Site icon Politik Merkez

Washington Zirvesi

washington-zirvesi

Washington Zirvesi

Okuyucu

13 Kasım’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD Başkanı Trump’ın daveti üzerine Washington’a resmi bir ziyaret gerçekleştirecek. Burada gerçekleştirilecek zirvenin Türk-Amerikan ilişkileri için “dönüm noktası” olacağını söyleyenler çıkabilir, ama bu biraz zor. Dönüm noktası olmaz ise ne olur? Belli anlayışların gelişmesi için “basamak teşkil edecek” denirse yanlış mı olur?

Neden bu denli temkinli yazıyorum dersiniz? Zaten ABD dış politikası çıkar üzerine kuruludur, iç politik karmaşa az buz değildir, bundan etkilenmesi söz konusudur, hele Türkiye gibi bir coğrafyada Yahudi lobisi etkendir, vs. Özelinde ise Trump’ın azil süreci, 2020 seçimlerinin çok çekişmeli geçeceği, küreselleşmeciler ile ulusalcıların, politik kutup bakımından Demokratlar ile Cumhuriyetçilerin kıyasıya savaşları vardır.

Hatta Trump’ı dinlemek istemeyen bir bürokrasi var ABD’de! Trump, “Suriye’den askeri çekiyorum, DAEŞ bitti, dünya artık daha güvenli…” dedikten sonra bir de gördük ki; CENTCOM Irak’tan asker takviyesi yaptı, sözüm ona Suriye’de 300 askerle petrol sahası korunacaktı, birden bin askere çıkarıldı. Onların tabiriyle SDG (yani YPG) güneye gitsin dendi, ki Dışişleri Bakanı Pompeo Türkiye’ye 120 saatlik mutabakat neticesinde bir mektup ile bu hususu teyit ve garanti etti, ama şu an ABD askeri Kamışlı-Irak sınırı arasında bu teröristlerle devriye görevi icra ediyor. Ne terörist YPG’den vazgeçtiler ne güneye indiler ne asker sayısını azalttılar ne Türkiye’ye güven verdiler… Başka konu, sen misin dünya güvende diyen? Bağdadi öldürüldü, üstünden üç gün geçmedi, yenisi Kureyşi tayin edildi, “Demek ki dünya güvende değilmiş!” mesajı anında verildi. Kim tarafından dersiniz?

Şimdi düşünün bakalım, hangi nedenlerle ABD için emin bir şekilde konuşabilirsiniz? Ama şurası gerçek, siz alacağınızı alacaksınız! Nasıl? Sahaya ineceksiniz, buradan kazandıklarınızla ve elinizdeki belgelerle ilgili çıkışlarınız olacak, gayet sakin, kendine güvenli şekilde, olumlu ama etkili!.. Masada kazanmak varsa bu tür yaklaşımla olur, değil mi?

Sahaya inince ve biraz da hassas çalışınca Türkiye’nin elinde çok belge birikti. Neyle ilgili? ABD’nin kötü niyetleriyle, söylediklerinin tersine iş yaptıklarıyla, hatta istihbarat dünyasından dem vurularak ABD Başkanlık otoritesini sarsacak türden belgeler!..

Türkiye’nin amacı ABD iç politikasına şekil vermek değildir, zaten olamaz. Trump’ı koruyacak, onun elini güçlendirecek bazı özel adımları atmak söz konusu değildir. Türkiye bir devlet olarak ABD’yi de muhatap devlet görmektedir. Zaten dış politika bunu gerektirir. Bu saatten sonra Senatörlere, Kongre üyelerine, Temsilciler Meclisi üyelerine, lobicilere ayrı yaklaşacak değildir. Muhatabına, kayda girecek şekilde, gerektiğinde, “bende bu var” diyecektir ve isteyeceğini açıkça belirtecektir.

Türk dış politikası psikolojik açıdan çok rahattır, güvenlidir, kararlıdır. Karşı taraf bunu hissetmektedir. Zaten her şartta tamamen açık, doğru ve samimi bir yaklaşım güdüldüğünden zirveleri gerçekleştiren liderlerin Türk tarafına bakışı sorunsuz olmaktadır. Sorun nasıl doğuyor? Birebir görüşmede olmayan, ancak çıkar grupları adına etkili politika ve lobi yapan arka plandakilerden gelen suflelerle karıştırılmaktadır.

Masada konu çok, ama Türkiye sorunları çözmeden önce şunu arıyor, birbirimize inanacak mıyız, ne kadar inanacağız? Örneğin terör konusunda beraber düşünecek miyiz? Gerçekten stratejik ortak mıyız, değil miyiz? Bunun gibi… Eğer bu noktalarda mutabakat var ise sorunları çözememek diye bir şey olmaz. 100 milyar dolarlık ticaret de olur, F-35 veya Suriye meselesi de…

Mesele say derseniz çok: Suriye’den başla, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Avrupa, NATO, Çin, Hint Okyanusu, Orta Asya, Rusya, nükleer silahlar, enerji yolları, ticaret savaşları, Kafkaslar, İran, bölgesel ve küresel terörizm, Arap Ülkeleri, Lübnan, Mısır, Filistin, İsrail’e kadar bir tur at.

Çözülmeyecek sorun var mı? Yeter ki niyet düzgün olsun! Söylemesi güzel ama gerçek bir dünyada yaşıyoruz! Niyetin düzgün olmasını beklemek veya tamam dendiği halde işlerin bu noktadan itibaren hep doğru gideceğini düşünmek mümkün mü? Şimdi anladınız değil mi temkinli olmamın gerekçesini. ABD ki İran ile nükleer anlaşma yaptı, Başkan değişti anlaşmayı çöpe attı; iklim konusunda anlaşma yaptı, ha keza…

Kime güveniyorsunuz? Politika yapmak bu denli zordur bu tür süper güçlü ülkelerle. Hele bu çağda… Nesi var çağın? Pot-modern, post-truth, neo-liberal, kleptokratik, popülist… O halde ne yapmak gerekiyor? Sürekli güncelleyeceksiniz, dinamik dış politika açılımlarla ve belli kazanımlarla onların karşılarına samimiyetle ve özgüvenle oturacaksınız… Bugün böyle mi yapılıyor? Evet. Fark bu noktada işte!

Exit mobile version