Site icon Politik Merkez

Küresel Seçim Havası

Okuyucu

Amerika’daki Başkanlık seçimleri kampanyaları sürüyor ve son televizyon tartışması (debate) dün akşam Demokrat aday Clinton ve Cumhuriyetçi aday Trump arasında gerçekleştirildi. İlk izlenimlere göre bu tartışmadan yine Clinton’un avantajlı çıktığı yorumları yapıldı. Seçimler yirmi gün sonra. Seçimler gerçekleştikten sonraki gün dünya yeni bir sabaha uyanacak mı? Bu yazıda kimin ve neden kazanabileceği hakkında ipuçları vermeyi amaçlamaktayım.

Yazıya biraz magazin havası vermek adına şöyle bir benzetme yapacağım. Son tv tartışma programında Hillary Clinton Açlık Oyunları, Alaycı Kuş filmindeki Başkan Alma Coin rolünü alan Julianne Moore havasındadır. Açık söyleyeyim kostümünü de çok beğendim. Bu durumda filmdeki asıl Başkan Snow ise Donald Sutherland oluyor diye düşünülebilir, ama acaba öyle miydi? Tv programında gördüğümü söylüyorum; eğer Başkan adayı Donald Trump, Donald Sutherland gibi kostüm, karakter ve söylemle insanların karşısına filmdekine benzer imajla çıksa idi şimdi Amerika onun kazançlı çıktığını konuşuyor olacaktı.

Alaycı Kuş, Başkan Snow (Donald Sutherland) ve Başkan Alma Coin (Julianne Moore)

Bu magazinsel yorumdan sonra işin özüne inelim. Bu aşamada kısaca Amerikan tarzının nasıl işlediğini gözden geçirmekte yarar var. Bir kere insanların karşısında muhatap olarak pratikte bir değil, birkaç Amerika vardır. Yönetim bir Amerika’dır, siyasi taraflar yani Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin her biri ayrı Amerika’dır, FED ise yine başka bir Amerika’dır… Her biri kendi etkinliği ölçüsünde birer güçtür. Amerika’da güçlü bir devlet ve demokrasi yapısı vardır, yönetim diğerine göre farklı kutuptandır, seçim zamanlarında aralarında anlaşma yaparlar ve büyük oranda bir uzlaşmayla işleri yürütürler.

Bu aşamada FED’in fonksiyonuna biraz bakalım. Malum küresel rezerv paranın sahibi ve küresel sistemin yasal kurumu olarak Amerikan Merkez Bankası (FED) özerktir, devlet ile birlikte (koordinasyon ve işbirliği içinde) çalışır, yani Başkan’ın ekonomi ve maliyeden sorumlu Bakanı vardır ve bu Bakan FED ile küresel ve yerel bütün işleri birlikte yönetirler. Örneğin FED Dolar basar, Yönetim (seçilmiş Başkan, ekibi, bürokrasi…) bu Doların küresel piyasalar (buna küresel sistem diyelim) tarafından yasal ve meşru kullanımının önünü açar, takip ve kontrolünü yapar, politikaları geliştirir ve uygular.

Bugün dünya ekonomisi genel bir durgunluk içinde mi? Evet. Hatta FED Başkanı Janet Yellen işbaşına geleli beri alınan kararlara bakın, faizlerde yükselme arzusu var ama küresel piyasalar daralacağı korkusuyla artış çok az yapılıyor. Buna karşın küresel piyasalarda büyüme hedefleri var ve küresel güçler bunu da temin etmek istiyorlar. Para basmak kolay ama sistemin bunu doğru yollarla emmesi gerekiyor. Bu görev de Amerikan Yönetiminin işi oluyor. Bu durumda Amerika’da seçilecek yeni Başkana küresel sorumluluklar gereği yeni görevler düşecek, dolayısıyla bu görevleri yönetebilecek aday kimse o seçilecek, tüm unsurlarıyla, hatta seçmenlerle birlikte buna karar verilip, üzerinde uzlaşılan aday işbaşına getirilecek. İleri demokrasi denilen pratikte bu!

Daha iyi anlaşılması açısından Doların küresel piyasalara emdirilmesini biraz daha açalım. Özellikle 11 Eylül’den sonra Afganistan ve El Kaide tehdidi ile gerçekleştirilen “yeniden imar” ve “güvenlik sistemlerinin kurulması” projeleri ABD sisteminden (Senato, Kongre, vs.), uluslararası kurumlardan (BM, NATO, vs.) ve hükümetlerden (Rusya, Çin, vs.) kolaylıkla geçti. Basılan para küresel çapta ihtiyaç duyulan konularla hazırlanmış projeler gereği olan yatırımlara harcandı. Dolar büyük ölçüde bu yolla küresel sisteme zerk edildi.

Peki, bugün en gerekli? Aklımıza gelenleri sıralayalım: Pasifik’te, özellikle Güney Çin Denizi’nde, silahlanma çok hızla gelişiyor, Ortadoğu’da ateş yükseliyor, DAEŞ (ISIS) tehdidi devam ediyor, dolaylı da olsa mezhep savaşları teşvik ediliyor, mülteci sorunu bir dayatma aracı olarak kullanılmaya başlandı. Dolayısıyla bu hususlar üzerinden “yeniden imar” ve “güvenlik sistemlerinin kurulması” projeleri hazırlanabilir. Buna göre: 1) Küresel teröre önlem, 2) Güney Çin Denizi’nde savunma, 3) Afrika’nın imarı, 4) Mülteci sorunu hakkında doğru politika izlenmesi hemen dünyada herkesin kabul edebileceği proje başlıkları olacaktır. Bu doğal ihtiyaçlar (talepler) küresel sisteme uygun yollarla para basıp meşrulaştırma yönteminde kolaylık sunan sebeplerdir. Ekonominin en önemli kanunu olan “arz-talep dengesi” bu yolla uygulama imkanı bulabilir.

Bu projeler doğrultusunda basılan Doların piyasalara ilave edilmesiyle dünya tekrar para bolluğu sürecine girecek, yatırımlar artacak, büyüme rakamları gerçekleşebilecek, FED isterse şimdikinden farklı kararlar alabilecek rahatlığa kavuşacak, buna karşılık ABD kontrolü elinde tutarak daha fazla Doları kendi ekonomisi içine çekebilecek, Amerika’daki Yönetimin harcayabileceği büyük projeler için sermaye ihtiyacı karşılanabilecek, hatta sosyal politikalar geliştirilebilecek; bir taraftan küresel sermaye açısından var olan daralma aşılabilecekken diğer taraftan Amerikan Yönetiminin Politikalarında rahatlık elde edilecektir.

Eğer bu senaryo işliyor ise Amerika’yı küresel ve yerel bağlamda kim yönetmeli? Clinton mı, yoksa Trump mı? Tv programında adayların argümanlarına yakından bakılırsa bu yöndeki okumaları yapmak mümkündür. ABD küresel savunma politikası, vergiler, mülteciler ve Ortadoğu konuları üzerinde durulmasını şimdi daha iyi anlayabiliyoruz, değil mi?

Dikkatimi çeken bir husus var, Clinton’un politikaları Demokrat değil de Cumhuriyetçi Reagan ve Bush’unki gibi. (Alaycı Kuş filminde Başkan Coin beklenenin, olması gerekenin dışında bir politik tavır almıştı. Burada imajın dışında bir benzerlik olabilir mi?) Belki devletteki görevleri bu yönde düşünmesine neden oldu. Buna karşılık Trump’ı dinlediğimde klasik politik rolleri değişmişler biçiminde düşünmedim değil. Reel politikanın bu yönü bize bazı ipuçları veriyor olabilir. Hatta seçim kampanyasında sıkıştıkça özel hayat konularıyla seçmenlerin etkilenmesi yönteminin tatbiki bundan olsa gerek. Hatta gelişmeleri gördükçe Trump, “Seçim sonuçlarını bile tanımayabileceğini,” ifade etmesi bana oldukça ilginç geldi. Demek ki Amerikan demokrasisi ve küresel sisteme karşı bir durumu söz konusu oldu ve asıl çelişkiyi bu bağlamda yaşıyor olabilir.

Önümüzde yirmi gün haliyle önemli olacak, medya kullanımı ve bunun üzerinde gerçekleştirilecek yönlendirmeler sonuçları belirginleştirecek. Medya üzerinde kimler etkili dersiniz? Küresel güçlerin buradaki etkisi malumdur. Hatta Obama Yönetiminin Clinton’un önünü açmak adına Musul Harekatını bugünlerde gerçekleştirmesini dahi oldukça düşündürücü buluyorum. Öyleyse küresel mantıkla gereken sonuçları alabilecek her konu süreç içinde hazırlanıyor.

Trump’ın ülkesini “… tekrar büyük Amerika yapacağım,” demesi ilginç değil mi? Zaten bilinen bir sistem var, bu işliyor, demokratik uzlaşma da bu zemin üzerinde sağlanıyor. Bu sisteme meydan okumak ne getirir, ne götürür? Trump’ın Meksikalılardan veya Kübalılardan medet umması bundan dolayı mı dersiniz? Yoksa, sisteme bir meydan okuma değil de bütün bu söylenenler “akılsız” yöneticilerle (doğrudan Başkan Obama, uzun süredir ona çalışan Clinton kastedilmektedir,) tökezletilen küresel sisteme alternatif çözüm mü sunuyor dersiniz?

Bizim için tablo farklıdır. Türkiye ne yapmalı? Durumu iyi okumak ve seçim sonrası süreçler hakkında bir plan yapmak ilk ödevdir. Bakın, Trump’ın Ortadoğu’daki durumla ilgili söylediklerinin altına bugün Türk yöneticiler tereddütsüz imza atarlar. Örneğin, “Irak’ı İran’a teslim ettiniz… Halep’te olanlar tam bir enkaz… Yeni mülteci akını olabilir…” diyor, durum bu mu? O halde tekrar soralım; acaba hangi aday kazanırsa Türkiye neyle karşılaşacak? Açlık Oyunları filmindeki Başkan Coin bana daha ilginç bir figür olacak gibi geliyor, taşıdığı semboller benzer bir misyonu andırıyor.

Exit mobile version