kuresel-donusum-sistemi
Küresel Dönüşüm Sistemi

Küresel Dönüşüm Sistemi

17 Eylül 2015
Okuyucu

Giriş

Konumuz küresel sosyo-ekonomik değişimi doğasına uygun incelemek ve bu konudaki algıyı biraz daha günlük yaşamımıza yaklaştırabilmek olacaktır. Küresel dönüşüm sistemi günlük hayatımızı belirleyebilmek açısından hayati bir faktör olmuştur. Bazen devletler, bazen şirketler, bazen de liderler değişimi sistemleştirmektedir. Yenilikler ve değişimler olagelmektedir ama sistemleştirilirse kökleşmekte ve örneklik teşkil etmektedir.

Burada, küresel düzende dönüşümü sistemleştirmenin önemine vurgu yapacağız. O halde küreselliğin karakterine uygun olunacak, bu iklimde lider, devlet veya şirket sosyo-ekonomik boyutlu bir stratejik varlığı dönüştürecek ve bunu sistemleşecek bir bütünselliği irdelemekteyiz. Sonuçta gerekli olan hususları alt alta listeleyeceğiz.

Küresel Dönüşüm Sistemi (Sistemin Başlıkları)

Küresel Karakter

Dönüştürmek

    Vizyon
      – Keşfetme Dürtüsü
      – Geleceği Okumak
      – Kurgulama Sanatı
      – İlerici Vizyon
    Strateji
      – Stratejik Öngörü
      – Stratejik Ürün
      – Stratejik İklim
        . Devlet, Piyasalar, İleri Donanımlar
      – Stratejide Zamanlama
    Liderlik
      – Profiler ve Özellikler
      – Küresel Liderlik
    Üretim
      – Bilgi
      – Ürün
      – Motivasyon

Sistemleştirmek

      – İleri demokrasi Kültürü
        . Politika, Kapitalizm
      – Sistemlerin Sistemi
      – Sinerji
     – Kapsayıcılık
     – Sürdürülebilir Sistem

Küresel Karakter

Küresel karakter çok oynak, girift, belli klasik anlayışlara içten içe nüfuz edebilen bir yapıdır. Bazen politikacılarla, temel veya sürpriz politikalarla, bazen devleti ve uluslararası kuruluşları kullanarak bazen devleti ve ilgili kuruluşları aşarak hareket eder. Kontrolü sağlam yapılarla çıkarına olduğu nedenle işbirliğini gerekli görür. Kontrolü gevşek yapıları istediği gibi işler.

Ülke, karakteristik bu yapıları bilemezse (eski tabirle) ikinci veya üçüncü dünya ülkesi sıfatını alır. Devletler ise kontrolü tam veya eksik organizasyonlar olarak açıklanır. Ekonomik anlamda kalkınmış, kalkınmakta olan veya kalkınamamış ülkeler sınıfındadırlar. İdare şekiller bakımından ileri demokratik, demokratik ve diğerleri şeklinde tasnif edilir.

Küresel karakter birinci dünya ülkesi, kontrollü organize devlet yapılı, kalkınmış ve ileri demokratik ülkelerin performansıyla belirginleşmektedir. Bu sınıflamalar bir seçim unsuru olmaktan çıkmıştır. Eğer o lige dahil olunacak ise zaruri kazanımlar bu şekilde belirginleşmelidir.

Dönüştürmek

Dönüşüm (transformasyon) kapsamlı ve ani bir farklılığın meydana getirilmesi anlamına gelmektedir. Dönüşümde konu edilen her ne ise onun fonksiyonlarını, fiziksel yönlerini ve dokularına ait özelliklerini işleme alır, ilk halinden ikinci haline değiştirir, bunu sistemleştirir ve sürdürülebilir (kalıcı) hale sokar.

Devletlerin veya şirketlerin nasıl yol alabileceğinin ve ne menzile kadar ilerleyebileceğinin parametreleri bellidir. Bu parametreler dönüşüm sisteminde en azından olması gereken ana unsurlardır.

Bunlar nelerdir?

  • Vizyon
  • Strateji
  • Liderlik
  • Üretim

Şimdi bu noktaları kısaca irdeleyelim:

     Vizyon

İnsanın önce kendindeki keşfetme dürtüsünü hissetmesi gerekir. Bu onu ataletten kurtarır, ayağa kaldırır, gerçekler üzerine hayal kurmasına sebep olur… Vizyon, hayaldeki gerçekleri görme ile keşfetme dürtüsü arasında bir yerde belirginleşir.

Her şeyden önce vizyon sahibi olmak gerekir. Geleceği okumak, yeni eğilimleri ve atılabilecek somut adımları görebilmek, satın alınabilecek donanımları daha öne çıkmadan görüp toplayabilmek, sürekli denemeler yapmak, ümit vaat eden yatırımı çok uygun şartlarda üretebilecek iş başlatmak gerekir.

Bütün uygulamaların çıkış noktası insan olduğuna göre, insanın değerlerini ve yaşam kalitesini yükseltmek için, yarayışlı ve gerekli bir ileri adımda her ne varsa hayal edilmeli, buna ulaşmanın yol ve yöntemleri gerçekleştirilmelidir. İnsan için yapılanlar değer kazanır, değilse kısa vadeli düşünceler ve tasarımlar olarak kalır. Buradan, eğer insana yönelik bir vizyondan bahsediliyorsa avantajlıdır sonucunu çıkarmalıyız.

Vizyon esasında bir kurgulama sanatıdır. Geleceği kendi gücünüzle kurgularsınız, hayal ve inanç gerekir. Hayal her dönüşümün ilk halidir. İnanmak ise hayale ve gereceklere sahip çıkmakla mümkün olabilir. Bıkmadan, kararlılıkla istemek gerekir; daha iyiye ve daha güzele… Ama bu istekler insana ve çevreye zarar vermeyen türden seçilmelidir.

Ürün bir üretim yerinde gerçekleştirilir. İnsanın makineyi yapan makineyi yaratma özelliği burada yine işler. Bugün bu konularda üretimi yaratma fikri insanın ufkunda ise de yaratma kabiliyetini makineler aldığı komutlarla yapabilmektedir. Bunun için yazılım, donanım, robot teknolojileri ve tabii bütün bunları çalıştıracak ve eğitecek mühendisler gerekmektedir. Bu nedenle değişimde üretim tezgahı yeni bir vizyonla dizayn edildi ise ürünün tüm süreçlerdeki gerçekleşmesi fark yaratır. Bütün bunlar vizyon sahibi olmak ve geleceği okumakla başlar, değilse bahsedilebilecek bir şey olamaz.

Vizyon her alanda olur. En ilerici vizyon hukuk alanındakilerdir. Çünkü ileride olabilecek bir gelişmeyi düzenleyeceksiniz ve adaletle hak dağıtacaksınız, bu pek kolay bir şey değildir. Amaç raflara içi boş kitap koymak değildir. Amerika yakın zamanda başka gezegende maden arayanların mülkiyet haklarına dair bir yasayı kabul etti. Bu örnek bize hukukun vizyonunu açıklar mahiyettedir.

     Strateji

Vizyon stratejik öngörüyü netleştirir. Vizyon görmek ise strateji onu zamana, zemine ve şartlara uygun yazmak ve ona yönelmek, amaç edinmektir.

Ana stratejiden bahsetmekteyiz. Dönüşme modeli, adımı, yöntemi ve unsurları hakkında temel tarifi strateji yapar. Tarihsel açıdan örnekleyelim. Soğuk Savaş zamanında küresel düzende iki kutuplu bir denge imkanı varken, silahlanma ve bloklara müzahir ülkelerin hükümranlıklarını koruma bir strateji idi. Örneğin Amerika ile Türkiye’nin her yönde görülen ilişkilerini bu temel yapıda açıklamak mümkündü. Küresel düzende strateji daha dinamik, hızlı bilişim ve ulaşım sağlayabilmek, coğrafyaların her imkanına nüfuz edebilmek, gibi farklı avantajlara göre şekillenmektedir. Bazen devletlerin önemi yokken işler şirketler ve liderlerle çözülüyorken bazen de devletlerin hiç olmayacak konularda bir araya gelmeleri şeklinde değişkenlik gösterebilmektedir.

Önce şu soruyu soralım: Elde stratejik bir kabiliyet, ürün veya düşünce var mı? Güçlü olmaya aday olanın elinde mutlaka bir stratejik değerin bulunması gerekir. Örneğin Arapların elinde stratejik hammadde vardır, bunu kontrol eden önemli ölçüde küresel güç olan Amerika’dır. Demek ki stratejik maddenin mutlaka kendi topraklarından çıkması gerekmeyebilir, yönetmek, kontrol etmek, sevk etmek de stratejik bir kabiliyettir. Bu örnekle Türkiye’nin boru hatlarına sahip olması stratejik değer olmaktadır. Ancak stratejik kabiliyetin kazanımı, borunun çapına, vanayı açıp kapatanın durumuna ve hattın ulaşabildiği yere kadar ortaya çıkmaktadır.

Burada ifade edilmek istenen konu özetle nedir?

  • Küresel değişimi gerçekleştirecek iklimi hazırlayabilmek.
  • Devletlere bazı roller biçebilme gücünü bulabilmek.
  • Küresel yatırımları ve düzenekleri şekillendirebilmek.

1990’lı yılların sonundan itibaren Amerika bu sebeple değişik kıtalara roller biçmiş ve küresel düzene dair belirgin değişimlerin temelini atmıştır. Buna göre;

bazı ülkeler üretici, bazıları tüketici, bazıları taşeron ve bazıları yardım eli uzatılacak coğrafyalar olarak betimlenmiştir. Sonuçta küresel finans piyasasını elinde tutarak bütün gelişimleri kontrol etme yolunu seçmiştir. Finans bölgelerini tanımlamış ve küresel akışları buna göre tanzim etmiştir. Bugün bütün finans dünyası FED’in her hamlesine göre pozisyon aldığını söylemeden geçemeyiz.

Küresel değişimi gerçekleştirecek iklimi hazırlayabilmek devletin vizyon sahibi olmasıyla, her unsurunu uygun metotlarla kontrolünde tutabilmesiyle, hukuk yapısını buna uygun şekilde hazırlamasıyla, devletin elindeki güçleri zamanında özel sektörün kullanımına açmasıyla, bilim-teknoloji, yatırım ve eğitim araştırma enstitülerini birleştirebilmesiyle, kişisel mülkiyeti garanti altına alabilmesiyle vb faktörlerle detaylandırılabilir. Devletin bu yapıcı fonksiyonu politik düzeni benimsemiş bir liderlik yapısıyla gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla devletin liderliğindeki örnekleri incelemek için Amerika’nın bu yönünü incelemek gerekmektedir.

Çin ve Hindistan gibi kalkınan ülkelerin küresel piyasa oyuncuları arasına devlet yapılarıyla girmeleri söz konusu olmuştur. Bu tip modellerdeki liderlik ve otoriter yapıları da inceleme konusudur. Zamanla, planlı düzeneklerle ve çok çalışarak dönüşümü gerçekleştirmektedirler. Çok çalışma işinde halklarını köleleştirdikleri kritiğini hassaten yapmak zorundayım, bu başka bir konudur. Bu tip devletler sermaye birikimlerini artırdıkça küresel düzende önemsenir olmuş, özellikle ithal ettikleri mal hacminin yüksek olması nedeniyle küresel piyasalarda belirleyici halleri bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır.

Küresel yapıda şirketlerin değişim yapabilme ve bir şeyleri değiştirebilme stratejileri büyük önem taşır. Değişime uyum sağlamak başka bir şeydir. Bu bakımda daha çok değiştirmeyi ve değiştirebilecekleri hesaba katmakta yarar görülmektedir.

Küresel piyasalarda kolay lokma gibi görülen şirketler sınıfına kimler girer? Özellikle dijital ürünlerin kullanıldığı ve bilgi teknolojilerin alabildiğine değişim gösterdiği bir çağda, bütün bu imkanların dışında kalan durağan şirket karakterleri diğerleri için birer kolay lokmadır, değil mi? Öyleyse ilk önce yatırımcı ve üst düzey yönetici dönüşümün özelliklerini ve dokularını iyi bilmelidir.

Ülkemizden bir örnek vermek isterim; hem de “transformasyon” sözcüğünü tamı tamına kullanan bir lideri örnekleyelim. Rahmetli Turgut Özal zamanında Denizli’ye bir çok tekstil tezgahı ithal edildi, yörenin poturlu amcaları bir günde fabrikatör oldular, üniversiteler tekstil mühendisleri yetiştirdi, Türkiye tekstilde büyüme stratejisini seçmişti. Belki bu hiç yoktan iyi idi, yeni bir çalışma alanı, sektör yaratılmıştı, istihdam imkanı bulunmuştu. Ancak gerilen teknoloji Avrupa’nın ikinci el makineleriydi. O sıra Avrupa değişimini yapmış ve kendini tekstilde yenilemişti. Türkiye iş başladığında bir adım gerideydi, bu da normal görülebilir.

Sonra Hindistan gibi pamuk üreticileri dünya pazarlarında yenilik getirdi. Bunun adı GDO’lu pamuk idi. Türkiye stratejik değişim yaratmada her şeyi düşünmüştü belki ama, zamanla bir pamuk ithalatçısı olmanın ne anlam taşıdığını hesaba katmamıştı. Çünkü küresel değişimler, Hindistan, Çin gibi aktörlerin baskıladığı sektörleri algılayamamıştı. Tekstil sektöründe fabrikatör olan poturlu amcalar ellerindeki makinelerle daha fazla ne yapabileceklerini bilemediler, giderek sektör tıkandı ve fabrika kapatmalar başladı.

Üzerinden on beş, yirmi yıl geçti ve devlet tedbir almanın önemini idrak etti. Avrupa bir nesil daha makinelerini yenileyecek zamana gelmişti. Devlet teşvik verdi, makinesini yenileyene teşvik vereceğini açıklayınca kalan tekstilciler bunu fırsat gördü ve Avrupa’nın elden çıkaracağı makinelere talip oldu. Tekstilciler ilk aldıkları demode makinelerini de Afrika gibi pazarlara sattı. Bu da bir kaynak oldu. Dizayn eden, moda yaratan, teknoloji üreten, piyasa yaratan, elindekini işe yarar kılan hep başkası oldu, tekstilde ileri adım atılamadı. Sanırım bu deneyim ne denmesi gerektiğini anlatıyordur…

Günümüzde piyasanın kendisi dönüştürücüdür. Kapitalizm böyle bir örgütlenmeyi düzenler; birbirine bağımlı yapılar sürekli bir diğerini tahrik eder. Öyle bir ortamda dönüştürülen olmayı kabullenenlerin iş yaptığını söylemek hiç de yeni bir şey değildir. Dönüşümde isabetli ve iyi belirlenmiş bir strateji belirlenmelidir. Bunu yapabilmek için neler gerekli?

Gerekenler; piyasanın ve özelde ilgili şirketin kuruluş ve yönetim dokusu uygun olmalı, çalışılan piyasada bu stratejileri uygulayabilecek bir ortamın olması ve ileri donanımlara sahip olunmasıdır. Eğer bu imkanlar var ise; ürün, pazar, alış-veriş yöntemi hakkında ideal tanımlamalar yapılır ve şirketlerin buna dönük yapılanması için dönüşüm adımları başlatılır.

Teknoloji sektörünü hem iyi bilmek hem de yönlendirebilecek yaratıcılığa sahip olabilmek gerekir. Teknoloji piyasasında herhangi bir aygıt veya parça üreticisi olmanın ötesinde bir ürün ve marka ortaya koyabilmek için önce bir stratejist liderliğin mevcut olması gerekmektedir. Bu konuda popüler olan şahsiyet olarak Steven P. Jobs gösterilmektedir.

Üretimi değişik parçalarla değişik fırsat alanlarında gerçekleştirip başka bir yerde birleştirmek mümkün olabilir. Bu tamamen üretim stratejisine girer. Buna deneyimi olan şirketler gerekir.

Stratejide zamanlama çok önemlidir. Yeterince önceden değişim için karar verilmelidir. Eğer birileri belirledi ve siz takipçisi oldu iseniz dönüştürülenler sınıfına girme durumunuz kaçınılmaz olur. Dönüşümü başlattığınız an diğerleri ile aynı zamanda ve hatta biraz öncesinde bittiği ana karşılık gelmelidir.

     Liderlik

Eğer gerekli altyapı var ise dönüşüm kolaylıkla yapılabilir. Dönüşümü gerçekleştirenler sonuçta çalışanlardır, bireylerdir. Bu noktada liderliğin yönetimdeki önemini daha detaylı incelemekte yarar görüyorum.

Çalışan kadro profili; zorlayıcı olduğu kadar gerekli fikri hemen algılayan, dijital çağa uyumlu ve küresel networkte iş planı yapabilen türde istihdam edilmiş ise işler bir noktada kolaydır, değilse istenilen değişim sağlanamaz.

Lider tip yönetici profili vizyon belirlemede zamanlamayı ayarlar, değişimi gerçekleştirir ve sonraki süreçleri de yönetir.

Eğer liderseniz; inisiyatif almayı, değişiklik yaratmayı, insanları etkilemeyi, riske girmeyi, sabırlı davranmayı ve eğitmeyi beceriyle yapabilirsiniz.

Küresel yönetimde aranan budur. Lider olayların içinde kaybolmaz, her bir konuya hem çok detayda hem de çok genel ölçekte bakabilir ve gereken dersleri çıkarabilir. Çıkardığı derslere göre yapılması gerekenleri zamanı geldikçe kararlı bir şekilde uygular.

Şirketin temel değerlerini benzersiz belirler, hangi dozda, kime ve nasıl dağıtacağına dahi düşüncesi vardır. Vizyon, misyon, hedef, strateji ve sisteme dayalı kuralları başkalarına örnek olacak düzeyde vazeder. Organizasyon kurarken çok farklı çalışma metotlarını ve karakterleri bir araya getirir.

Yıllık yatırımlarını ve alınacak tedbirleri belli ve özgün bir hesap mantığına göre belirler. Yıl sonu muhasebesini belirlediği hedeflere göre çıkartır, bir sonraki yılın planlarını revize ederek belirtir. Bir sonraki yıl için daha radikal adımları uygulamaya koyabilir.

Piyasa kapsamı küresel liderliktir. Küresel yenilikleri ve gelişmeleri takip eder, piyasanın nabzını belirler, nereye nasıl girilip çıkılacağında önderlik eder, şirketin seyrini çok değişik alanlarla belirleyerek farklılık yaratır.

Kendini geliştirmeyi küresele değişimlere göre hiç akla gelmedik alanlarda arar ve çoğunlukla vaktini bu alanlarda araştırma yaparak harcar. Bilgi teknolojileri ve dijital çağın ürünleri hakkında belirleyicidir. Stratejileri dijital entegrasyonu kapsar. Piyasa adına zamanın ve bilginin değerini tayin eder. Dijital dokümantasyon işi bitirmek için işlev görür. Kendi networkunu kendi kurar ve önderlik yapar. Politikacıların kendinden yararlanmalarına imkan tanır.

Konu bir ülkeyse ve eğer işin ucu politikaya varacaksa, o zaman bakılacak alan lideri yetiştiren kültürün kökleri olacaktır. Bazı kültürler beslendiği yerler itibarı ile kendi kendisinin önünü tıkayacak liderlik yapılarına tercihte bulunur. Batı kültürü bu işi toplumsal katmanlar içine yerleştirebilmiş ve sorununu çözmüştür. Ancak başta Afrika, Orta Doğu ve Güney Asya’da liderlerin ortaya çıkma sebepleri çok başka sebeplerle açıklanacak türdendir. Örneğin aldığı eğitim ve sahip olduğu kültür bakımından kapitalizmi ve demokrasiyi dışlar görünen ama bunun içinde yaşan çelişkili veya kasıtlı şahsiyetler liderlik bakımından toplum açısından da çelişki yaratmaktadır. Dolayısıyla bu coğrafyalarda toplumsal katmanların restorasyonuna ihtiyaç vardır, aksi halde transformasyon bir retorik olarak hafızalarda kalır ve unutulur.

     Üretim

Küresel dönüşüm sisteminin somutlaştığı noktaya geldik. Üretmeyen bir sistemin hesabı olur mu? Üretilecek olan mal, hizmet, teknoloji, kavram, standart, sanat eseri, yöntem, yazılım, uygulama, metot, hatta sistemin kendisidir. Üretim öncelikle vizyonla ve stratejiyle gerçekleşir. Eğer liderler olması gereken şekilde ise dünyayı değiştirecek ürünleri meydana getirirler. Örneğin interneti üreten akıl dünyayı ne hale getirdi, görmekteyiz.

Üretimdeki önemli bir döngüye işaret etmek isterim. Üretmek bilgiyle olur, araştırma yapılırken ve üretirken başka bildiler de edinilir, bu süreçlerde yeni kavramlar, standartlar ve ölçekler belirlenir, bunlar sayesinde yeni üretim ihtiyaçları ve imkanları elde edilir ve hepsini düşünen, yapan bir toplum ayağa kalkar, ilerler, eğitim sistemlerini yerleştirir. Üretmeden ilerlemek söz konusu değildir.

Tarım konusundan örnek verelim. Geniş toprakları olmadığını ifade eden İsrail tarımda öncüdür ve tohum üreticiliğinde büyük aktörler arasındadır. İsrail tohumu belli bir tanım, yazılım yüklüdür, genetik formatla, hava, toprak, sulama analizlerine göre uygun halde üretilir, kendine uygun verilecek kimyasallara göre ürün şekli belirginleşir, tek veya çok kereliğine ekime elverişli bitki yetiştirilebilir, ama her şeyden önce kendine bağımlı hale getiren ticari bir üründür. Tohum tarım piyasasına hakim olma avantajı verir, küresel pazarı olan ve stratejik bir üründür, hem de insanlara, “paran olsa da ben istemezsem karnını doyuramazsın,” dedirtecek ölçülere çekilir bir anlayışı içerir.

Üretmeyen insanlar üretenlere muhtaçtır, ya para öderler ya da başka bir bedel. Dışına çıkılamayacak türden bariyerler arasında tutulurlar, hepsi insanın yarına görünür, büyük ölçüde öyledir de. Dünyada açlık ve sefalet varken örneğin şöyle denebilir: “İnsanlık Mars’a gidebilmek için bu dijital sistemlere, robotlara, ivmelendiricilere ihtiyacı var; insanlığın Mars’ta karnı doyurabilmesi için ileri tarım teknolojilerine de ihtiyacı var.”

Küresel dönüşüm sistemleri hayalleri zorlayan yeni bakış açılarını ister istemez sunar. Bu bir motivasyondur. Doğru veya yanlış, onun elinde veya bunun elinde demeden insan için insana yönelik üretimin çevreyi bozmadan gerekli şekillerde gerçekleştirilmesi gerekir. Bugünkü imkanlarla insanlığın ileri gitmesi, demokrasi ve kapitalizmle yüksek medeniyet kurması hakkıdır ama ürünleri ve onları nerede ve nasıl kullanacakları kendine ait bir seçimdir.

Demek ki en temel noktadan, üretmenin mecburiyetinden, en ileriye, dejenere olmuş haline kadar, üretmenin doğrularına ve yanlışlıklarına hakim olması gereken irade sahibi insanlardır. Bu insanlar yüksek kültür seviyesinde değillerse amaç hasıl olmayacaktır.

Sistemleşmek

Sistem, birbiri için meydana gelmiş veya getirilmiş parçalardan veya unsurlardan meydana gelecek, model oluşturacak, belli bir sonuca yönelecek ve bu belli sonuca ilişkin yöntemi tarif edecek.

Sistemli farkların ortaya konması, değişim yaratılması devletlere ve şirketlere göre farklı algılamalar yaratır. Günümüzde devletlerin değişim yapabilmeleri yanısıra küresel şirketlerin değişim yapabilmeleri de önem kazanmıştır. Pratikte bu dönemi Silikon Vadisi’nin devreye girmesi, Çin ve Hindistan’ın gibi ülkelerin küresel pazarlara dahil olmaları başlatmıştır. Küreselleşmeyi başlatan bu dönem Çin ve Hindistan gibi ülkelerdeki şirketlerin şekillenmesini, yani devletlerin politikalarını da etkilemiş, dönüşümün bütününü belirginleştirmiştir.

Ama asıl önemli olanı Amerika’nın Berlin Duvarı yıkılıyorken olabilecekleri görebilmesi ve Ronald Reagan’la küreselleşmeyi yönlendirebilmiş olmasıdır. Bugün Microsoft, Google, Apple ve Tesla gibi kuruluşların kazançlarının hesabını yapmanın bile gereksiz olduğunu düşünenlerin sayısı giderek artmaktadır. Amerika bu güne kadar yüksek hızlı tren işine girmemiş ama bugün ulaşımda küresel devrim niteliği taşıyacak süper tren projesini gerçekleştirme noktasına gelmiştir. Enerji depolama sistemleri çok ileri düzeydedir. Pek çok örnek verilebilir ama temel olarak bilişim teknolojileri başta olmak üzere alım-satım alışkanlıklarını ve para harcama düzeneklerini değiştirecek atılımların temellerini atmış olması belirgin farklılıklardır. Bu demektir ki, çok önemli bir felaket olmazsa, 2050’lerin dünyası Amerika’nın belirleyici etkisiyle serpilecektir.

İnsana ait ve insanla ilgili sistemleşmeyi becerebilmek için gerekli bütün kültürlerin hazmedilmiş olması şartı vardır. Demokrasi kültürü başta olmak üzere insanların birbirleriyle paylaşabileceklerini sistemli olarak birbirlerine açabilmeleri, serbestlik, özgürlük, eşitlik gibi değerlerin yanı sıra, bütün bunlara dayalı adalet kültürünü geliştirmeleri gerekir.

Örneğin elinizde süper bir beyin vardır, işe yarar hale getiremezsiniz, nedeni sistemleştiremediğiniz değerlerden dolayıdır. Diyelim II. Dünya Savaşı sonrası İstanbul’a gelip yerleşen ve üniversitede ders vermeye başlayan Einstein kendine uygun bir iklimi bulmuş olsaydı Amerika’ya gitmezdi. Diğer bir örnek, Amerika 1980’lerde Silikon Vadisini uygun bir iklim olarak kurmasaydı bugün bu büyük bilişim şirketleriyle dünyaya akıl almaz dönüştürücü yenilikleri sunamazdı.

“Sistemlerin sistemi” diye bir kavram vardır. Sistemi kurgulayamayan, birbirine uyumlu ve gerekli ana sistemleri bir araya getiremez. Sistemlerin kendi karakterine bağlı networku vardır. Bu insan aklıyla, dünya kaynaklarının uygun işlenmesiyle yaratılmış değerler ve kapasitelerdir.

Şimdi de politika konusuna değinelim. Politikanın birçok tanımı vardır, ben size yeni bir tanım daha öneriyorum: Politika insana ait sistemlerin sisteminin işletim sanatıdır.

Politika temelde sosyo-ekonomik ve yönetim sistemini seçer veya inşa eder. Örneğin tercih edildiyse (veya topluma uygun görüldüyse, çünkü böyle örnekler de var,) kapitalizmin, demokrasinin ve buna uygun eğitimin iç yapıları ve kurumları inşa edilir, bilim-teknoloji bunun yanı sıra gelişir, katma değer sağlar ve toplum dönüşümünü iradesiyle gerçekleştirir, hızlandırır, etkinleştirir ve sonunda elinde biriken bütün değerleri ihraç eder olur. Bu aynı zamanda politik gücün meydana gelmiş olması anlamında önemlidir.

Pozitif hukuk, mülkiyet hakları, şeffaflık, demokrasi kültürü, eğitim sistemi, eşit rekabet şartları, özgürlükler, insan hakları, çoğulculuk, yönetim erkleri, seçim sistemi, partiler, basın, STK’lar, yeniliğe yatırım, hakkı olanı teşvik gibi pek çok ayrı gibi tanımlanan konu başlığının detaylı, insanın ilerlemesine dönük ve sistem bütünlüğü içinde birbirine bağlı olması gerekmektedir.

Özellikle Soğuk Savaş süresince politikada eksenlerde yer alındığına tanık olduk. Küreselleşen bu atmosferde merkezi savunan ve politikalarını buna göre temellendiren partiler öne çıkmaya başladılar. Esasında, tıpkı doğal bir fizik ilişkisi gibi, kapsayıcılığı ve değişik beklentiler içinde olan grupları bir noktaya toplayabilmesi merkezciliği öne çıkarmaktadır.

Merkezde toplanan güç unsurları sinerji oluşturur. Eğer bunun değeri hiçe sayılmaz ise politik açılımın pek de zorluğu olmayacaktır. Sinerji değişimin ve dönüşümün itici gücüdür. Mesele uygun şartların hazırlanmış olmasında düğümlenir, buna başından beri “iklim” dedik. Eğer iklim uygun ise sinerji oluşur, herkesi kucaklayan bir noktadan ortaya çıkan enerji ihtiyaç duyulan faydayı üretir.

Başından beri sosyo-ekonomik dönüşümden bahsettiğimize göre, beğensek de beğenmesek de somut şekilde bugün dünyanın birikimiyle inşa edilmiş ve yaygın ölçüde tercih edilmiş, uygun eklemleri ve iklimleri tanımlanmış bir sistemi söylemeden geçmeyelim: Kapitalizm. Kapitalizm insanın doğasına göre, ben buna “salt nefsine göre” diyorum, şekillenmiş bir sosyo-ekonomik sistemdir.

Daron Acemoğlu ve James A. Robinson’un “Ulusların Düşüşü” tezindeki ana argüman “sömürücü-kapsayıcı” olmakla açıklanmıştır. Ben de bu kavramları kullanacağım. Küresel dönüşüm sisteminin zaruri ihtiyacı sistemin kapsayıcı (daha önce “kucaklayıcı” olarak kullandığım) olmasıdır. Kapsayıcılık/kucaklayıcılık bütünüyle önemlidir.

Bu bakımdan, eğer dışına çıkılamıyorsa kapitalizmin sömürücü değil, kapsayıcı tarafı seçilmelidir. Kapitalizmin yerine somut bir öneri sunamayanlara bu çözümü tavsiye etmek gerekmektedir. Ancak az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin asıl çıkmazı da budur. Politik tercihleri ve liderlik kurumları daha çok sömürücü tip bir sistemi işletmektedir. Kapitalizmin yanlış taraflarını ortadan kaldırmaya başlamadan önce yapılması gereken değişiklik politik-liderlik tercihlerine dair olmalıdır.

Evet, kapitalizm, bir sistemdir, denenmiş ve olgunlaştırılmıştır, halen hakim şekilde devrededir, sosyo-ekonomiktir ve konu edilen bütün dönüşüm içeriklerini kapsar. Birey, toplum, şirket, devlet, sistem, ekonomi, özel mülkiyet, üretim araçları, işletme, gelir dağılımı, üretim, mal, hizmet, fiyat, arz, talep, yatırım, piyasa, para, değer, finans, kredi, garanti, sigorta, ticaret, yenilik, hak ve hukuk gibi bütün kavramları yerli yerine oturtmuş, kimin eline geçtiyse onun tarzına göre vaziyet alan bir sistemdir. Eğer elinde tutanın becerisine ve karakterine göre yönlendirildiği düşünülürse sonuçları da birinden diğerine farklılık gösterir.

Bir ülkeye kapsayıcı politika ve liderlik kurumu yerleştirilirse bundan sonraki adımlar istenen doğrultuda işlemeye başlar. Küresel sistemde şu bir gerçek olmuştur; toplumlar ancak merkezde veya yakınında duran kapsayıcı liderin veya liderliklerin çekim alanında gelişirler. Özellikle Türkiye’de politikaya bakış açısı bu noktada kilitlenmektedir, çözüm ise bellidir. Liderin seçiminde sömürücü veya kapsayıcı olup olmadığına ve merkezde yer alıp almadığına bakıldığı kadar, ileri demokrasinin adımları atılmalıdır.

İleri demokrasinin fonksiyonel bir başarısı vardır. Bu yönetim anlayışı güç unsurlarını düzenler ve güç dağılımlarını olması gereken yerlere eşit olarak dağıtır. Bunu garanti eden konu demokrasi kültürünün yerleşmiş olmasıdır. Eğer demokrasi kültürü olgun hale getirilirse yasalar nitelikli ve tatmin edici hale gelir, düzen sağlam temellerle yerleşir ve güven ortamı sağlanmış olur.

En önemli noktaya geldik; sistemin sürdürülebilir olması. Aşağıdaki tablo böyle bir sistemin tarifini ortaya koymaktadır.

Sürdürülebilir sistemde her adım bir diğerini tamalar. Ekonomik büyüme için gerekli adımlar atıldı ise bu haliyle bazı yenilikleri beraberinde getirecektir. Yenilikler toplumsal değişimleri doğuracaktır. Bu politikada da istikrarı meydana getirecektir. İstikrarlı politik iklimde güç unsurlarının ilgili aktörlerle ve halkla paylaşımı gerçekleşecektir. Bütün bu adımların sonucunda zenginlik ortaya çıkar. Zenginlik bir sonraki döngüde ekonomiyi kendiliğinden ve katı olacak şekilde büyütür ve diğer adımlar buna göre sağlamlaşır. Döngünün kendiliğinden aksaksız gerçekleşmesi demek dönüşümün gerçekleşmesi demek olacaktır.

Ne üretirseniz zenginleşirsiniz veya refahınız artar? Bilinen ifadeyle katma değeri yüksek ürün üretilmelidir. Neden? Dünyada para basma keyfiyetine sahip otorite Amerika’dır (FED). Diğer paralar dolara göre kendini ayarlar. Bundan kurtulmak için son dönemlerde Çin, Rusya gibi ülkelerin ve AB’nin arayışları oldu ise de şu ana kadar somut bir ilerleme sağlanabilmiş değildir. Zenginliğin üretilmesi anlamındaki pratikte çok çalışıp, üretip, karşılığında dolar rezerv etmek gerekecektir. Eğer rezervinizde çok dolar varsa karşılık olarak yerel paranız değerlenecektir. Diğer alanlarda ve değişik piyasalarla yaptığınız ticaret de, satın aldığınız mal ve hizmet de sonuçta hep aynı kaynağa göre hesaplamalar yapmaktadırlar. Örneğin belirgin şekilde Japonya ve Çin bu modeli öngörmektedirler. O zaman soru kendiliğinden ortaya çıkıyor, ne üretilirse dolar toplanabilir? Bu bir kerede bulunacak bir şey değildir. Bulunanlar bir diğerini yaratmaya imkan tanıyacağından sürekli bir çalışma modelini gerektirir.

Buradan küresel politik bir sonuç daha çıkmaktadır. Amerika’ya (FED’e) rağmen değil, küresel politik tercihleri dolara göre yapmak söz konusudur. Dönüşüm sisteminin inşasında bu gerçekten uzaklaşmanın pek de bir sonuç vermeyeceğini kabul etmek gerekir. Bu zaruri gerçeklik şu ana kadar anlatılanları bütünleyen bir çatı olarak kendini göstermektedir.

Sonuç

Başka bir dünyada yaşayanlara bu yazı hitap etmeyecektir. Neyse, dünyalıları dikkate alıyoruz, gerçek ve doğal değerleri birleştiriyoruz. Amaç, içinde olunan ortamı daha iyi anlamak ve varsa kendimize ait düzeltmeleri gerçekleştirebilmek değil mi? Eğer bir küresel dönüşüm sistemi çalışıyor ve onun çarklarında ezilmek söz konusu ise sizce ne yapmalı?

Eğer ileri demokratik bir sistem yoksa, ekonomik sınıflandırmada bir ileri gruba dahil olmak mümkün olamıyor. Çünkü ileri demokrasi ilerlemenin gerek ve yeter şartı olarak sistemleştirilmiş durumdadır. Sistem ise sürdürülebilir olacak şekilde inşa edilmiş olmalıdır.

O halde dönüştürülen mi olmayı kabulleneceksiniz veya dönüşümün sözünü edip bir şeyleri değiştiren olarak mı kalacaksınız, yoksa gerçek ölçekte küresel dönüşüm sistemini inşa etmişler sınıfından mı olacaksınız? Bunu gerçekleştirecek olanlar elbette insanlardır; liderse lider, şirketse şirket, toplumsa toplum, ülkeyse ülke…

Ha, şu da mümkün; önce mevcutları anla, bir kere yap, dönüştürmeyi pekiştir, sistemleşmiş ol, sonra kendine göre vizyonunu belirle ve kendine göre “doğru” bir strateji kur ve tekrar uygula, eğer her ne yapacaksan; değilse çalış, üret ve bir şekilde katkı sağla, bari engel olunmasın! Bu da bir yöntemdir.

Ancak bu inceleme ile birlikte gerçekçi, doğal ve gerekli bir anlayış ortaya çıkmıştır. Bu incelemenin önerisi de böylelikle tamamlanmıştır. Eğer bir küresel dönüşüm sistemi inşa etme niyetiniz varsa dikkate değer konular belirginleşmiş haldedir.

Bu açıklamaların ışığında, küresel dönüşüm sistemini inşa için öne çıkan gereklilikler şunlar olmaktadır:

  • Temel doğrudan vaz geçmeksizin üretim yapılması,
  • Küresel karakterin gözardı edilmemesi,
  • Dönüşümün sürdürülebilir kılınması,
  • İnsana hizmet eden bir vizyonun işlerlik kazandırılması,
  • Elverişli ve kalıcı bir stratejik kabiliyete kavuşulması,
  • Küresel değişimi hazırlayacak iklimin hazırlanması,
  • Küresel alanda inisiyatif alabilecek donanımda liderlerin olması,
  • Sistemlerin sistemini inşa edebilecek yeteneklere ulaşılması,
  • İleri demokrasiden, kapsayıcı olmaktan ve adaletten taviz verilmemesi.

Bu bir küresel dönüşüm sistemi için şartların, imkanların ve yöntemlerin tartışıldığı gerçekçi bir incelemedir. Akıllar, bakış açıları, kalpler, bilinenler değişmeden dönüşüm olamıyor. Dönüştürmek isteyen ülke, toplum, şirket, birey, her kim veya ne ise gerçeklerden başka yerde amaç edinmesin. Dönüşüm yardım alarak değil, bizzat çalışılarak ve yaratarak gerçekleştirilir.  O halde düşünmenin ve çalışmanın, bütünüyle yaratmanın sistemini kurmak şarttır. Atılacak adımlar, dikkatlerde tutulacak noktalar belirlenmiştir. Ülke, insanlık ve gelecek için bir duyguya sahip olunacaksa ve çalışılacaksa yolu budur.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

savrulmak
ÖNCEKİ YAZI

Savrulmak

konjonktur-ve-paradigma
DİĞER YAZI

Konjonktür ve Paradigma

Kültür 'ın son yazıları

368 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
365 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
554 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
509 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme