yararli-dostluk
Ebedi Dostluk

Ebedi Dostluk

16 Aralık 2013
Okuyucu

Renge, dine, dile, yaşa, eğitim seviyesine, maddi gelire, politik kariyere bağlı değil; her şeyle ilgili ve herkese gerekli bir kavram: Dostluk! Ama nasıl? Dostluk, bence çıplak bir kavramdır. Buna bir ilave yaptım;  tamamlanmış hali “ebedi dostluk”tur.

Dostluk ve Düşmanlık

Malum; bir şey kaybolduğunda değerlenir. Farkındalığın bir özneyle belirginleşmesi bir şeyin karşıtına mahkumdur. Dostluk ve düşmanlık gibi! Dostluk, düşmanlığın olduğu yerde akla gelen bir sözcüktür.

Voltaire, “Tanrım beni dostlarıma karşı koru, düşmanlarıma karşı ben kendimi korurum,” demektedir. Bu kimin dost, kimin düşman olacağını bilememekle açıklanabilecek bir sözdür. Ayrıca bugün dost olan, yarın düşman da olabilir. Eğer çıkarcılık varsa, yani dostluk kavramı çıplaksa, bu sonuç doğaldır.

Bernard Shaw, “Dostlarınıza bir gün düşmanınız olabileceklermiş gibi, düşmanlarınıza ise bir gün dostunuz olabileceklermiş gibi davranın,” demektedir. Bu tam bir alışveriş taktiği vermek gibi bir şeydir. Sonuçta, “İşine gelene bak!” demektedir.

Dostluk bir pazarlık konusu mudur? Pazarlıkla dost edinmenin anlamı, yapay ve geçici bir bakış açısının teyididir. Çünkü huzur, güven, ilerleme, gelişme, adalet, yardımlaşma, daha büyük sorunlara çare bulma ve etik değerleri savunma gibi amaçların bir kısmına sinmiş vesvese, insana ip cambazlığı yaptıran şeytanın tavsiyesi olarak gelebilir ve bunu ifşa etmenin kimseye yararı yoktur.

“Dostluk üzerine bir pazarlık, ayrışma, çatışma var,” deniyorsa; düşmanlık içinde aynıları doğrudur. Bu kabul edilebilir mi? İnsanlık için hedef bu mu?

Politika ve Dostluk

İçinde çelişkinin olduğu bir dostluk, nasıl bir güven telkinidir? Bir zorlama değil midir? “Zorlama yok ama ortak çıkarlar bunu gerektiriyor,” demek yeterince açıklayıcı veya tatmin edici midir? Ortaklıklar müttefikliktir. O halde adaletsizlik için de bir ittifak aransa kolaylıkla bulunabilir mi? Belki de bulunmuştur!

Politika ebedi dostluğu hazmedecek güce sahip mi? İnsanlık için bin, iki bin, beş, on bin; daha fazlasını söylemek mümkün mü?

İşte politika bunun için devrededir. Politika kabul edilmişlik, yönlendiricilik ve ikna edicilik göreviyle; eğer konu bireyse bireyin iç yapılanmasında, toplumsal ise toplumların aralarındaki anlaşmalarda kendini gösterir. “En az kayıp” veya “en fazla zarar” yöntemini içeren bir çıkarımla, sürekli tartışmaya açık bir tercihin yapılmasını “dostluk arayışı” veya “dostluğun tesisi “olarak tanımlar.

Yine pazarlık, yine çelişki, yine iradenin acizliği!..

Balzac, “İyi dostluklar temiz hesaplarla kurulur!” der. “Temiz hesap” ise bir pazarlık ve takdir konusudur. Eğer temizlik kalp temizliğiyse hesabı olmaz. Ayrıca kim, kimin kalbine bakıp temiz olduğunu garanti edebildi ki?

Yalnızlık dostluğu mecburiyetlere daraltır. Bazı hallerde de tek taraflı bir ilişkiye sürükler. Dostluk ne önde ilerlemek, ne de geride kalmaktır. Albert Camus, “Önümden gitme, seni izleyemeyebilirim; arkamdan da gelme yol gösteremeyebilirim. Yanımda yürü ve yalnızca dostum kal!” der.

Dostluk ve İrade

Dostluk, tüm canlılara aittir ama en anlamlısı insanınkidir. Nedeni bir tercihin yapılmasından ileri gelir. Yani, irade göstermekle ilgilidir.

Dostluk; müttefik olma, birlikte hareket etmek için anlaşma, aynı değerleri savunma anlamlarıyla yüklüdür. Dostlukta asıl olan yakınlık, aşırı ilgi ve eksiksiz güven duymadır. Dost ve müttefik olanlar birbiriyle yardımlaşır, paylaşır ve destek verirler.

Kime, ne amaçla güvenilir; kimden, ne amaçla yardım alınır? Bir de bundan emin olabilsek!

Mevcut dostluklardan çıkan sonuç nedir? Zulüm mü, adalet mi? Mark Twain’ın bir sözü var: “Cennet ve cehennemle ilgili ileri geri laf söylemek istemem; çünkü ikisinde de dostlarım var.” Sanırım burada dostluktan çok ilahi adaletin önemi ortaya çıkmaktadır. Zira Nietzche, “Tam dostluk, benzer arkadaşlar arasında olur!” derken “dost” olmakla “iyi” olmak arasındaki bağıntıyı gözler önüne sürmektedir.

Salt dostluk yeterli değildir, “insanlığın ve yaşamın yararına” dost olmanın ilişkisini kurabilmek önemlidir.

İlahi Bağlam

Dante, “Bir irade kendisinden daha güçlü bir iradeye karşı koyamaz,” der. Güçlü irade kim? Ekonomik lider mi, politik lider mi, iktidar mı veya başka bir erk mi? Yoksa nihai gücün tek sahibi Yaratan mı? O halde kimle dost olmaktan başka çıkar yol yoktur? Tek cevap: Allah (cc) ile! İnsanlar çıkarları gereği kendi aralarında dost-düşman olsa bile sonuçta Yaratan’ı ile asla düşman olamaz! Zaten, kendini düşman ilan eden bir gafil varsa, ondan insana da (asla) dost olmamalıdır.

Eğer insan dışındakilerin ortak çıkarlarına dayalı dostlukları doğanın bir yasasıymışçasına yazılıysa; insanın dostluğunun hem doğadan, hem de ilahi adalet ve uyumluluğundan dem alması normaldir. Dem insan hayatını dahi aşar.

İnsanın dostluk düsturu şunu beyan eder: Doğal olanın çıkarcı çözümünden öte geç ve üstün tercihini göster; göster ki kainatla uyumlu bir hal al; göster ki ilahi adaleti gör ve gözet; göster ki ezelden ebede yaşa; şehadet budur!

Dostluk, en azından düşmanlık olmaması için gereklidir. Çünkü düşmanlık tercihi de iradeye dayanır: Doğanın yüzü çıkarcıdır, ilahi bağlam ise zulümden kurtulmak amaçlıdır. Çıkar amaçlı düşmanlıktan medet ummayı bir köşede sinerek bekleyenlerin ellerinin boş çevrilmesi, onların çıkarcı beklentilerini başka yerlerde aramalarını haykırabilmek için; yine de dostluk gereklidir.

Şeytanın Dostluğu

Düşmandan hiç söz etmesek de olur. Kimler gerçek dosttur, kimler dost gibidir? Bu sorunun cevabını vermek bir hayli güçtür. Zira işin doğası gereği görünmez, vesveseci, sinsi, zehrini akıtıp kaçan –onun için adına şeytan deriz- düşman bile kendisini hedefine dostmuş gibi gösterip yaklaşır ve asıl amacını gizler.

Şeytanın dostluğu insanı çeldirene kadardır. Hatta gidilecek hesap günü o kimsenin arkasında olmayacaktır.

Bu aldatmacanın analizini yapmak için deneyimlerin gözden geçirilmesi öncelikli görülür. Deneyimler, süreçlerdeki çıkarların ne şekilde gözetildiğinin de kanıtıdır. O halde çıkarların farkında olmak ve çıkarları elde etmek için girişilen yöntemlerin sonuçlarını irdelemek işin sadece bir yanını açıklar. Diğer yanı ise yine işin doğası gereği, kendinden başkasının dost olamayacağı gerçeğinin doğrulanmasında aranır. Ancak bu bir çaresiz duruştur; asıl duruş dostluğun yaygınlaşmasındadır.

Şeytanı dost edinmek, insanlığa düşman olmaktır.

Nefis ve Ruh

Aristo (nefisle ruhu karıştırsa da) ne güzel özetliyor: “Gerçek bir dost iki gövdede yaşayan bir ruhtur!

Bizim aradığımız doğru, yararlı ve gerçek dostla da sınırlandırılamaz. Yararlı, doğru ve gerçek olsun; ama daha önemlisi ebedi olsun!

Sonuçta bir üstün iradeli için ben de ruh bağını önemseyenlerdenim. Çünkü ruhu “ilahi uyumluluk” olarak açıklamaktayım. Nefsi ise benlik (veya ego) diye görüyorum. Benlik insanı çıkarcılıkla yüzleştirir ve bu çok doğaldır. Benlik acelecidir, bu da doğaldır.

Dolayısıyla benlikle ruh sürekli çatışır. Evvela onları dost yapmak gerekir. Ama iyilikte, doğruda, güzellikte, adalette, uyumda; ilahi bağlamda! Benlik eğitilmelidir, frenlenmelidir, terbiye edilmelidir ve ruha dost edilmelidir.

Ayrıca ruhun dostu olmak için zamanı ebedileştirmeye, mekanı alemlere genişletmeye ve içeriği eksiksiz kılmaya gerek vardır. Benlik bunu bilerek, ayağını denk almalıdır! Sorumlu olmak bunu gerektirir.

Ebedi Dostluk

İşte tam da bu noktada “ebedi dostluk” tanımını yapıyoruz. Eğer nefis ve ruhun ideal dostluğunu kurmak bir hedefse, böyle irade gösteriyorsak, o halde yapılması gereken şudur: İlahi uyumun tarafında kalmak ve vazgeçilemez hesabı tutturmak için; doğal yönleri ağır basan benliği (nefsi) bilinçle eğiterek ruhun ilahi çizgisine yaklaştırılmasını temin etmek gerekir. Bu dünya yaşamında her şeyin en ideali ancak bu formülle açıklanabilir!

“Biri neden benimle dost olsun ki?” sorusunun cevabı çoğu kere ortak hedeflerin veya çıkarların varlığını işaret eder. (Herkesin tanımında yer almasa bile,) eğer ortaya konan irade, doğrudan veya dolaylı olarak ilahi uyuma ve adalete ters düşmeyen tondaki hedeflerin bir kısmını karşılar görünüyorsa, orada dostluk vardır.

Başka bir kamptan daha bahsedilebilir. Dostlukta, baskın veya egemen gücün elinden tuttuğunun etrafında birleşmekle bir şekilde kazanım elde edildiği zannedilebilir; ama çoğu kere bu “aldatıcı kazanım”dır. Aldatma, asıl adaletin tecellisine ne denli katkı sağlar? Ne tür bir çelişki yaratır. Yani, iş yine güçtür.

Öyleyse, ebedi dostluk yolunu seçen biri aldatıcı kazanımdan gelen her türlü dostluktan uzak durmalıdır. Yani sakınmalıdır; muttaki olmalıdır.

Sonuç

Ebedi dostluk insana yakışır. Anlamlı ve eksiksiz dostluk değerlidir. Birliktelik dostluk atmosferini arıtır, dostluk atmosferinin temiz ve bereketli yağmurları insanın serpilmesine yarar. Dostluk, bireysel tercihle birlikte gerçek güçlü olma yolunu seçmektir. Şeytanı işsiz bırakmaktır. (Buna başka bir yerde “şeytan çatlatmak” demiştim.)

Düşmanlık denklemlerinin etkilerinden sıyrılmaya sarf edilen enerjiden daha azı sarf edilerek dostluk yolu seçilebilir. Ama çare iradenin güçlendirilmesindedir. Buna “üstün irade” diyoruz. Güçlü iradenin özelliği ilahi bağlamla taçlandırılmış olmasıdır. Kendi adaletini başat ilan ederek zulüm işleyenden dostluk beklenmez. Duyguların, zayıflıkların ve çıkarların sunduğu seçeneksizliklerden arınmak gerekir.

Dostluğu üstün irademizle takdir edelim. Shakespeare, “Gece hırsızın, ışık hakikatin dostudur,” der. Biz ışığı arayan olalım…

“Ben iyi bir dostum… Dostum var…” diye övünmeyelim. Buna ilahi uyumdan kalbimize kadar akıp gelen ışığı ekleyelim, sakın yanlış irade göstererek bağlantının önünü kesmeyelim, şeytana uymayalım ve şöyle diyelim: “Ben ebedi bir dostum… Ebedi bir dosta sahibim…” İşte ilahi tarafın sesi, muttaki bunu ister.

İlahi uyuma bağlı olmayan, geçici bir dostluğun kime yararı olabilir ki? Tüm dünyada ebedi dostluğu savunalım, ama en çok ebede dek sürecek dostluğu ülkemize yerleştirelim, anlıklarımız bu bilinçte olsun, sorumluluklarımızı bu düşünceyle yerine getirelim, ne olur?

Dünyalık işlere bu anlayışla bakalım!

Kültür 'ın son yazıları

387 views

Eleştiriler

Sizlere günümüzün iyi algılanması gerektiği bağlamında, özellikle bizi ilgilendiren yönleriyle, sosyal bilimler ve dış politikaya dair bazı eleştirilerimi aktaracağım. Dünya hızla değişiyor, güç dengeleri bildiğimiz biçimden oldukça farklılaştı, eğer bunlara ait kavramlara ve anlayışlara vakıf olamıyorsak, konuşuruz ama aslında başka bir şey anlatırız.
382 views

Devrim

Bize devrimin ne tarafı kaldı? Diyeceksiniz ki hangi devrimin? Açıklayacağım. En başta şöyle sloganik işaret edeyim: Devrimden değil, sapkınlardan ve geç kalmışlıktan kork!
584 views

Generalist

Ülkeler ve dünyamız için iyi bilinmesi gereken bir konuyu işleyeceğim, generalist olmak. Buna karşılık gelen bir sözcük aradım bulamadım, yine de ben genele yetkin diyeceğim. Genele yetkin kimseler kimler, örnekleri neler? Uluslararası İlişkiler, Ekonomi ve Askerlik sahalarında örnekler vereceğim, neden gerekli, bunu açıklayacağım.
533 views

ENTELEKTÜEL SORUNSALI

Temelde insanın doğası, zamanın getirdikleri ve sürekli gelişen küresel zorluklar var. Bunun üzerine her alanda tereddüt uyandıran değişik adımlar ve gerçek bir hedef. Sözü edilen şu, kalkınmak! Eğer artık kalkınmışlar sınıfında olmak istiyorsanız!.. Gerçekten istiyor musunuz? İşe bu emelin ne denli büyük bir mücadeleyi gerektirdiğinin farkında olmakla başlanmalı. İşte tam da bu noktada, düşünsel içerikli bir açıklamam olacak. 
2.1K views

Sıradan ve Mükemmel

Bu makalede sizlere insan zihni içerisindeki tarif veya algı ile gerçeğe ilişkin olanın farkını açıklayacağım. Ele alacağım temalar sıradancılık, mükemmelcilik ve gerçeklik ötesi hakkındadır. Başta soralım, karşılaştığınız şey gerçek mi, yoksa gerçek ötesi mi?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme