Site icon Politik Merkez

Hac’daki Yanlış

hacdaki-yanlis

Hac’daki Yanlış

Okuyucu

Hac konusu bütünüyle yeniden ele alınmalıdır. Mescidi Haram’ı tepeden gören otel inşaatı yapma mantığının ilerisine geçmeyen düzenleme mantığı bütünüyle eleştirilebilecek ilk akla gelen başlıktır. Buradan yola çıkarak çok şey dile getirilebilir. Örneğin Hac Ayetleri apaçık ortada olduğu halde, Araplar Allah’ın evine pasaportla, kotayla ve belli keyfiyetle hacı kabul ediyorlar. Sorarsanız “elbette düzenleme şart” diyeceklerdir. Ancak uygulamaya bakılırsa konu saf bir düşünceyle “düzenleme mi?” diye sormadan geçilemiyor.

Malum, cahiliye döneminde, başta Kureyş olmak üzere Mekkeli kabileler Kabe’yi bugünkü tabirlerle turizm ve ticaret imkanı olarak görmüşler idi. Bugünkü yönetim de konuya geleneksek yöntemlerle benzer açıdan bakıyor gibi görülebilir. Bunun en büyük kanıtı Kabe’ye tepeden bakan kuleler inşa edilmesidir. Kur’an Ad Kavmi’nin başına gelenleri benzer kıssalar ile gözler önüne sermiştir.

Bugüne dönelim. Mekke’de yaşanan izdiham olayı ile ilgili spekülasyonlar devam ediyor. Hac farizesinde Arap protokolüne bağlı bir kesimin Mina’da “büyük şeytan” mahalline girişinde yolun kapatılması ve hacıların bundan dolayı izdihama sebep oldukları söylentiler arasında. Eğer böyleyse hiç şaşırmamak gerekir, olabilir. Çünkü sadece Araplarda değil, Orta Doğu kültüründe protokol anlayışı eşitlikleri hiçe sayan bir çerçeveye oturtulmuş haldedir. Bütün “düzenlemeler” belli bir zümrenin rahatı ve güvenliği için yapılabilir.

Değişik Müslüman ülkelerin yetkilileri, “Bu iş böyle olmaz, verin biz yapalım,” benzeri açıklamalar yapmaktadır. Lüks otellerden otel odası kiralayan zenginler hariç, sıradan insanlar uzun yıllar bekleyerek sıra geldiğinde Hacca gidebiliyorken, bahse konu yetkililer protokol veya başka ayrıcalıklarla hemen her yıl oradalar. Belli ki işi sahiplenmişler! Hatta değişik ülkelerden bu tip protokol ziyaretleri için Suudi yönetimi benzer tedbirleri alıyor, herkesin önüne geçerek kazanılan ayrıcalıklara, “Ben istemem, yanlış olur, hak geçer,” diyen yok.

Düşünce alanında büyük bir hata var. Müslümanlığı İsrailiyat ile yorumlamaya kalkanlar için kader algısı insanları mahkumiyete zorlayan bir düşüncedir. Olup biten yanlışlıkları “Kader!” deyip açıklamanın ne mantığı olabilir ki? İslam literatüründe kader kavramı geçmektedir, ama bu “İslam’ın Şartları” başlığı altında değildir, ilgili ayetler bunu işaret eder. Yaşam kurgusuna kaderci yaklaşan bir kültür için, Kur’an açıkça belirttiği halde, eğer bu bakış açısı asıl olanmış gibi gösteriliyorsa, oradan “doğru” atılacak bir adım görmek mümkün değildir!

Konu bu yönüyle çok daha derindir. Çünkü İslam tam tersini emrettiği halde, kaderci inanca sahip mezhepler, milletler ve liderlerin Hac düzenlemeleri örneğinde olduğu gibi, Müslümanın vecibeleri, yaşamı, adımları ve düşüncesi, “öyle değil böyle olmalı,” denmesinin hiç bir anlamı olamaz!

Evet, konu bellidir. Haccın ne olduğu ve nasıl yapılması gerektiği hakkında çok şey söylemeye gerek yoktur. Esasında yanlışlıklar kültürel veya bakış açılarındadır. Bu akıl değişmedikçe benzer olaylar dünya kamuoyu önüne bir haber olarak konmaya devam edecektir. Mekke İmamı yine çıkıp basına “Bu olanlar kader!” diyecektir.

Şimdi soruyorum, Hac farizesinde neden şeytan taşlanır? Kur’an göre şeytan gaibe aittir, sadece insana vesvese verir ve maddi yönü yoktur. Aklına vesvese düşmüş ve bir işe adım atmaya hazırlanmış bireyin taşı gerçekte kime atılıyor dersiniz? Eğer Müslümanlar neyin, ne maksatla yapıldığını bilmezlerse, her şey yanlış olur!

Müslüman ibadetini kendine zulüm eylerse, başkaları ne yapsın? Siz söyleyin!..

Exit mobile version