kuresel-siginmaci-ve-gocmen-sorunu-ve-gelecegi
Küresel Sığınmacı ve Göçmen Sorunu ve Geleceği

Küresel Sığınmacı ve Göçmen Sorunu ve Geleceği

21 Eylül 2016
Okuyucu

Eylül 2016’da hem OECD hem de BM toplantıları yapıldı. Liderler önemli açıklamalar yaptılar. Özellikle sığınmacı ve mülteci konusu dikkat ekti. Bunun üzerinde durmakta yarar var. Öncelikle şu bilinmelidir; sorun dünyadaki insan kaynağı ile ilgilidir. Herşeyi yapan, sebebi olan ve karşılığını gören elbette insandır. İnsandan nasıl yararlanılacağını ve nasıl yönlendirileceğini bir biçimde açıklamakta yarar vardır. Doğal olan açıklamalar elbette geçerlidir, fakat burada söylenenler bunun üzerine, yine insanın (ki buna güçlü olanlar, küresel güçler demek mümkündür,) etkisiyle yaratılan yapay anlayışlarla ilgilidir.

BM raporlarına göre küresel ölçekte sığınmacı ve göçmen sayıları çok yüksek oranlara ulaşmıştır. Sorun büyümektedir ve ümit veren bir gelişme ile karşılaşılmamıştır. Bu konudaki insanlık dramının yine bir insan kaynağı yönlendirmesi olan sömürgeci dönemden farklı olan bir yanının olmadığı her geçen gün daha iyi anlaşılır oldu.

Politik Merkez (PM) 2030 yıllarının nasıl olacağı şeklindeki görüşlerine göre bu gidişatın bir karşılaştırması yapıldığında belirgin bir sapmanın olmadığı sonucuna ulaşmaktadır. Çünkü ileriki dönemler için küresel güçler kendilerine göre bugünün anlayışından ve yönetim şeklinden farklı bir dünya kurgusu içinde çalışmaktadırlar. 2030 yıllarına yaklaştıkça sığınmacı ve göçmen sorunu büyüyerek devam edecektir. Sorun sonra bitecek mi? Bitmeyecek, belki oranı ve etkisi daha da fazla olacak ama en azından karakteri bu geçiş aşamasından farklı açıklanabilecektir.

Bugünden bakıldığında ne görülüyor? 1) Küresel güçler daha çok bölünmüş coğrafyaları ve kültürleri yaratacak biçimde politikaları yürürlükte tutmaktadırlar. 2) Küresel mega-kent yönetimlerini birbirine bağlayacak şekilde bir plan içindeler. Eğer niyet bu (veya yakını) ise sığınmacı ve mülteci sorununun bilinen yollarla çözülmesi mümkün olamayacaktır. Bu nedenle PM’nin görüşü şudur: Küresel güç mantığının çözümünden çok, 2030’lardaki dünya düzenini şimdiden hazırlar mahiyette bir çaba içinde oldukları.

BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon konuşmasında, adeta yalvarırcasına, bu konuda bize destek olun demektedir. Belki o da ne olup bittiğini biliyordur. Ancak çözüm 3-5 yüz milyon dolar yardım toplamakla geçiştirilemeyecek kadar “yeni sömürgeci” anlayışla ilgili devasa bir konudur.

Diğer yandan Barack Obama işbaşına gelir gelmez ilk olarak Afrika’nı imarı konusunu işaret etmişti. Afrika konusu belki Obama’nın halledemediği en dertli konularından birisidir. Diğer halledemediği bir başka başlık ise Filistin’dir. Obama BM’de giderayak dolaylı da olsa yapamadıklarını anlatma fırsatı bulmuştur. BM kürsüsünden yaptığı konuşmada İsrail’i alenen işgalci göstermiştir. Her ne kadar Obama Irak’ta barış ve demokrasi adına adım attığını anlatabilse de Suriye’de patlak veren soruna yeterince müdahil olamamış ve bu devasa sığınmacı konusunun ortaya çıkmasına somut bir önlem bulamamıştır. Özellikle Pakistan ve Afganistan coğrafyalarında yayılmış El-Kaide’nin üzerine gitmiştir, liderlerini engellemiştir, ama Ortadoğu’da benzer radikal terör örgütü DAEŞ (IŞİD)’in büyümesine engel olamamıştır.

Demek ki trilyonlarca doları elinde tutan Amerikan Başkanı bile küresel güç odaklarının politikaları ile boğuşmak durumunda kalabilmektedir. Diğer ülke liderleri ve meşru yöneticileri ne yapsınlar? Neticede eskiden olduğu gibi bugün de belli güçler dünyada insan kaynağını hareket ettirerek bir çıkar hazırlığı içindeyse, buna engel olabilmek pek mümkün görülmemektedir. Tamamen önlenemez ama belki seviyesi azaltılabilir; bu yönüyle göç konusu tıpkı terör gibidir.

Türkiye ne durumdadır? Tam olarak açıklamak güç ama yaşanan çelişkilere bakılırsa Sn. Obama veya Sn. Ban’ın çözemediklerini kendi liderlerimiz kolaylıkla çözemeyecekler, sadece ellerinden geleni yapabileceklerdir. Elbette konu sınır kapılarını açmak, insani yardım ve karşılıksız harcama yapmak veya Avrupa’yı da eleştirmek değildir. Eğer resmi ve gayrı resmi yöntemlerle kamuoyuna aktarıldığı fikirlere bakılırsa ve yine bu yönde elli güçlerin (üst akıl diyenler var,) bir şekilde işin içinde olduğu şüphelerinden hareket edilirse; FETÖ/PDY darbe girişimi, PKK, PYD/YPG, DAEŞ gibi çeşitli konular bölgeyi istikrara kavuşturmaktan uzak duruyor, bölünmüş bir coğrafyayı arıyor gibi anlaşılabilir. Suriye konusu da böyledir. Sanırım Batı’nın Türkiye’den mülteci krizi ile ilgili bakış açısındaki farklılığının en üst banttan açıklaması bu yolla yapılabilir.

Detaylara bakılacak olursa bu tablo daha iyi anlaşılacaktır. Bugün dünya yaklaşık 7 küsür milyar insana ev sahipliği yapmaktadır. BM verilerine göre 2015 yılında 21.3 milyon sığınmacı ve 243.7 milyon göçmen olduğu belirlenmiştir. 2000 yılı rakamları ile mukayese edildiğinde artış oranları; sığınmacıda %25 (yıllık ortalama %0.017), göçmende ise %29 (yıllık ortalama %0.019) olmaktadır.

2030 yıllarında dünya nüfusunun 11 milyar dolaylarında olabileceği hesap edilmektedir. Bu gidişatla, savaşlar, rejim sorunları, yanlış politikalar, fakirlik, gelir dağılımındaki uçurum, yeni yaşam şartları arama, kuraklık, susuzluk ve diğer bütün sebepler anormal şekilde artmasa bile, 2030 yılında sığınmacıların yaklaşık 26.6 milyon, göçmenlerin ise yaklaşık 314.4 milyon kişi olabileceği beklenebilir.

BM, 2015 yılında en fazla sığınmacı ağırlayan 10 ülkeyi açıkladı. Buna göre (sırasıyla); Türkiye (2.541.352 sığınmacı), Pakistan (1.561.162 sığınmacı), Lübnan (1.070.854 sığınmacı), İran (979.437 sığınmacı), Ürdün (664.118 sığınmacı), Somali (736.086 sığınmacı), Kenya (553.912 sığınmacı), Uganda (477.187 sığınmacı), Demokratik Kongo (383.095 sığınmacı) ve Çad (369.540 sığınmacı) gelmektedir. Bakılırsa toplam 9.336.743 sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkeleri listelemiş olmaktayız. Bu yaklaşık tüm sığınmacı sayısının yarısına tekabül etmektedir. Burada BM kamplarında uzunca süredir yaşayan 5.2 milyon sığınmacı yoktur. Bunu da ilave edersek 14.5 milyon sığınmacıdan bahsedilmektedir.

Tümüyle bakılırsa bahse konu bu sığınmacıların çok büyük bir kısmı Müslüman ülkeler içindedir ve Orta Afrika, Güney Asya, Ortadoğu coğrafyalarında yer alırlar. Bu bakımdan düşünülürse sığınmacı olma konusunda ana sorun sahaları şunlardır: Kötü ve despot rejimler, din üzerinden baskılar veya istismarlar, küresel ve yerel terör odaklarının etkileri, savaşlar, fakirlik, açlık, susuzluk, liderlik mücadeleleri ve yaşam şekillerini değiştirme beklentilerinin artması. İşin başka yönü bahse konu sığınmacıları kabul edenler de belirgin, bunlar; sınırlarını kontrol etme sorunu yaşayan ülkeler ile bir bölümüne bakıldığında kendileri muhtaç ülkeler, yani bunların sorunun kaynağı konumunda oldukları görülecektir. Sığınmacı üreten coğrafyalar ile sığınmacı akınına uğrayanların yakın ülkeler oldukları dikkat çekicidir.

Buna karşılık gelişmiş ülkeler (ki daha çok Kuzey Amerika ve Avrupa bu anlamda görülebilir, dolayısıyla bu coğrafyalar Hıristiyan nüfusun yaşadığı coğrafyalardır,) daha çok cazibe merkezi konumunda olmaktadırlar. Gelişmiş ülkeler sığınmacı akınlarını önleme gayreti içindedirler. Daha çok seçkin göçmen çekmekle ilgili politikalarını kontrollü şekilde sürdürmektedirler. Düşük bütçelerle BM’nin konuyla ilgili programlarına destek verir görülmektedirler.

Paris’te düzenlenen OECD toplantısı sonucunda, iş gücü piyasasında son 10 yılda yaşanan büyümeye göçmenlerin katkısının ABD’de %47, Avrupa’da ise %70’i bulduğunu belirtti. Demek ki ABD 100 göçmen aldı ise bunun 50’si, Avrupa 10 göçmen aldı ise bunun 7’si işine yarayan ve seçilmiş insanmış. Bunun anlamı şudur: Avrupa ve ABD seçkin göçmen alımını sistemleştirmişlerdir. Aldıkları insanları iş kollarında doğru şekilde kullanabilmektedirler. ABD’deki oranın içinde Küba, Orta ve Güney Amerika’dan giren göçmenler de vardır. ABD’ye en fazla yasadışı göç Hindistan ve Çin’den olmaktadır. Öğrenildiği kadarıyla Hintlilerin ve Çinlilerin hizmet ve bilişim sektöründe kolaylıkla iş bulabildikleri dikkat çekici olmaktadır.

OECD ülkelerine 2015 yılında iltica talebinde bulunanların sayısı 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en yüksek sayıya ulaşarak 1.6 milyonu buldu. İltica talebinde bulunanların 1.3 milyonu Avrupa’daki OECD ülkelerine ulaştı. İltica başvurularının %25’i Suriye’den gelirken, %16’sı ise Afganistan’dan yapıldı.

Bütün bu bakışla konu şöyle özetlenebilir: 1) Sosyo-ekonomik düzlemde; gelişmişlerin kendilerini steril tutma çabasında oldukları, daha çok çalışabilecek mültecileri seçerek aldıkları. 2) Kültürler-arası düzlemde; Hıristiyan ve Müslüman toplumlar arasında makasın Müslüman haricindekilerin lehine açıldığı ve gerginliklerin arttığı. 3) Güvenlik düzleminde; terörün ve diktatörlüklerin yeterince üzerine gidilemediği (veya gidilmediği), bunları yaratan sebeplerin ortadan kaldırılmasına dönük küresel bir proje üretilmediği, buna karşılık ilgili bölgelerde silahlanmanın artış gösterdiği.

Bu bakışla yapılan açıklamalarda Avrupa için de benzer ve tutarlı birşeyler söylemek gerekir. Bu nasıl olabilir? 1) AB dağılmalıdır. (İngiltere ayrıldı.) 2) Eski sömürgelerden, Afrika’dan ve Ortadoğu’dan gelecek mültecilerle ve bunlara yapışarak gelişen radikal terörle uğraşmalı ve özellikle Almanya, Fransa ve Belçika bunlarla meşgul olmalıdır. Ya NATO? NATO hakkındaki her yeni görev tanımları bize kuruluş amaçlarının dışında kalındığını, bugünün meseleleri içinde tekrar değerlendirilmesi gerektiğini işaret ediyor.

Son olarak şu hatırlatmayı yapmakta yarar var: Sığınmacı ve göçmenlik konusu önümüzdeki dönemin en büyük konularındandır, sebepleri ve yöntemleri bakımından iyi analiz edilmelidir. Türkiye gelişmeleri doğru ve bütün yönleriyle okumalıdır. Eğer bir güç küresel ise küresel çıkarcı yöntemlerle önce insan kaynağını ve parayı yönetecektir; devletler ve uluslararası kurumlar bu anlayışın içinde de olabilir dışında da; politika ve diplomasinin müşkülatı bundan dolayıdır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

istikrar-ve-turkiye
ÖNCEKİ YAZI

İSTİKRAR ve TÜRKİYE

demokrasi-bayrami
DİĞER YAZI

Demokrasi Bayramı

Kültür 'ın son yazıları

362 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
361 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
545 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
505 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme