“Ayna” metaforu Jacques Lacan’a aittir. O, psikanalizdeki çok önemli tezini “ayna evresi” diye açıkladı, ben de “ayna etkisi” şeklinde bir benzetmeyle size temel bazı ikilemleri açıklayacağım. Ben aynayı Lacan’dan ödünç alıyorum. Kullanım alanım başka olmakla birlikte ben açıklamalarımı Lacan’ın alanından bize doğru yaklaşarak yapmaya
DevamıEminim, darbe girişimi ve sonrası olaylara hiç bu gözle bakmadınız, baktıysanız da bu şekilde betimleneni okumadınız. Nasıl mı? Başlangıçta, istihbarat konularını daha açık yazmamı isteyenlere söylemeliyim ki, durumu ve çözümü maalesef teorik anlatmak zorundayım. Ben burada her bir teşkilat şemasında kutucuk şeklinde gösterilen ama asıl hayatta karşılıkları çok ciddi olan bir konuya sizlere farklı bir boyuttan aktarmak istiyorum. Bu çok zor bir dönem! Bir yangın var ve önce yangın söndürülmeli. Devlet sil baştan, OHAL var ve Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yöntemi aktif. Herkes bir yerden tutup işlerin normale dönmesine çaba sarf etmek istiyor. Devletin çatısındakiler şöyle bakıyor olaya, “Önce yangını söndürelim,
DevamıBu yazı “Muttakilik“ten alınmıştır. Üzülmek Tek bir hatadan kaynaklı ise bir kere üzülmek kabul edilebilir, ama hata düzeltilmek içindir. Tahribat onarılsın ve hata bir daha yapılmasın diye özür dilenir, gerekirse hoş görülür, çünkü bu insanın kendini bilmesi demektir; iyiye doğru gitmek her daim desteklenir. İyiye gidiş varsa üzüntü karşılığını almıştır, değmiştir. Vebal kendi içinde saklanır. Eğer hatalar tekerrür ederse üzülmek başkalaşır, insanı kemirmeye başlar, insanlık kendiyle yüzleşir; bu kötüdür. Artık vebal tescillenmiştir, insanı aşmıştır, hesabı daha ilerilere aittir. Ya iki defa üzülmek, derin üzülmek, sürekli üzülmek ne demek? İdrakımız nasıl olacak?
DevamıBir anlığına bütüncül ve daha önemlisi yansız bir bakış açısı ile politik gündem ve kritik tartışmalar konusu üzerine yoğunlaşalım. Bakın ilk akla gelenler neler olacak? Tartışma kültürü en temel şekilde demokrasilerde, entelektüel alanlarda, bilim ve sanatta bir erdemlilik ölçütüdür. Şartlarına riayet edildi ise tartışma gereklidir, değilse bir kavgadan öte değildir. Tartışmanın bir seviyesi, amacı, muhatabı, süreci vardır ve bütünüyle insana özgü olgun bir davranış olarak sürdürülür. Eğer tartışma başka amaçların elde edilmesinde bir araç halinde kullanılıyor ise bunun değeri ve hedefi başka şekillerde ele alınmalıdır. Bu ve benzeri teorik yaklaşımları başlangıçta aklımızda tutalım isterim. Ama biz daha çok uygulamaya bakacağız.
DevamıBasit bir yazı yazacağım: Bugünkü Türkiye’nin küresel vizyonuna ve iktidara ideoloji alt tabanı üzerine bir yazı. Size gerçekçi bir dik duruş için hatırlatmalar yapacağım. Nasıl mı? “Derin” televizyon programlarına ve “dip” köşe yazılarına bakın, “sırlar” veren kitapları okuyun, dünya literatürünün “binyılcılık” (millennialism) olarak bildiği konu bugün Türkiye’ye örülmüş durumda. Binyılcılığın karşılığını kültürümüzde Dar-ül Harp tanımında bulabiliriz. Başta bazı okullar, kurslar, dernekler veya eski usul inanç merkezleri tarafından genç kuşakların eğitimleri de bu yönde yapılmakta. Buna dönük bir toplum yaratılmakta. Bu toplum bazı şeylere açık, bazı şeylere kapalı, adı belli bir ideolojiyle yürütülen bir mücadelede.
DevamıYapılan iş politikadır. Allah’ın (CC) rahmeti ise kavranamaz bir şeydir. İnsan bir peygamber olsa da bu sonuç değişmez, akıbeti asla bilemez. İman sahibi için bu Ademoğlu’nun bir paradoksudur!.. Ademoğlu’nun hakkında bir fikri ve katlanacağı somut bedeli olsa dahi akıbetini anlaması beklenemez, hatta bilgisi azdır, bazı gelişmeler kavramasının ötesindedir ve zamanı sınırlıdır, çünkü ölümlüdür. Hem insanın ortak özelliği; sabırsızdır. İnsan özelliklerini geliştirebilir, bu da rahmete tabidir. Olup biteni böyle okumalıdır. Eğer yanlış okursa önderlik edenlerin çıkmazları halkına yapışır. İyi oldu zanneder ama akıbette olan başkadır. Rahmeti sonsuz olan Allah (CC) insana (mealen), “Sen ne istersen vereceğim; iyi iste iyiye, kötü iste
DevamıBugünlerde çokça dile getirilen “İslamcılık” fikrinin temellerine inerek bir inceleme yapmanın yararına inanmaktayım. Buradan hareketle “münafıklık” kavramına daha yakından bakma imkanı bulacağım.
DevamıGiriş Aslında “iklim” adı verebileceğim bu yazımı bir “devrim” anlayışına dayandırarak anlatmamın iki sebebi var. Bunlardan birincisi, çoğu yazar kalkınmanın gerçekleşebilmesi için ilk zenginliğin yani kapitalizmin getirilmesini salık vermektedir. Dolayısıyla sosyolojiye, politikaya, diplomasiye ve ekonomiye bakış açılarında hedefledikleri bir ülke veya bölgeye, örneğin Pakistan’a, Irak’a, Sudan’a vs, kapitalist yaşam tarzı yerleştirildikçe toplumun geri kalan unsurları zaman içinde değişir ve sonunda ortak bir kültür meydana gelir diye düşünürler. Bu fikri beğenmiyorum. İkinci sebebim ise, bu konunun, çok sıcak olaylardan dolayı ülkemin ana sebebi olarak her alanda tartışılan konuları içeriyor olmasıdır, bu anlamda herhangi bir ileri adım atılamaması ve politikanın tıkanmaya doğru
DevamıGiriş Bu herkese kolay gelen konuyu işlemek için olgunlaşmam gerektiğini düşünmüşümdür. Çünkü Kur’an, insan ve yaşam bağlamında en önemli vurgusunu “ahlak” kavramına dayandırmıştır. Hz. Muhammed (SAS) de bunun paralelinde, güzel ahlakı geliştirmeye çaba sarf etmiştir. Benim bunu yeterince anlamadan açıklamam elbette büyük bir sorumsuzluk olurdu. Ayrıca bu tür kavramları çok kolay bilebilseydik, daha az hata yapardık herhalde… Bugün Müslümanlar içinde ahlak tanımı “helal-haram” kolaycılığıyla açıklanmaktadır. Bu yaklaşım kesinlikle ahlakı ve dahi dini, İslam’ı, Hz. Peygamber’in (SAS) yaşamını yanlış okumakla özdeştir. Eğer ahlak konusu belli bir doğru ile açıklanamıyor ise Kur’an ahlakı ve Müslüman’ı yaşama dahil olamıyor, konu bu denli önemlidir.
Devamı