Site icon Politik Merkez

NATO Genişliyor!

Okuyucu

Londra’da NATO’nun 70. yıldönümü deklerasyonu 4 Aralık 2019’da kabul edildi ve yayımlandı. Kendi içindeki üyeler de dahil olmak üzere günümüzde en fazla tartışılan bir örgüt olarak NATO genişleme kararlılığı gösterdi. Nedir NATO? Her şeyden önce bunu iyi anlamak gerektiği kanaatindeyim. Konu anlaşıldıktan sonra NATO’nun geleceğine dair değerlendirmeler yapılabilecektir.

Öncelikle ifade etmeliyim, Londra zirvesi öncesinde Brüksel’de yapılan çalışmalar kapsamında deklerasyon metni hazırlanmış ve liderler bu metni 4 Aralık’ta kabul etmişlerdir. Öncesinde NATO Genel Sekreteri Jean Stoltenberg bir brifing vermişti, konu ve kapsamı açıklamıştı.

Zirve öncesi yapmış olduğum değerlendirme geniş bir şekilde NATO ile Yürümek isimli yazımda ele alınmıştı. Bu kapsamda yeni bir husus olmadığını belirtmekte yarar görmekteyim. Elbette NATO’nun kuvvet yapısı, tehdit algılaması, komuta yapısı, mali yapısı gibi pek çok detay var ancak asıl olan politik misyonudur. Londra’daki genişleme kararı bu politik misyonla ilgilidir. Detaylar, NATO’nun iç meselesi olarak zamanla müzakere edilebilecek hususlardır.

Şimdi gelelim asıl tartışma konularına.

Kurulalı 70 yıl olmuş, geçen sürede dünyayı tümüyle etkilemiş, ama bugün bile “NATO nedir?” diye sormaya devam edenler var. Peki, en basit anlamıyla, “NATO kapitalist dünyanın temellerini korumak üzerine kurulmuş bir savunma örgütüdür,” desem kabul eder misiniz?

XIX. YY’da Avrupa’da olgunlaşan kapitalizm, sermayeye dayalı yönetim ve kültür anlayışı, daha sonra Amerikan İç Savaşı sonrasında Kuzey Amerika’ya da yerleşmiş, buradan hareketle “Batı” kültürü, sermayesi, felsefesi ile politika yürütmek biçiminde dünya sahnesinde kendine göre bir süreci başlatmıştır. Batı’nın içinde gelişen çalkantı, çok çeşitli boyutlarla ve ideolojilerle sahne almış, 20 YY’da I. ve II. Dünya Savaşlarına sebep olmuş, bu yıkıcı zamanlar esasen Atlantik bölgesinin savaşları gibi başlasa da Avrasya ve Pasifik cephelerini de içine alarak Dünya Savaşı halinde sergilenmiştir.

Dünya Savaşı sonrasında galip çıkan Amerika gibi görülse de aslında Batı kapitalist kültürü ve bunun temellerini atan zihniyet olmuştur. Dolayısıyla ABD dünya “uluslar sistemi” bakımından sistemleşmeye önayak olmuş, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret Merkezi, Gümrük ve Ticaret Tarifeleri gibi pek çok kurumsal yapıyı inşa etmiş, ama kendini koruma altına almak adına Kuzey Atlantik Anlaşması Teşkilatı (NATO) adıyla da bir savunma paktı, yani askeri yapı oluşturmuştur. Eğer NATO’ya bu gözle bakmayan varsa değerlendirmeleri isabetli olmaz, bundan sonraki süreçleri doğru okuyamaz.

Londra’da 70. Yıldönümü vesilesiyle toplanan zirvenin yine genişleme, kararlılık, caydırıcılık, barış, istikrar gibi kavramlarla ifade edilmesi sizlere ters gelmemelidir, bu aslında kapitalist Batı sisteminin, ki bunun içinde Avrupa-Amerika bağlamında birleşen sermaye olarak düşünmek gerekiyor, kendini koruması, buradan hareketle, eğer dünyada yeni gelişmeler olacaksa, bu gelişmelerin yönetilmesi ve aynı zamanda savunmasının sağlanması temel olarak NATO’nun asli görevidir.

NATO’ya, varlığına ve geleceğine bu anlayışla bakılırsa konu daha iyi anlaşılabilir. “Varşova Paktı dağıldı, NATO’ya neden gerek oluyor,” “NATO kendine tek bir düşman bulmalı ve müttefikler bu düşman üzerinde anlaşmalı, değilse NATO dağılır,” türünden yaklaşım ve sorular beyhudedir. NATO fikrinin aslını ıskalayanlar böylesi askeri, güvenlik ve savunma kökenli değerlendirmelerle konuya dar bir biçimde yaklaşmış olurlar ki bunun “esas” içinde bir anlamı yoktur.

Örneğin Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, NATO kime düşman, diye soruyor. Batı kapitalist sisteminin gelişmesinde önemli bir işlevi olan Rusya’nın Avrasya’da önemli bir işlev gördüğü açıktır. Dünya Savaşı sonrasında ve Soğuk Savaş periyodunda, esasen Batı kapitalist değerleri başarılı olmuştur ve komünizm denemesi çökmüştür. Ki bu komünizm İngiltere’de temelleri atılan, Almanya için uygulanacağı düşünülen, ama devrimle Rusya’da yine yaklaşık 72 yıl uygulanan bir yöntemdir.

İşte bu Soğuk Savaş diyerek tanımdığımız süreç içinde liberal ekonomi ve buna bağlı işletilen sosyo-ekonomik ve sosyo-politik sistemler dünya geneline kurumsal bakımdan yerleşmiş ve XXI. YY’da dünya böylesi bir ortamda serpilmeye başlamıştır. Bankalar, başka finans imkanları, sigorta sistemleri bir yönden, tüketim odaklı üretim yöntemi, bunu besleyen eğitim ve teknoloji gelişimi söz konusu olmuştur. Bu gelişmelerle kapitalizm dünya coğrafyaları içine yayılırken NATO sermayenin asıl merkezleri olan Avrupa ve Amerika’nın değerlerini savunma açısından koruyan bir askeri-politik kurumsal yapı olmuştur. Böylesi bir yapının Atlantik coğrafyasını değil, liberal kapitalizm sistemini koruduğunu anlarsak değerlendirmeler daha yerinde olur!

NATO genişler, dağılmaz, güçlenir. Salt askeri olarak değil, politik-güvenlik anlayışı şartlara göre evrimleşir, yenilenme tek bir tarifle değil, pek çok yeni tarifle gerçekleşir, hatta gelişmenin yolu açılmış olur.

Eğer NATO dağılacaksa veya zayıflığı üzerinden farklı beklentiler yapılacaksa buna göre mantıklı en basit açıklama şöyle yapılabilir: Batı liberal kapitalist model, buna bağlı kurumların (BM’den IMF’e, hatta Fed dahil) kurucusu ve ev sahibi konumundaki ABD içindeki politik savaş, bir yangına dönerse bir beklentiye girmek söz konusudur. Burada da taraflar belirginleşmiş haldedir. Bir tarafta ulus temelli uluslararası sistemin muhafazakarları Cumhuriyetçi politik yapı vardır. Buna karşılık, neo-liberal temelli küreselci sistemin yenilikçi Demokrat politik yapı konumlanmış ve giderek güçlenmektedir. NATO bugün bir tartışmaya konu oluyorsa aslında özünde bu yapıların çalkantısından etkilenmiş haldedir dememiz gerekiyor.

NATO Londra’da Çin, siber, uzay, Arktik bölge, gibi konu ve coğrafyaları görev-sorumluluk alanına aldı. Görünür düşman mı? Hibrit tehditler. Küresel terör en basit hedef konumundadır. Nükleer silahların dengesini bozan asıl Soğuk Savaş’ın tarafları Rusya ve ABD değildir, esasen başlı başına Çin ve buna göre yeni cepheler açan diğer küçük ve orta ölçekli ülkelerdir. Londra 70. Yıl zirve sonuç bildirisine bakılırsa, tam da bu başlıkları görürsünüz, size bunlar hayal veya aldatmaca gibi gelmesin! Demek ki mesele coğrafi değildir, gelişen sistemin kontrolüdür.

O halde, “Rusya NATO’ya tehdit mi?” sorusunun cevabını verecek olursak, şöyle açıklayalım; “Neden tehdit olsun ki, görüşme kapıları açık olsun, anlaşalım, sistemi korumak adına çok katmanlı ve boyutlu bir denge oluşturalım.”

O halde, Çin NATO’ya neden rakip konumda? Kontrolü zor da ondan. Çin, küreselcilerle işbirliği içindedir; ancak temelde ABD politik sistemi için, sosyo-ekonomik açıdan dolar bazlı sistem için, Fed dahil kurumlar için tehdit potansiyeli ile karşımızdadır. Çin Komünist Partisi tehdit değildir. Konu salt politik anlamda değildir. Batı için sorun şudur: Batı değerleriyle belirginleşen yapının, kendi içindeki politik tartışmaları da çözerek, gelecekte sermaye bazlı sistemi kontrol etmek adına, mevcut ve muhtemel riskleri ortadan kaldırabilmek. Güvenlik boyutunda tehditler de bu manada ortaya çıkabilir veya ortaya çıkması özelikle istenebilir.

Sahaya inerseniz nelerle karşılaşacaksınız, görelim. Çin’i iki taraflı kıskaca almak söz konusudur; uluslar sistemiyle veya küreselci yaklaşımlarla. Uluslar sisteminin politikalarının baskın olduğu istikamette Çin’de iç kargaşaların provoke edilmesi ve çeşitli küresel terör örgütlerinin kullanılması söz konusu olabilir. Bu yönde en öne çıkanlar, Uygurlar ve Tibetliler üzerinden her iki taraftan da bazı provokasyonlar ve baskılar söz konusu edilebilir. Küreselci politikaların baskın olduğu istikamette ise Çin’deki mega-kent ve özerk bölgelerin politik yönetim yapılarının merkezi Komünist Parti’den kopartılıp (bugün Hong Kong’da görüldüğü gibi), “merkezin dışındaki kontrol bölgeleri” olarak yönetilmesine doğru gidilebilir. Burada her iki olay birlikte de sergilenebilir.

İşte böylesi bir süreçte hemen her Rusya gibi güçlü ve İran gibi orta sıklet ülkeler, çeşitli unsurlarıyla (politika, askeri, ekonomik, vs.) pozisyonunu alır. Bu pozisyonda Batı sistemi diğerlerine doğru rehberlik hizmeti vermelidir, yani süreci kontrol etmeli ve riskleri hesaba katmalıdır. Bu süreçte Batı sisteminin politik-askeri süreçlerinde risk yönetimi için güvenlik yapısı NATO’dur. Londra’da bu husus teyit edilmiş durumdadır.

Şimdi düşünelim, Çin veya Rusya tehdit midir, fırsat mı? Her ikisi de geçerlidir. Bu durum kaotik gibi algılanmasın, her ikisi de yönetilmesi gereken risklerle doludur, politik, askeri, ekonomik, vs. açılardan Batı sistemi bunu yönetmeye dayalı çalışmaları sürdürecektir. Bir taraftan Batı sistemine karşıt gibi açıklanan Çin süreçte yönlendirmelerle hem tehdit olmaya devam edecek hem de ondan azami ölçekte yararlanılacaktır. Çünkü sermayenin gelişmesi açısından en iyi platform Çin’dir. Tersten bakalım, Çin’e karşıt gibi görülen Amerika içindeki küreselcilerin Batı sisteminde yaratacağı zafiyetten yararlanılırsa dünyada yeni bir sosyo-ekonomik düzen kurulabilecektir. Bu ikinci durum paradoksaldır, politika okuyucuları için dikkat etmesi gereken nokta burasıdır. Ama şurası açıktır, Londra’da NATO politik-askeri patronajı bu her iki süreci de kapsayacak bir sonuç bildirgesi ortaya koyabilmiştir. Dolayısıyla Genel Sekreter Jean Stoltenberg kaotik gibi değerlendirilebilecek bu geçiş sürecinde çok üstün bir performans gösteren yönetici olarak NATO tarifine adını yazdırmıştır.

Bakın bu yazıda Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un “beyin ölümü” konusuna hiç girmedim. Zira aptalca! Tecrübesiz politikacı Macron, şartlar böyleyken ve Fransız entelektüeli bu konuyu gayet iyi biliyorken, tarih sahnesinde Avrupa’da Birleşik Krallık, İtalya, Hollanda ve Almanya merkezli yönetilen sermayeyi iyi bildiği halde, Batı sistemine karşı bir tutum sergileyerek, Afrika’daki düzenini kontrol etmekle ilgileniyor olması hemen anlaşılıyor, ama bu tavır çok cahilce.

Peki, kim kazandı? NATO’nun perspektifi savaş yapmak değildir! Süreçleri ve riskleri yönetmektir. Bu durumu politik bağlamda iyi anlamak gerekir, anlamayanlar ise tabanca, tüfek hesabı yapmaya devam edeceklerdir. Belki şöyle söylenebilir, eğer yeni bir Soğuk Savaş algısından söz edilecekse, NATO işte bunu yönetmeye göre kendi pozisyonunu almış durumdadır. Bundan sonra konuyu tartışacaklar bu gelecek okumasıyla NATO’nun temel misyonunu görmezden gelmeden ele almalıdır.

——

Londra Deklerasyonu:

  1. Today, we gather in London, NATO’s first home, to celebrate seventy years of the strongest and most successful Alliance in history, and mark the thirtieth anniversary of the fall of the Iron Curtain.  NATO guarantees the security of our territory and our one billion citizens, our freedom, and the values we share, including democracy, individual liberty, human rights, and the rule of law.  Solidarity, unity, and cohesion are cornerstone principles of our Alliance.  As we work together to prevent conflict and preserve peace, NATO remains the foundation for our collective defence and the essential forum for security consultations and decisions among Allies.  We reaffirm the enduring transatlantic bond between Europe and North America, our adherence to the purposes and principles of the United Nations Charter, and our solemn commitment as enshrined in Article 5 of the Washington Treaty that an attack against one Ally shall be considered an attack against us all.
  2. We are determined to share the costs and responsibilities of our indivisible security. Through our Defence Investment Pledge, we are increasing our defence investment in line with its 2% and 20% guidelines, investing in new capabilities, and contributing more forces to missions and operations. Non-US defence expenditure has grown for five consecutive years; over 130 billion US dollars more is being invested in defence.  In line with our commitment as enshrined in Article 3 of the Washington Treaty, we continue to strengthen our individual and collective capacity to resist all forms of attack.   We are making good progress.  We must and will do more.
  3. We, as an Alliance, are facing distinct threats and challenges emanating from all strategic directions.  Russia’s aggressive actions constitute a threat to Euro-Atlantic security; terrorism in all its forms and manifestations remains a persistent threat to us all.  State and non-state actors challenge the rules-based international order. Instability beyond our borders is also contributing to irregular migration. We face cyber and hybrid threats.
  4. NATO is a defensive Alliance and poses no threat to any country.  We are adapting our military capabilities, strategy, and plans across the Alliance in line with our 360-degree approach to security. We have taken decisions to improve the readiness of our forces to respond to any threat, at any time, from any direction.  We stand firm in our commitment to the fight against terrorism and are taking stronger action together to defeat it.  We are addressing and will continue to address in a measured and responsible way Russia’s deployment of new intermediate-range missiles, which brought about the demise of the Intermediate-Range Nuclear Forces Treaty and which pose significant risks to Euro-Atlantic security.  We are increasing action to protect our freedoms at sea and in the air. We are further strengthening our ability to deter and defend with an appropriate mix of nuclear, conventional, and missile defence capabilities, which we continue to adapt.  As long as nuclear weapons exist, NATO will remain a nuclear alliance.  We are fully committed to the preservation and strengthening of effective arms control, disarmament, and non-proliferation, taking into account the prevailing security environment.   Allies are strongly committed to full implementation of the Treaty on the Non-Proliferation of Nuclear Weapons in all its aspects, including nuclear disarmament, non-proliferation, and the peaceful uses of nuclear energy.  We remain open for dialogue, and to a constructive relationship with Russia when Russia’s actions make that possible.
  5. We work to increase security for all.  We have strengthened partnerships in our neighbourhood and beyond, deepening political dialogue, support, and engagement with partner countries and international organisations.  We reaffirm our commitment to long-term security and stability in Afghanistan.  We are increasing our cooperation with the United Nations; there is unprecedented progress in NATO-EU cooperation.  We are committed to NATO’s Open Door policy, which strengthens the Alliance and has brought security to millions of Europeans. North Macedonia is here with us today and will soon be our newest Ally. We are committed to the success of all our operations and missions. We pay tribute to all the men and women who have served for NATO, and honour all those who have sacrificed their lives to keep us safe.
  6. To stay secure, we must look to the future together.  We are addressing the breadth and scale of new technologies to maintain our technological edge, while preserving our values and norms.  We will continue to increase the resilience of our societies, as well as of our critical infrastructure and our energy security.  NATO and Allies, within their respective authority, are committed to ensuring the security of our communications, including 5G, recognising the need to rely on secure and resilient systems.  We have declared space an operational domain for NATO, recognising its importance in keeping us safe and tackling security challenges, while upholding international law.  We are increasing our tools to respond to cyber attacks, and strengthening our ability to prepare for, deter, and defend against hybrid tactics that seek to undermine our security and societies. We are stepping up NATO’s role in human security.  We recognise that China’s growing influence and international policies present both opportunities and challenges that we need to address together as an Alliance.
  7. Taking into account the evolving strategic environment, we invite the Secretary General to present to Foreign Ministers a Council-agreed proposal for a forward-looking reflection process under his auspices, drawing on relevant expertise, to further strengthen NATO’s political dimension including consultation.
  8. We express our appreciation for the generous hospitality extended to us by the United Kingdom.  We will meet again in 2021.
  9. In challenging times, we are stronger as an Alliance, and our people safer. Our bond and mutual commitment have guaranteed our freedoms, our values, and our security for seventy years. We act today to ensure that NATO guarantees those freedoms, values, and security for generations to come.
Exit mobile version