Site icon Politik Merkez

Güvenli Bölge Kime Güvenli?

Okuyucu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Birleşmiş Millerler Genel Kurulu’ndan göndü. Gerek heyet New York’tayken, gerekse sonrasında taraflarca açıklamalar ve belli eylemler gerçekleştirildi. Gelinen noktada acaba neler olabilir, şeklinde sorduğumuzda seçenekleri işaret etmek için bu analizi ortaya koyuyorum. Türkiye Fırat’ın doğusunda bir harekata kalkışabilir mi? Güvenli Bölge konusu ne olacak?

Türkiye’nin Suriye sınırında Fırat’ın doğusunda kalan bölgede, ülkesinin güvenlik risklerini ortadan kaldıracak ve Suriye’de bir Barış Koridoru ihdas edilecek anlayışla, derinliği 32-35 km (20 NM) olacak şekilde bir Güvenli Bölge kurulması talebi ve ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den asker çekme ve 20 NM’lik bir Güvenli Bölge kurulması görüşüne istinaden, ABD’nin bölgeyle ilgili temsilcisi James Jeffrey’in temasları neticesinde her iki ülke Ankara’da 5-7 Ağustos 2019’da bir mutabakata vardı.

Bu mutabakat gereği Akçakale’de bir Birleşik-Müşterek Harekat Merkezi (BMHM) kuruldu ve her iki ülke askerleri göreve başladı. ABD açısından BMHM’nin plancısı USEUCOM’dan ve sahadaki çalışacaklar ise Suriye’deki CENTCOM’dan oluşturuldu. Bu mekanizma tarafından 27 Eylül itibarıyla müştereken 2 kara ve 6 hava devriyesi yapıldı.

Dün ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey diplomatik şekilde bazı şeyler söyledi ve ben konuşmasından şunları çıkardım:

Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan ne dedi, buna da bakalım:

Bugünlerde zikredilen önemli hususlar bunlar.

Türkiye açısından asıl konunun ise bir samimiyet testi şeklinde gerçekleşeceğini daha önce söylemiştim. Aşağıdaki tabloyu da içerecek şekilde bu konuda 7 Eylül 2019 tarihinde Suriye Denklemi ve Çözüm Yolu başlıklı bir yazı paylaştım. Bu yazıda da görüleceği üzere Türkiye’nin, ABD’ye Menbiç tecrübesi ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) örtüsü altına gizlediği PKK/YPG terör örgütü unsurlarına verdiği eğit-donat programı sonucunda Suriye’yi bölen ve kuzey-doğu Suriye’de bir özerk bölge kurma emelinden vaz geçmeyeceği nedenlerle temkinli yaklaştığı açıktı. Eylül ayı içinde iki önemli toplantı olacaktı. 16 Eylül’de Ankara’da Rusya ve İran liderleriyle beraber Üçlü Zirve ve 24-25 Eylül’de New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) çerçevesinde ABD’li muhataplarla yapılacak görüşmelerde bir karar verilecekti. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan New York’a gitmeden önce ABD’nin asıl amacının ne olduğunu açıkça işaret etmiş ve karar vermek adına “iki haftalık süre”den bahsetmiş idi.

 

Yukarıdaki şemada işaret edilen iki önemli toplantı gerçekleşti. Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan zihninde belli bir karara ulaştı. PKK/YPG terör örgütü tehdit olmaktan çıkarılacak şekilde gereken yapılacaktı. Bu neyle olur? Askeri seçenekle.

Cumhurbaşkanı’nın BMGK kürsüsünden işaret ettiği, haritasını gösterdiği (aşağıda) ve 20 kadar lidere ve üst düzey temsilciye anlattığı “Suriye Kuzeyi Güvenlik Koridoru Planı”, 1 milyon nüfus için yaklaşık 150 milyar TL’lik bir maliyet desteğiyle gerçekleşeceği somut bir proje halinde, Suriye kuzeyindeki huzur ve güvenin “son şeklini gösterir” mahiyetteydi. İçeriğinde 1 milyon nüfus için 140 köy ve 10 ilçenin inşa edileceği proje 2 veya 3 milyon olarak da geliştirilebilir mahiyet taşımaktaydı.

ABD’ye somut bir proje ile gidilmesi anlamlıydı. Savaşın yıkıcılığı, insani dramı ve Suriye halkının çektikleri dikkate alınırsa böyle bir çözüme, sona doğru gidilmesi önemliydi. Peki, “Türkiye’nin güvenliği nasıl olacak?” diye sorulursa, cevap ne şekilde verilebilir? Zira ABD, “SDG’den ve Suriye’yi bölmekten”, Türkiye ise “PKK/YPG’nin ortadan kaldırılmasından ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaktan” vazgeçmiyor.

Önce gelişmelerin paralelinde yukarıdaki şemanın yeni bir versiyonunu çizelim, kavramları tekrar gözden geçirelim ve olup biteni tekrar değerlendirelim.

Bu yeni duruma göre ortaya çıkan şemanın açıklamasına geçmeden önce kavramları tekrar belirleyelim:

Şemada ifade edildiği üzere Türkiye PKK/YPG terör örgütü için ABD’ye güvenmemektedir. ABD buna SDG demektedir. Rusya’nın desteğiyle ve çabasıyla Suriye rejimi BM’ye yazdığı mektupta, “SDG’nin terör örgütü olduğunu ve Suriye’yi bölmek amacı güttüğünü,” belirtmiştir.

O halde plan şöyle gelişebilir:

Bu planı başarısız kılmak için ABD neleri devreye koyabilir? Esad’ın kimyasal silah kullanması, küresel terör örgütü El Kaide uzantılı HTŞ’nin (Heyet Tahrir el-Şam) eylemlerini ve mukavemetini artırması ve DAEŞ’in değişik alanlarda terör eylemi gerçekleştirmesi, olabilir.

Görüldüğü gibi başarı ve başarısızlık bir güç mücadelesi ile ortaya konan savaşın sonucunda ortaya çıkacaktır. Gücünü sahaya daha iyi aktaran, sonuna kadar ısrarcı olan ayakta kalır. Şimdiden rejim güçleri büyük zafiyet içindedir ve Rusya bu ara dönemde rejim askerlerini hem silah hem de eğitim bakımından desteklemektedir. Rejimin genel bir af çıkarması boşuna değildir. Ayrıca Rusya Hmeymim üsüne uçak, helikopter, füze ve mühimmat sevkiyatı yapmaktadır. Demek ki bir hazırlık söz konusudur.

Türkiye ve beraber savaşacak ÖSO hazır vaziyettedir. Emir verildiğinde kendi üstüne düşeni yapacaktır. Hava Kuvvetleri uçakları bölgede uçuşlarını başlatmıştır. Konuyla ilgili açıklamaları daha önce yapmıştım. Özel Kuvvetler son denetlemeyi geçirmişlerdir.

Bütün bunların sonunda, plan bu iken, gelişmeler çok başka taraflara savrulmaz ise konu hakkında karar vermek yine de güçtür.  Çünkü bu önemli mesele başka konularla da dengelenmesi gereken bir yöne sahiptir. Hatta analizi, şemayla bile olsa tarifi, ifadelerden hakiki sonuç çıkarılması, olası planın karmaşası, sürenin kestirelemeyen bir yapıda olması bakıldığında ne de zor! Böyle bir ortamda karmalı olmak bile bir hüner. Her neyse başta olduğu gibi sonda da soralım, Güvenli bölge kime güvenli olacak? Kazanan taraf aslında neyi kazanmış olacak? Bekleyip göreceğiz.

Exit mobile version