Site icon Politik Merkez

Pandemik Kültür

pandemik-kultur

Pandemik Kültür

Okuyucu

Halkın, sunucuların, politikacıların, diplomatların, bürokratların ve hatta liderlerin konuşmalarına bakınız, sanki Türkiye kendine atmosferi içerisinde kötü bir virüs yaratıyor, yayıyor ve böylelikle kendi kendini boğuyor.

Bir insan kendi ağzından çıkan sözcüklerle kendini çaresiz bırakabilir mi? Evet, boğar bile… Konuşulan dil ile hem kendini boğar hem de atmosferine bıraktığı kötü örneklikle toplumsal algı sistemine bir virüs yayar; kötülükler kolay bulaşır. Bu virüsü alan farkında olmadan aynılaşır, kendini ifade ederken benzer aşırılıklarla konuşur. Zihinler yaygın dil ile bir çaresizlik haline dahil olur, başka sözcük yok ise başka fikir de yoktur artık. Kısır döngü ortadadır, toplum konuştukları ile adeta birbirini hastalıklı kılar.

Çok uçlarda konuşuyoruz; ifadelerimiz ya en üstlerde ya da en diplerdedir. Böyle bir dil seçimi konuşana başka bir alan bırakmamakta ve argüman dışı duruma sokmaktadır.

Bunun yerine ne yapılacağı bellidir. Normal olmak gerekir; hem düşünürken hem konuşurken.

Asıl sorun zihinlerdedir. Zihinler kendini önemsetmek için bir yanılgı içinde ise ağzından dökülen sözcükler de “en çok” ve “zorunluluk” ifadeleriyle kaplanır. Eğer bir tarafın ağzından düşen sözcükler diğer tarafı hain yapar ise dönüp geldiklerinde başka konuşacak ne kalır ki? Eğer bir diplomat (örneğin), “Esad gitmezse Suriye’de çözüm yok!” derse sonuç nereye gider? Esad bir şekilde yerinde oturmaya devam ettiği sürece bu sözü ortaya atan diplomat muhatapları arasında bir yeniklik çekmez mi? Haklılık başka bir şeydir, aman karıştırılmasın. İnsan dili ve düşüncesiyle kendi kendini “çaresiz” duruma sokar mı? Örnek çok değil mi? Hele işin içine yalan dolan girdi ise…

Kültür atmosferine bakalım. Bir toplum için tarih bilmek önemlidir; ama hangi tarih? Sürekli kavga ve entrika dolu sahneleri olan tarih mi, yoksa sanat, ekonomi, bilim tarihi mi? Eğer tarih olgusu bile tek yönlü gelişti ise savaşın, kavganın ve hainliklerin sözcükleri hafızalarda birikir. Yapmacık ve kavruk film sahneleri, çaresiz, tükenmiş ve ucuz televizyon programları, şarkılardaki vah vahlar… Maç anlatan spiker kendi sesini kayda alsın ve dinlesin isterim, bu ne gariplik! Haber verdiğini düşünen televizyoncular, espri yaptığını zanneden radyocular… Çaresizliğin sancılı insanları… Belki izleyenler ve dinleyenler de sancılı olsun diye. Metin yazarları çok çalışmalı! Ne yazdıklarını kendileri göremeyecektir, editörler nerede? Eğer her biri sahip olunan kültürün atmosferinde bir virüs ajanı olur ise olmaz! Pandemi bu tür ajanlarla ve beklenmedik hızla yayılır. Herkes benzer düşünür, benzer gözle bakar birbirine, sokaklar çatık kaşlı, yere tüküren çelimsiz dolar taşar. Bu ne hal! Okullar bile uçlardaki yaşamın taşıyıcısı sanki; daha çocuk okulda kaprisli ortamları soluyor, okul önleri bir farklı dünya…

Burası Türkiye mi? Evvela herkes kendine çekidüzen vermeli; ne düşündüğünü ve ne dediğini bilmeli!

Exit mobile version