Site icon Politik Merkez

Diplomatik Misyonlar Terör Yuvası Değildir

diplomatik-misyonlar-teror-yuvasi-degildir

Diplomatik Misyonlar Terör Yuvası Değildir

Okuyucu

Cemal Kaşıkçı davası dünyada kamuoyunun 1961 Viyana Konvansiyonu’nu tekrar düşünmesine sebep teşkil etti. Çünkü diplomatik misyonlar barışa hizmet etsin diye muhkem tutuldu, terör üretsin diye değil. Dünya kamuoyu şaşkın, Soğuk Savaş’ta bile böylesi basit ve iğrenç olaylar olmazdı bu misyonlarda. Şimdi sorgulanan nedir?

İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu ve birkaç yüz metre ilerisindeki Konsolosun rezidansı, kırmızı plakalı araçlar ve çalışanların diplomatik pasaportları, tümüyle düşünün, bütün bunlar kendi vatandaşı olan Cemal Kaşıkçı’nın katline mi hizmet etti? Viyana Konvansiyonu’nun hedefi terörü, devlet terörünü kolaylaştıran alanlar yaratmak mıydı?

İnsanlık, bu karmaşıklaşan nizamın belli belirsiz kaotik çukurlarına düşmemek için sürekli dikkat etmek zorunda kalıyorsa, bu endişe verici dünyayı asla kabul etmeyecektir. Bitmek bilmez bu döngünün temel kuralına göre söyleyelim; yapısal olarak insanın beyni iyiyi aramak, yaratmak ve yapılandırmak için geliştiyse, insanın kurguladığı düzenler ve düzenekler belli süreçlere dayalı olarak çıkan arızalardan alınan derslerle, bir sonraki adıma kadar iyileştirilir, geliştirilir, hayat bulur.

Örneğin Viyana Konvansiyonu böylesi yaşanan derslerle kendini sorgulamak zorundadır. Zaman gelmiştir. Diplomatların münferiden hata yaptıkları düşünülmemelidir. Eğer bu olaydaki gibi düşünülürse, işin içinde, suç üreten sistemli ve planlı organize yapılar vardır. Birleşmiş Milletler bu tür suçları üreten, binaların dışındaki aklın ve niyetin uluslararası sisteme nasıl etki ettiğini iyi görmelidir. Artık günümüzde taş duvar, çelik kasa, tel örgü, namlu ucu gibi koruyucu tedbirler Konvansiyonun kendini rahat ve güvende hissetmesine, vatandaşına hizmet etmesine ve bütünüyle barış içinde hareket edilmesine yeterli olmamaktadır.

Viyana Sözleşmesi belli tariflere dayanır. Ancak ülkeler, özellikle hareket kabiliyeti yüksek ülkeler, istediklerinde bu korunmuş yapılara danışman, uzman kisvesindeki bazı unsurları kısa ve uzun süreli getirip götürerek kendi amaçlarını güçlendirmek istiyorsa, işte size açık, buradaki mevcut tarifler kolaylıkla istismar ediliyor demektir. Bu bakışla kısıtlamalar ve deklare edilmesi gerekenler hakkında yeni tarifler yapılmalı ve bu Konvansiyon’un şu an iş görmeyen maddeleri elden geçirilmelidir.

Bakın, özel uçaklarla bir devletin kırmızı veya yeşil pasaportlu çalışanları başka bir ülkedeki korumalı alanına geliyor, VIP geçişi yapıyor, kırmızı veya yeşil plakalı araçlarla seyahat ediyor, tel örgünün arkasında insanlık dışı işler planlıyor, yapıyor, sonra elini kolunu sallayarak ülkeyi terk ediyor, Konsolos dahil bütün diplomatlar suç hakkında işbirlikçi olabiliyor, yardım ve destek verebiliyor ve bütün bunları Viyana Anlaşması’nı istismar ederek gerçekleştirebiliyor.

Bilmeyenler için işaret edeyim, konu sadece bahse konu Kaşıkçı davası ve Suudi Başkonsolosluğu değildir, örneğin ABD hemen bütün dış misyonlarında atanmış diplomatları kadar danışman ve uzman bulundurur, bırakın bunları, sürekli gelip giden memurlarla faaliyetlerini yürütür. Bunlara siz, suç işliyorlar, diyemezsiniz, ülkelerinin çıkarına çaba içindedirler. Ama çıkar demek çok geniş bir kavramdır. Nasıl çıkar? Eğer kabul eden ülke ile işbirliği halindeki çıkarlar gözetiliyor ise başka algılanır, bu ülke dışındaki üçüncü bir ülke, STK, örgüt, vs. için çıkar tanzimi yapılıyorsa başka olur. Şimdi günümüzde bu gibi faaliyetlerin çok yoğun olduğunu görmemiz mümkündür.

Bir bakan, memur veya politikacı, “Viyana Sözleşmesi budur…” deyip açıklama yapar; ama bu insanlığın çıkarına değilse yetersizdir. Peki, düzeltme o anın işi midir? Hayır. Anında Viyana Sözleşmesi’nde bir değişiklik yapılamayacak ise bir sonraki adımda aynı türden bir arızayla karşılaşmamak gerekir, insanlık tarihi, aklı ve vicdanı bunu kabul etmez. Suç ve terör konuları üzerine Sözleşme maddeleri günümüzün icaplarına göre tadil edilmek zorundadır.

Bir hatırlatma daha, Viyana Sözleşmesi’nin sahibi taraf devletlerdir, ama önce Birleşmiş Milletler’dir. Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Adalet Divanı da benzer biçimdeki suçlar ve terör faaliyetleri için daha işlerlik kazanmış bir kurum olmalıdır. Birşey beklemesine gerek yok, işte olay, Kaşıkçı’dan dolayı başlasın davaya!.. Hem bütün diplomatik misyonların kurumsal kimliklerini insanlık vicdanında aklamak için böylesi bir girişimde inisiyatif alması şarttır, diye düşünüyorum.

Exit mobile version