Site icon Politik Merkez

Dil ve Anlam Yönüyle İletişim Yasası

iletisim-yasasi

Dil ve Anlam Yönüyle İletişim Yasası

Okuyucu

 Eğer size sunacaklarımı Saussure veya Chomsky dile getirseydi mutlaka farklı olurdu. Bu farkı dikkatlerde tutalım. Dil anlamakla doğrudan ilişkilidir. İletişim için dil bir araçtır. Anlamak idrak için zarurettir. Bunların hepsi varsa kültür gelişir. Ben burada kültürümüz açısından gözlemlediğim ve içinden seçtiğim eksiklikleri bir bütün içinde tanımlama imkanı bulabileceğim bir akış oluşturdum. 

Dışa yansıtılan salt bir düşünce midir, yoksa bir ifade etme çabasının hasılası mı?

Musil şöyle bir tespit yapıyor: “Dünyada hiç kimse, düşüncelerini, içinden yaşadığı zamanın dil denen giysiyi sırtına geçirme biçiminden tümüyle bağımsız kılamaz. Bu nedenle de kimse, yazdıklarından ne kadarının düşündüklerine tam olarak uyduğunu bilemez; yazma eylemi sırasında insanların sözcülükleri çarpıtmalarından çok, sözcüklerin insanı çarpıtmaları söz konusudur.[1]

Musil bir yazar olarak konuya kendi çerçevesinden bakmaktadır. Eğer ben temel bir tanım yapacaksam buna “bir iletişim yasası” demeliyim. Musil’in hatırlatmasını göz önünde bulundurarak bu önemli iletişim konusunu daha yakından inceleyelim.

En başta söylecek olursak, bu yazı ile varacağımız sonuçlar neler, bakalım:

1. Bireyler en iyi kendi zihin muhakemesini yaparlarken başarı sağlarlar ve dışavurumlarını kontrol edebilirler. Bu sadece kendi tarafını ilgilendirir. Muhatap için durum az da olsa farklı bir iz yapar. Muhatap sadece dinleme veya görme ile anlam derinleştiremez. Çoğu iletişimci hem görme, hem de işitmeyi birlikte kullanmak gerektiğini ifade eder. Bence bu gösterilen yöntem de yeterli değildir. Bireyin zihninin derinliklerindeki etkileşimlerin yeterince tamamlanması için faaliyetlerinin (mecazen ‘kafa patlatmak’ diye bildiğimiz bir sürecin) eksiksiz işletilmesi şarttır. Kaynak için zihin faaliyeti tamamlansa bile dışavurumu alan da kendi zihinsel işletimini yapması gerekir.

2. Zihindeki en önemli işlev, karşılaştırmaların çok ve hızlı yapılmasıdır. Karşılaştırılacak öge ne denli fazla, işlevsel ve tarif edilmişse (tanımlanmışsa), o denli yararlı sonuç alınmış olunur. Karşılaştırılacak ögelerin derinleştirilmesi ve tanımlanması içinse, her alanda çok okuma yapılması ve tartışılması gerekir. Okuma dili geliştirir; dilin uzanımlarını artırır ve alışkanlık formatlarını yerlerine yerleştirir. Tartışma, düşünceyi sınamanın bir yöntemidir.

3. Eğitim-öğretim sürecinde bu hususların programlara yansıtılması sayesinde kültürlü ve anlaşabilir bir toplum yaratılması söz konusu olur.

4. Sosyal yaşamda (iş görüşmeleri, pazarlıklar, anlaşmazlıkların çözülmesi, yargıya dayalı anlaşmalar, bir inancın öğrenilmesi ve pekiştirilmesi gibi…) kendisi çaba sarf etmeyenin, kulaktan dolma düşüncelerle iletişimi tamamlaması ve sürdürmesi yetersiz sonuç verecektir.

Bu ne demek biliyor musunuz? Eğer anlaştığını zannedip de aslında anlaşamayan, kandırılan ve atılan imzalardan sonra birbirine silah çeken birilerini görürseniz, bu cümleleri hatırlayın lütfen. Diğer taraftan, inandığını zannedip de, neye inandığını öz bilgisiyle tarif edemeyen birini görürseniz, bu açıklamaları hatırlayın. Hatta, yol tarif ederken belli sözcükleri bulup ifade edemeyen görürseniz, yolunuzu kaybederseniz, bu cümleleri hatırlayın. Ve Parlamento’da kavga eden üyelerin konuşmalarını beğenmezseniz ve yetersiz olduklarını düşünürseniz… Şimdi anlatabildiğimi zannediyorum.

5. Kültürel yeterlilik ve zenginlik, bireylerin zihni içinde gelişir. Toplumun fertleri ne kadar zengin kültürel güce sahipse ve bunu belli bir doyuma kadar sürdürüp derinleştirirse, o kadar kalıcı bir kültür oluşturur ve alışkanlıkları bir bütün haline dönüştürür. Bu toplumsal güç dinamiğidir.

a) Kültür nasıl gelişir:

b) Semboller nasıl karşılaştırılır? Bunun için belli nirengiler gerekir. Kültüre hizmet eden her unsur kullanılır. Bunlar nelerdir?

6. Dünya sahnesi sadece madde ortamı değildir; aynı zamanda ve daha önemlisi, maddenin bir anlamla, inançla, zihinsel derinlik kazanılmasıyla olgunlaştırılıp, asıl mananın tarif edildiği bir yerdir. “Mana” ise imanın direğidir. Kainatın asıl kitabının ve bilincin okunup anlaşılması için bu kültürel birikim şarttır. Her şey bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmelidir.

Şimdi de iletişimin hassas taraflarını inceleyelim:

Şimdi geldik çoğunlukla bilinen iletişimdeki bazı temel bilgilerin hatırlanmasına:

Muttakiliğe dair bir bağlamla yazımı sonlandırayım: Birbirimizle anlaşmak için çok şey yapmamız gerekiyor! Anlaşamayan toplumların ilerlemesi güçtür. Allah (cc) anlaşamayanlara hazırdan bir lütuf sunacaksa bile (ki, bunu beklemek “üstün insan” için imanın eksikliğini baştan kabuldür), bunun değerini bilmek gerekir ama bu ayrı bir “idrak” konusudur. Değer bilmek için anlamak şarttır; duymak anlamaya yetmeyebilir; ezberden söylemek anlaşıldığının kanıtı değildir!


[1] Robert Musil, Yaşarken Açılan Miras, Çev. Ahmet Cemal, YKY, 3. Baskı, 2009, İstanbul, s. 71.

Exit mobile version