Site icon Politik Merkez

Bir Evren İhtiyacı

muttakiligin-onemi

Muttakiliğin Önemi

Okuyucu

E. Husserl (Kesin Bilim Olarak Felsefe), J. P. Sartre (Varlık ve Hiçlik), M. Merleau-Ponty (Algının Fenomenolojisi)… Bu filozoflar ve başkaları varlık, hiçlik, fenomenoloji hakkında tartışmışlardır. Batı felsefesinde bu tartışma bir üst seviye aramaktadır ama kanaatimce gerekli zemin zamanın malzemelerini kullandığından ve bu nedenle bugün açısından sağlam tutulamadığından, neredeyse aynı sözler tekrar edilir olmaya başlamıştır. Bu çerçevede hareket ederek bu tartışmaya bir ölçüde katılmak istedim. Çıkış yolu evrenle ilgili olsa gerek, zira mevcut düşüncelerin odağında dünya ile sınırlı bir kurgu yer alıyor. Belki ilk bakışta bu kurgu insana daha gerçekçi gelebilir ama yeni gerçeklik tanımlanacak olursa sanıyorum bir boyut da atlanabilecektir. Konu budur. Sonuçta amaç varoluşsal yaklaşımla evrene neden ihtiyaç duymaktayız, bu hususu belirginleştirmek olacaktır.

Evren konusunda doğrudan incelememize başlayalım. Üç katmanlı ama iç içe nüfuz etmiş, genel olarak söylersek kapsayıcı bir evrendeyiz. Bunlar: Görünen madde evreni, karşı madde evreni, bilinç evreni. Bir sadeleştirme yapalım. Görünen madde ve karşı madde evrenlerini tek görelim. Buna “madde evreni” diyelim. Burada kullanacağımız ikinci evren ise “bilinç evreni” olacaktır. Bilinç evreni madde evrenine nüfuz etmiş evrendir.

Belirtilen bu yapıda bilinci ve bilinç evreni, maddeyi ve madde evrenini kapsar. Batı filozofları bu ayrımı yapmadıklarından ve tek bir evren içinde kaldıklarından olsa gerek, açıklamalarda önemli bir farklılık oluşmaktadır.

İnsanın yapısı bilgi ve bilinç imal etmesine göredir. Bilinç evreni buna göredir. Madde evreninde neler var? Maddenin kendisi, hareket ve enerji. Madde yaratılır, süreçlerden geçer, başka olaylara neden teşkil eder. Düşünün yaklaşık 14,5 milyar yıldır evrende neler oluyor. Madde evreni bunlarla doludur, ancak bir kendiliğinden kavramsallaştırma mümkün olmaz. Çünkü kavramsallaştırmanın oluş yeri bilinç evrenidir. Bilinç evreni kendiyle bağımlı işleyen öznel bilinçlerle , örneğin (evrenin bu noktasında, dünyada isek) insanınkiyle, kavramsallaştırmayı gerçekleştirir. Kavramlar yaratımla, süreçle ve olayla ilgili betimlemeleri kapsar. İnsan dili ve bilinciyle kavramsallaştırma işlemini gerçekleştirir. O zaman bilincin madde evreninde tanımlı olmayanların alanına erişimi mümkün olmalıdır. İnsan erişimi gerçekleştirdi ise tamın yapar, isim verir, kavramsallaştırır. Bu insan bilincinin çıktısıdır. İnsan bilinci erişirken gözlem, hesap, vs. işler yapar.

Saf fenomen doğal tutumdur? Madde evrenindeki kavramsallaşmayan madde, hareket, enerji henüz saf ve doğal haldedir. Bilincin gözlemi marifetiyle insan öznesi yargıda bulunandır. Eğer yargıdan kaçınma söz konusu oldu ise epokhe vardır. Yargıdan kaçınmak kuşkunun olmaması halinde söz konusudur. Kuşku varsa bilinç işlemi, yeni sorular başlar, gözlem gereksinimi doğar.

Bilinç, saf fenomeni kavramsallaşmış fenomene dönüştürür. Eğer insan salt dünyada tanımlı ise, ki onun madde evreninde kavramsallaşma hali gerçekleşmiştir ve tanımlanmıştır, bu sadece dünyada sınırlı bir yapıyı gerçekler. İnsan madden dünyada gözlem yapıyorken bilinçlenme süreci dünya ile sınırlıdır. İnsan madden ve bilgi kullanarak evrensel gözlemle ve hesapla veri teminine yöneldi ise bilinçlenme süreci evrene şamil gerçekleşir. İnsan bu bakımdan bilinç evrenine dayalı genişliğin öznesi olur.

Evren mutlak, ancak sürekli gelişen yapıdadır. İçindeki madde evreni nesnelerin dönüşümünü sağlar. Tek bir fenomene dayalı gözlem nesnenin başladığı yere döndüğünü tespit eder. Buna kısaca, şey başa döner, diyebiliriz. Fenomen ideal değildir. İdeal, bir ilerlemenin ucunu açık tutar. Eldeki veri anlıklarla ilgilidir. Anlıklar fenomene bağlı süreçlerle genişler, bir hikaye meydana getirir. Genişleme veri çokluğudur ve şeylerle ilgilidir.

Bilinç madde evreninde pozitif varlığa dahil olur, onunla özdeşleşir. Bilinç dünyada nesnel konumuna bağlıdır. İnsan öznesi ise yine kendi konumunda tanımlıdır, ancak bilinç evreniyle irtibattadır, özdeşliği evrenseldir. Şeyin karşılığı hiçtir. Evrensel bilinçte henüz kavramsallaşmamış madde, enerji, hareket vardır. Bilinçle bir gözlem yapılmadığında bu saf haldedir ama yok değildir. Hatta buna “hiç” demek yanlış olur. Bilinç bir şeyi henüz gözlenmediyse neden hiç olsun ki? İnsan henüz şeylerle karşılaşmadı ve gözlemedi ise ancak bu bir çabanın gerçekleşme ve dahası, ilerleme, bilinçlenme nedenidir. Çünkü insan gözlemlediklerini, hesapladıklarını vs.  kavramsallaştırır. Bu işlevle insan, bir aracı varlık olarak tanımlanır. Tanımlanmamış şeylerde töz vardır, henüz ideal kabul edilir. Tanımlanmış nesneden veri elde edilir. Veri enerji, hareket, içerik betimlemesidir. İnsandaki töz milyarlarca yıl önceki madde yapısından var olan idi. Şimdi madde yapısı belli bir formdadır. İnsanda dil ve merkezi sinir sistemi ile belirginleşmiştir ve bu nesnel yapısı halen gelişmektedir. Buna , “evrimleşiyor” da denebilir, ki bu doğaldır, gerçektir. Bilincin geliştiği genetik şeyin öğrendiklerini sonra kendi yararına katmaması düşünülebilir mi? Bu yapıların veri elde etmesi bilinçle gerçekleşir. İnsanın bilinç temelli iç yapısına ruh denir. Ruh, bilinç evreninde hiç kaybolmayan ve iç içe geçtiği nedenle madde evreni açısından da asıl olan bilgidir. İfade edildiği üzere, insanda kavramsallaştırma işi, merkezi sinir sisteminin ve dilin işlevidir. Biyolojik yapı işlevsizleştiğinde madde evreni dönüşümü başlatılır. Evrensel bilinç ise halen açıktır. Ruh evrensel bilinçle irtibatlıdır, hatta iç içedir.

Benim burada işaret ettiğim ruh, tamamen G. W. F. Hegel’in tanımladığı tin veya geist değildir. Düşünceme göre Hegel insanın varlığına doğrudan geist tanımı ile aslında bir sınırlama getirmektedir. Çünkü bunun irtibatı yoktur ve neyle ilgili olduğu evrensel boyutta tartışılmamıştır. Belki bu bir arayıştır. Ancak Batı felsefesi konuyu böyle okumak isterse de sorun olmaz. Zira aranan husus maddi olmayan ve bilince dayalı bütünsel bir yapının varlık sistemi içinde dikkate alınmasıdır.

Evrensel bilinç birbirinden ayrı olmayan dünyadaki bilinçten beslenir. Bu nedenle tükenmez. Tanımlı ve gözlenmiş fenomen insan bilinci içinde sürecini tamamlayıp başa döndüğünde bu bir tükeniş değildir. Çünkü evrensellik sürecinde sadece bir fenomendir. Evrensellik içinde bu bir kesişimdir. Zaman, şartlar ve koşullar evrensel fenomenolojide aşkın olduğundan dünya ölçütüne sığdırılamaz. Bilinç örtüşüktür ve evrensel yapı içinde aşkın bilinçle irtibatlıdır. Dünya değerlerine sığdırılamayanın ve henüz gözlenmemişin var olmadığını iddia etmek yanlıştır. Evrensel bilinç sonsuz ve mutlak olanın tarifidir. Bunu gözleyemeyen bilinç bir sonsuzluğun ve mutlak evrenin var olduğuna inanmak durumunda kalır.

Yaşantı temelli kavramsallaştırma bilgiyi hapseder. Oysa bilgi evrenseldir, bir dönemin sınırlarına hapsedilemez. Realizm, yönelimsellik ölçütüyle bilgiyi hapsetmek istese de, esasen evrensel bilinçle kesişim içindedir. Realizmin kesişimleri tek şekilde sonsuzlaştırılır. Bilinç evreni düşüncesinde bilginin mevcut olduğunu ve işe yaradığını kabul etmek gerekir. Evrensel bilincin bu dinamiğine bağlı kalarak evrensel gerçeğin de tanımlanması ihtiyacı vardır. Bu insanı algısal inanca bağlayan bir neden olacaktır.

Varlık bakımından yapılan tartışmalarda bu bilinç evreni açığının kapatılması belki fizikçilerin de dikkatini çeker. Ne dersiniz?

Exit mobile version