Site icon Politik Merkez

İsrail’in Aradığı Savaş mı?

israilin-aradigi-savas-mi

İsrail’in Aradığı Savaş mı?

Okuyucu

İsrail dünyayı savaşa zorluyor! Dün İsrail uçakları Gazze’yi tekrar vurdu. Barış adına yapılan bu saldırının sebebi ne? Gazze sınırında dün göster düzenlendi. Düzenlenen gösterilerde İsrail askerleri ateş açtı ve 5 Filistinli öldü, 180 yaralı var. Bu sabah da 85 noktaya (ifadeye göre Hamas’a ait hedefler) havadan taarruz! Vurulan yerler içinde bir de Endonezya Hastanesi var. İsrail, “Benimle savaşmak zorundasınız,” diyor, “… sorunları ya savaşarak çözersiniz, ya da benim yaptıklarımı kabul edersiniz!” Elbette bunu açıkça ifade etmiyor ama yaptıklarının karşılığı bu. “Tamam, haydi öyleyse çek silahını,” deseniz, “Bunu ben değil sen istedin,” diyecek ve nasıl yapıldığını iyi öğrendiği politikayı kullanacak. Yöntemi bu. Yine kazanan olacak! Hep böyle oldu. Zira 1948’den sonraki gelişmeler bunu işaret ediyor. Biraz gerilere giderek dile getirilmeyen bazı sebepleri işaret etmek isterim. Çünkü bu önemli: İsrail, “Ya savaşırsın ya da her yaptığımı kabul edersin,” diyor!

İsrail’in yürüttüğü politikalarında önemli bir “U” dönüşü yaptığı tarih 2009 yılıdır. Neden? Doğu Akdeniz’de petrol ve gaz buldu da ondan. Tümüyle bu konuya odaklandı, bu işi olabildiğince lehine bitirmek istiyor. Bir kere o istediği fırsatı buldu ve hedeflerini elde edene dek planlarını kararlıca yürüyecek. Planlarında terörü desteklemek, savaş çıkartmak, yönetimleri değiştirmek, anlaşmaları bozdurmak, yeni fiili durumlar yaratmak, vb. pek çok konu var. Uluslararası kamuoyu olarak bizler bunları yaşıyoruz ve her nedense durumu bir biçimde kabulleniyoruz. Durumu anlamak için attığı adımlara iyi bakalım, çünkü politikasını 2009 yılında yeniden belirledi. Petrol ve gazı görünce, “Ben bu uğurda savaşırım, dünyayı birbirine katarım…” dedi.

Amerikan Birleşik Devletleri (ABD) Jeolojik Araştırma Kurumunun 2010 yılında yayınladığı verilere göre, Doğu Akdeniz’in doğusunda, Kıbrıs adası ile Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin Devletlerinin ortasında kalan Levant havzasında ortalama 1,7 milyar varil petrol, 3.45 trilyon metreküp doğalgaz olduğu değerlendirilmektedir. O vakit kapasite böyle açıklandı. Levant havzası dışında, Mısır kuzeyindeki Nil delta havzasında ve Girit ile Kıbrıs adası arasında kalan Heredot olarak isimlendirilen havzada da ciddi miktarda hidrokarbon olduğu tahmin edilmektedir.

Bölgedeki en büyük rezervler, İsrail tarafından bu alanda arama ruhsatı verilmiş Noble Energy ve Delek Group şirketleri tarafından Ocak 2009-Haziran 2010 arasında keşfedildi. O zaman için varlığı tespit edilen doğalgaz rezervinin tahmini toplam büyüklüğü 810 milyar metreküp idi. Bunun da 460-566 milyar metreküplük bölümü Hayfa yakınlarında idi. Leviathan olarak adlandırılan bu rezerv bloğu kıyıdan 135 km açıkta ve 1600 mt. derinlikteydi. 274 milyar metreküp büyüklüğe sahip diğer havzanın adı ise Tamar idi.

2012’deki sondaj bulguları İsrail’in Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerinin bilinenden de yüksek olduğunu ve tahminen 2,35 trilyon metreküp olabileceğini ortaya koyuyordu. 2017 yılında ise İsrail’in Ortadoğu’da artık ihracat potansiyeline sahip ciddi bir doğalgaz oyuncusu olarak belirdiği anlaşılacaktı. Sadece Leviathan havzasındaki doğalgazın bile İsrail’in 40 yıllık ihtiyacını karşılamaya yettiği söyleniyordu.

Tel Aviv’in bu alandaki keşif faaliyetlerini 2011 yılında GKRY takip etti. İsrail ve GKRY’nin bu alandaki keşiflerinin sonrasında Lübnan ve Suriye de hareketlendi. Lübnan’ın elde ettiği sismik verilere bakılırsa, ülkenin elinde yaklaşık 336-700 milyar metreküp off-shore doğalgaz rezervi bulunuyor ve bu da iç pazara onlarca yıl yetecek bir büyüklük. Lübnan, İsrail’in kendisine ait gösterdiği doğalgaz rezervlerinin bir bölümünün kıta sahanlığı hukuku gereğince kendi karasularında olduğunu ileri sürüyor. Hatta Hizbullah Lideri Seyid Hasan Nasrallah, İsrail’e ellerini Lübnan’ın kaynaklarına uzatıp çalmaması uyarısında bulunmuştu, “Lübnan karasularındaki tesislerimize her kim zarar verirse, kendi tesisleri hedef olarak alınacaktır,” demişti.

Kendi görüşlerine göre, Levant bölgesi demek İsrail demektir; Filistin ve Lübnan demek değildir! Eğer bu bakışla değerlendirirseniz, İsrail’in aklında Filistin meselesi 2009’da bitmiştir. Artık o Filistinlilerin yaşadığı bölgeler sadece İsrail’in “size iyiliğim olsun” diye bıraktığı alanlardır. Düşünebiliyor musunuz? Maalesef fiili durum budur.

İsrail bu tarihten sonra çok konuda değişiklik yaptı. Sıralayalım:

Sonuç:

İsrail’in başvurduğu yol çok yönlüdür: Politika, hizip, terör, savaş, teknoloji, medya… En çok yok saydığı ise insan hakları, uluslararası hukuk… Bir tür çok yönlü kaos teorisi ile bölgede hedeflerini bir bir elde etmektedir.

İsrail’in stratejisinde “U” dönüşü yaptığı dönem 2009’da kendine yakın alanlarda petrol ve doğalgaz yataklarının varlığını keşfetmesi sonrasıdır. Bu tarihten sonra bölgede olanların hemen hepsinde İsrail’in müdahalesi bir biçimde vardır.

İsrail’in durdurulması için başka bir dil yoktur: Savaş! Ama hiç kimse böylesi bir savaşı istememektedir. O da bunu iyi bilip kullanmaktadır. Zaten bölgede savaş vardır, birçok savaşın kışkırtılmasında kendi yaptıkları vardır ve bu savaş İsrail’in etrafında olmaktadır. Başkaları savaşırken İsrail kendi işine bakmaktadır. Stratejisi budur. Oklar ona dönerse daha kaba olacaktır. Örneğin kitle imha silahları (nükleer vs.) kabiliyetini gündeme getirecektir. İran’ın bu yoldaki çabalarını şimdiden durdurup en büyük rakibini alt etmek istemesinin geri planında bu vardır.

İnsanlığa soruyorum, savaş yoksa çözüm yok mu?

Exit mobile version