Site icon Politik Merkez

İstihbarat Kültürü

Okuyucu

İstihbarat nedir, ne değildir, zaman zaman yazıyorum ve konuşmalarım da oluyor. Bugün de yazma ihtiyacı duydum. Zira istihbarat alanında ülkemiz çok önemli gelişmeler kat ediyorken, bu konuda kaş yaparken göz çıkaranlar olmasın isterim.

Gençler yetişiyorlardı ve istihbarat alanında akademilerde de belirli isimleri görebiliyorduk. Yani ülkemizde bir istihbarat kültürü oluşmaya başladı. Bu memnuniyet vericiydi. İlk zamanlarda bu yönde çok gayretimiz oldu. Başta Uluslararası İlişkiler olmak üzere, bu tür akademik alanlar içinde gençlerimizin yer almasına gayret ettik. “Biz” diyorum, ben ve benim gibi yaşamının yaklaşık 30-40 yılını bu işte geçirenleri, istihbarat dünyasının sahasında yer alanları kastediyorum. Bu alanda yasal düzenlemeleri hazırladık, yüksek lisans ve doktora yapmaları için gençleri yönlendirdik. Çünkü bu alanda ülkece büyümek için, sadece güvenlik kurumlarındaki profesyoneller tarafından sahada yapılanlar yetmeyecekti. Amaç istihbarat kültürünü yeterince köklendirebilmekti. Eğer ülkece büyüme olacaksa, bu konuda çalışan entelektüel sayısı artmalıydı.

Kendi dönemim itibariyle ifade edeyim, 1980’lerin başından itibaren bazı yabancı kaynakların tercümesini yaptık, ders kitapları hazırladık. Diğer yandan resmi müktesebatın genişletilmesine de katkı sağladık, var olanları güncelledik. zira zaman değişiyordu, Soğuk Savaş’tan Tek Kutuplu dünyaya geçildiği zamanlar çok şeyin değişmesini gerektirmekteydi. Dolayısıyla zamanın icabı, istihbarat alanın yeterince kitabı-defteri olsun istedik. Şahsen 2000’lerin başında bu alanda ilave-ihtisas sahibi bir okul açıp buradan yabancılara eğitim verebilecek potansiyeli yarattım. (Adı Hava İstihbarat Okulu idi.) Sonra o okulu (darbeci-tutuklu Akın Öztürk aracılıyla) FETÖ kapattırmıştı, o da ayrı bir hikayeydi. Bir yanlış iş daha vardı, bir cümle ona da değineyim. Bugün bilinen belli isimler “istihbaratı bilen kimse” olarak kendilerini değişik yollarla öne çıkarmak istediler. Bunlardan bazıları mevcut resmi dokümanlardan istifadeyle hazırladıkları kitapları kendi isimleriyle bastırdılar. Bunun ne anlama geldiğini siz düşünün.

Devletin kurumlarındaki gelişmeleri biliyorsunuz, yeri gelince ben de açıklamalarda bulunuyorum. Örneğin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında İstihbarat Teşkilatı’nda yasal, teknik, kurumsal, gibi pek çok yönden değişimin etkili sonuçlarını, değil Türkiye tüm dünya görmektedir, sizler de biliyorsunuz.

Bugün, konjonktürel olsa gerekir, istihbarat konusunu daha fazla konuşmaya başladık. Ancak bu hassas konuyu, meslek yaşamında birkaç yıl istihbarat görevlerinde yer alan veya masasında oturan ve bugün unvanının önüne “istihbaratçı” yazdıran, hatta akademilerde tercüme kitaplardan kes-yapıştır bilgilerle unvan alan kimseler var, onlar anlatıyorlar. İmkan bulabiliyorlar ki anlatıyorlar! Fakat istihbarat kültürünü sonradan edinenlerin eksik ve yanlışları oluyor, yaptıkları açıklamalar ile kamuoyunda başka bir algı ortaya çıkıyor. İstihbarat kültürüne dayalı, gerektiği gibi bir algı yerine, başka türden bir amacın gerçekleşmesi…

Örnek vereyim. İstihbarat kendini afişe etmez. İstihbarat işini yapar, gizlidir, örtülüdür. İstihbarat gücünü sahada yaptıklarıyla gösterir. Bunu asıl görenler veya görmesi gerekenler de ancak muhatap örgütlerdir. Eğer istihbarat faaliyetini sizler biliyorsanız, o zaten bu istihbarat amaçlı bir konu değildir. Mesela propaganda amaçlıdır. İçeride yapılan ve adli vakalar şekliyle yürüyen tutuklamalar da başka şeylerdir. İyi istihbarat teşkilatı gizeminden dolayı büyüyendir. Dışarıdaki operasyonu sinsice yapıp, kendinden asla söz ettirmeyendir. Karda yürüyüp izini belli etmemeyen türden işler istihbaratın işidir. Mesela, bütün işi başat aktör olan servis düzenler ama asla “ben yaptım” demez, öyle diyenlere de “neden beni afişe ediyorsun” diyerek engel olur. Böyle açılan hukuki davalar vardır, takip edenler bilirler. Varsa bir eylem, bunu bazı terör örgütleri veya taşeronlar üstlenir, dünya kamuoyu o başat istihbarat aktörünü bilmez. Bu tür örtme ve gizleme faaliyetleri istihbarat planının bir gereğidir. (Daha geçtiğimiz gün Kirman’da yapılan eylemi İŞİD üstlendi.) Bu, Uluslararası Hukuk yönüyle de böyle cereyan etmesi gerekir, istihbarat yönüyle de. İstihbarat kullanandır, kullanılan değil. İstihbarat hem barışta ve gerginlikte hem de savaş ve çatışma hallerinde ülkelerin yaptığı çok özel bir savaş türüdür ve bu özel savaş türünün yolu yordamı ilan edilerek veya gösterilerek yapılan savaşlardan farklıdır. (İstihbarat Savaşı, Gizli Savaş, Gri Savaş…) Unutmayalım, bir ülkenin egemenlik sahası içinde başka bir ülke istihbarat teşkilatının faaliyette bulunması savaş sebebidir. Eğer bu tür bir fiil kanıtlandı ise durum ciddi ölçüde farklıdır. Eğer kanıt zayıf veya yok ise bu tür bir konunun sözünün edilmesi, en azından diplomatik açıdan ve tersi yönden, dış politika sonuçları üretmesi anlamına gelir. Her iki şekilde de iki ülke arasında mütekabiliyete esas bazı sonuçlar beklenmelidir. İstihbaratın (gizli) faaliyetleri perdenin arkasında oynanır. İstihbarat dünyası, onun içindeki aktörler tarafından bilinir. Kamuoyu bunları yıllar sonra açıklandığında öğrenir. Eğer anında bilgilendirme yapılıyorsa, dediğim gibi, başka amaçlıdır.

Bilinçli olmak her daim iyidir. Zaten yabancı dilde intelligence zeka demektir. Rüzgara bakıp yelkenleri doldurmak, küçük hesap peşinde koşanların işi olsa gerekir. İstihbaratı yaşamına sindiremeyen ama çıkıp “öylesine” konuşma yapanlar, bu işlerin neresinde konumlanıyorlar, iyi düşünmelidir.

Exit mobile version