Site icon Politik Merkez

Hitap etmenin gücü

hitap-etmenin-gucu

Hitap etmenin gücü

Okuyucu

Eğer bireyler ve toplumlar arası ilişkilerde tam anlamıyla bir açıklama yapılacaksa sözlü iletişimin yanı sıra bütünsel yaklaşıp tavır ve davranışlara da bakmak gerektiğini düşünebiliriz. Ancak burada daralttığımız konu birinin diğerine sözlü iletişim kurmasıdır. Hatta söze başlama aşamasıdır. Bu iletişime tek bir noktadan bakıldığında görülüyor ki insanın kendine yakışır şekilde seslenmesi bile kâinatın uyumuyla özdeş!

İkili ilişkilerden toplumsal ilişkilere değin kişilerin birbirlerine hitapları onların kendilerine verdikleri değerle de özdeştir. Eğer konu “üstün insan” veya “halife” ise bu değer hak edilenin en üst sınırındadır. Benim üzerinde durduğum “muttakilik” içinde bu hususun pratiğinin vazgeçilmez oluğunu belirtmem ise başat bir konudur. Belki basit gibi görülebilir ama bu konu insanı olduğu değerden daha yukarılara yükselten bir ifadeyi kanıtlar. Tersi yaklaşımla, eğer değersizleştirmek hitaba yansır ise insanın kendine yönelik bir çirkinliğin sahibi olması ortaya çıkar. Bu ise asla istenecek bir şey değildir.

 Değer; anlamın, mananın ve ölçünün ifadesidir. Değer sahibi sorumluluk duyar. Değersizlik sorumsuzluğun gerekçesidir. Toplumda sorumsuzların çoğaldığını söylüyorsanız, bilin ki değer yargılarından başlamak kaydıyla her türlü somut ve soyut gerçeğin anlamında düşüklük olur. Anlamak işin özü ve mana inanmanın yüzü değil mi?

Yaratan Kur’an içindeki anlatımında birinin diğerine hitabına örneklik teşkil edecek belirgin bir çizgi koymaktadır. Baba oğula “yavrucuğum”, kız babasına “babacığım” demektedir. Neden “evlat, baba, hanım…” demez de “-cığım” ile bir hitabet örneği sunulur? Üzerinde biraz olsun düşünelim.

Sokaktaki biri bizim için “beyefendi” veya “hanımefendi” olmaktadır. Hak etmiyor gibi değerlendirseniz de (ki aslında öyle düşünülmemelidir) ona değer vererek hitap etmek gerekir. Zira birey kendine, karşısındakine ve nihayetinde topluma yönelik bir pozitif duygu aşısı yapar. Bunun asla zararı olmaz, tam tersine çok da yararı olur.

Sayın, saygıdeğer, sevgili gibi ilavelerle bu hitabet daha da anlam bulur. Karşılaşma halinde karşısındakinin gözünün içine bakarak, bir selamdan sonra, acele etmeden, “saygıdeğer beyefendi, nasılsınız…” demenin bir ücreti mi var?

Kibir, büyüklenme, hakir görme, aşağılama veya değersizleştirme her dilde olan sözcüklerdir. Bunlara ilişkin kullanımlardan medet ummak aslında kullananın zavallılığıdır. Yapmak istediği açıktır. Karşısını küçültmekle kendini büyük gösterme yolunu seçer görülmektedir. Ancak bu onun aczidir.

Hele yaşamda yükselmek bir insanın üzerine çıkarak mümkün olacaksa, bu daha aşağılık bir davranıştır. Örneğin biri diğerine göre, kas veya kemik yapısıyla, bankadaki hesabıyla, giyim kuşamıyla, bindiği otomobille, işiyle gücüyle, statüsüyle farklı olabilir. Fark doğanın karakteridir. Çokluktan ilerleme olur. Bir ağacın yaprağının diğer bir ağacın yaprağına benzerliği yoktur. Bir gülün diğer gülle benzerliğini seçmek güçtür. Havanın, suyun veya toprağın dahi farkını görmüyor muyuz? Bir insanı diğerine göre hem yapısıyla hem de yaşamıyla farklı olması esasında şarttır. Doğa yasası farklılıklar üzerine işlerlik kazanır. Bu bir basitlik değil, zenginlik ve azamettir. İnsan varlık olarak diğer varlıklara göre üstündür. Ama burada bile diğer varlıkların değerini hiçe sayarak sadece çıkarcı bir kazanımla davranış göstermek doğanın kendi kurallarında bir tepkisini görmesine vesiledir. Hal böyleyken bir insanın diğerini ezmeye kalkışması, bu doğadan, dünyadan, kâinat yapısından bir haber olduğunun kanıtıdır. İstenmeyen bir üstünlük kurma gösterisinin değil etrafına evrensel yapıya ters olduğu açıktır. İnanç sistemleri veya etik değerler içinde insan doğruyu ancak biri diğerini yüceltirse bulabilir ve hatta bunun kanıtlamasıyla kendini ispat etmiş olur. Ödülü hak eder!

Her bir şey diğerini tamamlar. Bütünleşme ve ahenk tamlığın, tekliğin ve gücün tarifidir. Bütünleşmek iterek, öteleyerek değil, tersine çekerek, yanaştırarak, yapıştırarak gerçekleşir.

Eşlerin durumu bunun en iyi örneğidir. Aile olmak için bütünleşmek, birleşmek şarttır. Buradan bakarsak, eşlerin birbirlerine hitabında “hanımcığım, beyciğim…” demesi bir değer verme göstergesi, değeri bilme parolası olarak görülmez mi?

Yine eşlere bakıldığında en belirgin özellik uyum kavramıyla açıklanabilir. Bu kavrama daha yakından baktığımızda kâinatın her zerresinde bir uyumun olduğunu görmekteyiz. Uyum aynı zamanda denge, ölçü, yerini ve amacını bilme gibi yan düşünceleri de beraberinde taşır. Örneğin sevmek uyumla gelir. Seven gerekirse özveride bulunur ve sahiplik duygusuyla yaşar. Saygı duymak ise değer verildiğinden dolayıdır. Bir yerde saygı ve sevgi varsa; hoşluk, güzellik, dinginlik, tatmin, toplayıcılık ve bütünlük vardır. Sevgi ve saygının dili “-ciğim” ile ifade bulmaz mı?

Anlatımım bazılarının eleştirisine uğrayabilir, “Bu ne, canım cicim konusu mu?” diyebilir. Konu en belirgin şekliyle öyle de, “artık gerisini siz düşünün…” anlamında ifade edilmektedir.

Hitap başlı başına bir ilgi duyma işidir. Geçenlerde televizyonda bir haberde önemli şahıslar uçaktan inen bir devlet büyüğünü karşılıyorlar. Devlet büyüğü sıra ile karşılama heyetindekilerinin elini sıktı. İnanın dikkat ettim, bir tanesinin bile gözüne veya yüzüne bakmadan karşılamayı tamamladı. Bence o karşılamanın hiçbir değeri kalmamıştı. Ne söylendiğini duymadım ama ne gördüğüm açık: İş olsun diye yapılan bu seremoni ne kadar zaman kaybı, ne kadar insanlıktan, devletin en üstündeki insanlarına yakışmayan tarzda bir hareket, değil mi? Tabi ki bu yapanı bağlar! Fakat başka bir yaklaşımla ülkede insanların birbirine olan “ilgisizliği” işaret edebilir. İşte orada insanlar birbirine ne kadar kibar konuşsa bile hitabet bir hayli abes!

Bir insan diğer insan kim olursa olsun, tüm konsantrasyonu ile konuşmalıdır. İnsanın üstünlüğü kendini ifade etme kabiliyetinin olması ise bu iş laf olsun diye değil; eksiksiz, net ve dolu yapılmalıdır. Başlamak ve sürdürmek kadar tamamlamak da önemlidir. Bir işin sonunda olan o işin tümünün yükünü taşır ve resmini gösterir.

Dikkatle, ilgiyle, bilinçle, özenle ve karşı tarafa değer vermekle başlayan hitabetin bütünüyle bir değer ifadesi olmalıdır. Birinin diğerine verdiği değer aslında kendine verdiği değerin göstergesidir. Toplumsal boyutu da aynıdır. Tüm toplumun saygın, anlaşabilen olmasını kısaca böyle açıklayabiliriz. Ancak bu makalede esas vurgulanan konu, Ademoğlunun kardeşine, eşine, büyüğüne veya küçüğüne kendini en anlamlı nasıl göstermesi gerektiğinin belirginleştirilmesidir.

Çok mu zor? Zaman mı yetmiyor? Kafalar çok mu karışık? Bu dünya insanı insanlığından mı ediyor?

Yaşam öylesine bir değerle örülüdür ki insan bunun anlamlanmasını tasdik edecek üstün iradeyle donanmıştır. Üstün iradeyi inkâr, var olan her şeyi inkârdır. Bu ise insanın kendine zararıdır. İnanmayı böyle tartmak mümkündür.

“Hitap” ile bu denli iç içe olan yaşamın değerini bilelim. Muttakilik ise bir yerde bunu savunmakla ilgilidir. Gelin güzeli dokumaya güzel bir hitapla başlayalım…

Exit mobile version