Site icon Politik Merkez

Demokrasi ve Terör

demokrasi-ve-teror

Demokrasi ve Terör

Okuyucu

Bayram arifesinde kan ve kargaşa peşinde koşanları şiddetle lanetliyorum. Şanlı Urfa Suruç’ta Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yönelen terörün yapmak istediği açıktır; seçime gölge düşürmek isteniyor. Bu olayın en genel açıklaması şöyle: Teröristler ve arkasındaki güçler başka mevzilerde kaybettiklerini, hassas bölgelerde ve yine terör yöntemiyle dengelemek peşindeler. Özellikle söylersek, seçimlerin sonucunu gören Batı, kırk yıla yakın zamandır kullandığı bu maşa örgüte bir görev daha verdi. Görevleri şu: “Hem ortalığı karıştır hem de seçimden sonra tartışılacak konu yarat!” Biz bunu doğru okuyabiliyor muyuz? Konunun biraz içine girip bakalım o halde.

Önce resmi açıklamalara bakalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan bayram namazı çıkışı yaptığı açıklamada olayı değerlendirdi ve “Milletvekilimizin abisi, terör örgütü PKK-HDP tarafından öldürdü,” dedi ve terörle mücadele vurgusu yaparak, “Üzerine üzerine gideceğiz,” şeklinde konuştu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Bu ziyareti yapmadan önce planlanmış, kurgulanmış, esas itibarıyla bu saldırıda hazırlanmış bir durum söz konusu,” dedi. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Suruç’taki AK Partililere yönelik silahlı saldırı sonucu 4 kişinin ölümü ve 8 kişinin yaralanmasına neden olan olayla ilgili şunları ifade etti: “Suruç’taki saldırı Başsavcılıkça tüm yönleriyle soruşturulmaktadır. Milletin iradesine ve demokratik yarışa gölge düşürecek her türlü provokatif eylem ve şiddetten medet umanları kınıyorum. Halkımız seçim öncesi tüm kışkırtmalara sükunetle yaklaşacak, cevabı sandıkta verecektir.”

Ülkede güvenlik anlayışı ile politik çıkarı daha rasyonel değerlendiremeyenler için bazı noktaları açıklamakta yarar olacak. Özellikle seksenli yıllardan bu yana adım adım Güneydoğu Anadolu bölgesindekiler siyaseten bir alana çekildiler. Nedir bu? “Bir Kürt partisi var, diğerleri ise Türk partisidir.” Bu bile bölücülüktür! Yıllardır bu işlendi, böyle bir algı yaratıldı. İyi de hangi “siyaset” bu? 1) PKK’nın bölücü siyaseti, 2) PKK’yı manivela olarak kullanan ABD ve Avrupa’nın emperyal siyaseti, 3) feodal kalıntıların çıkmazındaki sosyal bozuklukların siyaseti, 4) siyaset yaptığını zanneden değişik çıkarcı grupların aymazlığı.

Ancak bakarsanız, öteden beri dış destekli bu katil, eli kanlı ve ayrılıkçı kesim, alttan alta meşru zeminlerde de yer tuttu. Parti, STK, vs. Her alanda bir karşılık bulacak şekilde siyaset yaptılar. Bunların dönemsel olarak adı değişse de öne çıkarılan bir meşru partisi ve STK’ları hep oldu. Halkın içine çekildiği alandaki “Kürt partisi” denen yapısı, bölgenin siyasal haritasının o bilinen renk farkını ortaya çıkardı. Bu oyunu bu noktaya kadar neden çözemedik? 1) Ülkece demokrasiyi yeterince çözemedik, ileri götüremedik, 2) siyaset sistemini yerli yerine oturtamadık, 3) Güneydoğu’daki sosyo-ekonomik sorunlar devam ediyor, 4) hukuk yapısındaki dengeler bir süredir arızalı.

Buna karşılık o Avrupa ve ABD, kendi içinde böylesi konularda çok keskindir. Eğer bizler onların kendi hukuklarında uyguladıkları yöntemleri tatbik edecek olsak, zaten sorun kalmayacaktır. Güvenlikçi kanunları uygulayacak olursak; 1) zaten bu siyasi uzanımdaki istismarcı yapılar meşru zeminde siyaset yapamazlar, 2) halkın içindeki bir kesim münferiden çıkıp ihlal yaparsa gereğini görür, 3) siyaset yaptığını zanneden çıkarcılar oynayacak yer bulamazlar.

Şimdi Türkiye bir yere geldi. 1) Avrupa ve ABD’nin bölgedeki emellerine karşı somut karşı duruş gösteri. 2) Güvenlik anlayışını değiştirdi, terörü sınır dışından önleme yolunu seçti. 3) FETÖ ve PKK ile somut bir mücadele yolunu seçti. 4) Suriye sınırına duvar ördü. Suriye ve Irak topraklarında askeri üsler bulunduruyor. 5) Ve sıra içeride adı “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” konan bir idari sisteme geçiş yapma aşamasında son adımı atmaya geldi.

Türkiye’de bazı çevrelerce dillendirilen Kürt sorunu bahsinin somut adını koyalım. Terörist Karayılan açıkça, “Öcalan’a özgürlük, bölgesel özerklik…” diyor. İçte ve dışta “Kürt sorunu var,” diyenler sorunu işte bu noktadan görmelidirler. O zaman belirgin biçimde söylemeliyiz: 1) Ya bunu konuşacaksınız, 2) ya da ret edeceksiniz. Bu açık!

Benim gibi güvenlik şuurunu önde tutanlar hemen şöyle diyeceklerdir: 1) Bu Öcalan’a özgürlük, bölgesel özerklik babından Kürt sorunu yaklaşımları asla kabul edilemez, 2) ret etmekle de kalmıyoruz, bu uğurda mücadelemizi asla bırakmayız, 3) bu bağlamda demokratikmiş gibi yapılanlar, sorunların doğru tanımlanmasını sulandıran ve köpürten yaklaşımlar asla kabul edilemez, 4) hukuk sistemi üzerine düşeni yapana kadar, Batı’da olduğu gibi kanuni düzenlemeler tamamlanana kadar güvenlik güçleri meydanı boş bırakamayacaktır, 5) 15 Temmuz’da olduğu gibi millet devletinin yanındadır, 6) bu seçimlere gölge düşürmeye çalışan mihrakların elim çabaları ise boşa çıkacaktır. 7) Özelde söylüyorum, benim de siyasetim budur.

Biz şimdi bayramımızı yapalım. Seçimlere gölge düşürmeye çabalayanların elleri kırılsın ve Suruç olayı son olsun. Seçimleri yapalım. Kim seçilir şimdiden bilinmez, ama sonuçta hedefler ortaktır: Sonra söylendiği gibi OHAL de kalksın, ülkede şartlar her yönden normalleşsin. Ekonomik, sosyal, hukuk ve güvenlik bağlamında gereken adımlar atılsın. Kötü niyetli veya fırsatçı siyasetçilere de hatırlatalım: Bu ülke sahipsiz değildir, laubalilikle ve öyle laf oyunlarıyla ülkeye ileri demokrasi gelmez. Devlet işleri çok ciddidir! Unutmayalım, sınırda ABD askeri var, ellerine ABD roketatarını almış SDG elbisesi giymiş PKK’lılar var, içeridekiler ise gayet açık, “ben ve diğerleri” diyen aymazlar aramızda geziyorlar… Teröriste açıkça “terörist” denecek ve elinde silah olanlar silahlarıyla teslim olacaklar. İşbirlikçi ve istismarcı kim varsa kanun önünde hesap verecekler. Anlaşabildik mi?

Exit mobile version