Site icon Politik Merkez

ABD Senatosu’nun Yaptırım Kararı

abd-senatosunun-yaptirim-karari

ABD Senatosu'nun Yaptırım Kararı

Okuyucu

ABD’de Türkiye’ye S-400 yaptırımları uygulanmasını ve F-35 satışının yasaklanmasını içeren yasa tasarısının Temsilciler Meclisi’nden sonra Senato’dan da geçmesi üzerine Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan tepki geldi. Ayrıca yakın geçmişte bu tipte pek çok baskılar söz konusu edilmişti. Gelişmelere birlikte bakıldığında asıl amaç ne, ABD’nin kendi içinde mi bir sorun var, bir paradoks içindeler mi, konuyu etraflıca incelememiz gerekiyor.

ABD’nin tasarısında “hasmane unsurların” ifadesinin yer alması düşündürüdür. Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında, “Türkiye’ye düşman çevrelerin etkisiyle iç siyasi hesaplaşmaların peşinde koşan Kongre üyelerinin, ABD-Türkiye ilişkilerinin iyileştirilmesi vizyonuna zarar vermeye devam ettiği,” kaydedildi. Türkiye’nin aleyhindeki bu tasarruflara karşı gerekli tedbirleri alacaklarını belirten Bakanlık, tehdit ve yaptırım dilinin, “Türkiye’yi ulusal güvenliğini sağlamak için gerekli adımları kararlılıkla atmaktan vazgeçiremeyeceğini,” vurguladı.

Bakanlığın açıklamasında, “Bu yasa çerçevesinde ülkemizin tüm yükümlülüklerini yerine getirdiği F-35 programına katılımının haksız bir şekilde engellenmesi, S-400 tedariğimizle ilgili olarak ülkemize yaptırım çağrısının yinelenmesi, benzer şekilde yasada TürkAkım projesine de yer verilmesi, Kongre’nin egemen bir devlet olarak aldığımız kararlara karşı saygısızlığının ve akıl dışı hasmane tutumunun sürdüğünü göstermektedir,” ifadesine yer verildi.

Başka bir konu daha var, Güney Kıbrıs’la ilgili karar alan Senato haksız bir adım daha atmıştır. Senato’dan geçen Ulusal Savunma Yetkilendirme Tasarısı’nın (NDAA), Güney Kıbrıs’a 1987 yılından bu yana uygulanan silah ambargosunun koşullu olarak kaldırılmasını öngören bölümleri de Dışişleri Bakanlığı tarafından eleştirildi. Bakanlık açıklamasında bu adımın “Ada’daki çözüm çabalarına sekte vurmaktan ve tehlikeli bir tırmanışa yol açmaktan başka bir sonuç doğurmayacağı,” belirtildi.

ABD konu ile ilgili çalışmaları yakın zamanda değil, uzunca süredir masada tutmaktadır. ABD’de Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio ve Demokrat Senatör Bob Menendez, Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji İşbirliği Kanunu tasarısını Nisan 2019’da Kongre’ye sundular. Bu tasarıda, Doğu Akdeniz’de İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs arasında kurulan enerji ve güvenlik ortaklığına tam destek verilmesi öngörülüyordu. Bakın, Nisan ayından bu yana iki kanattan bu iki isim Türkiye aleyhine her türlü tasarı çalışmasında söz sahibi oldular.

Buradan başka bir hususu hatırladım, Barış Pınarları Harekatı zamanında (15 Ekim) Beyaz Saray’da acil kodlu bir toplantı yapılmıştı, konu Suriye idi. Ne olmuş olabilir? Söz konusu yaptırımlarda bir yöntem var, cezalandırmak istedikleri şahıslara ve kurumlara yönelik ABD’deki mal varlıklarına el koymak gibi. Bu şartta bile bir de baktık ki bu kişiler ve kurumlar iki başlık altındalar, Savunma ve Enerji Bakanlığı. Neden diye sormadan geçemiyor insan. Neden özellikle savunma ve enerji konuları? Böylesi bir olayda hadi diyelim Savunma ve İçişleri Bakanlıklarına ve Bakanlara yaptırım uygulanmasını düşündünüz, zira sebebi Suriye’ye askeri bir harekât yapılıyor, ABD’nin tanımlamakta güçlük içinde olduğunuz o terörle mücadele ediyor. Peki, Enerji Bakanlığı, Bakan, çalışanları, Doğu Akdeniz’de sondaj yapan gemicilerin bu işle alakası ne olabilir? İşte Amerika’nın olaya bakışı budur: Hidrokarbon yatakları ile ilgili bir plan söz konusudur. Bu plan sadece Suriye ile ilgili değildir. İlave olarak Doğu Akdeniz de vardır.

Son olarak Türkiye karşıtı Senato’nun aldığı kararlar alt alta konursa bir de bakıyorsunuz ki aynı yaklaşım söz konusudur, Doğu Akdeniz! Özellikle Güney Kıbrıs’ın silahlandırılmaya başlanması dikkat çekicidir.

Türkiye Geçitkale’ye İHA intikal ettirdi. Sondaj gemileri alanda çalışıyor. Libya ile antlaşma imzalandı. Suriye’de Rusya ile müşterek yürütülen faaliyetler var. Hatta Rusya ile yakın zaman sonra belki Libya konusunda da birlikte hareket edilmesi yönünde bir irade gösterilmesi söz konusu. Bütün bunlardan sonra ABD iki noktayı cezalandırmakla ilgili bir uygulama içine giriyor; birincisi Doğu Akdeniz’de meydanı Rusya’ya kaptıran politikaları yürüten Başkan Donald Trump’ı, ikincisi ise Rusya ile müşterek politikalarını geliştiren Türkiye’yi.

Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde, “Biz de İncirlik ve Kürecik‘i kapatırız,” dediler. Konuya şöyle bakalım: 1) ABD’nin Patriot sistemlerini vermemesi (ki NATO ve SEİA gereği bunu yapma hakkı yoktur aslında, zira antlaşmalarda savunmayı ve ilişkileri geliştirmesi maddeleri var) ve bu durumda Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almasının faturasının Türkiye tarafına çıkartılmak istenmesi ne derece doğrudur? 2) ABD’nin Suriye’de Türkiye ile değil bir terör örgütü olan YPG ile ilişkide olması, buradan hareketle Türkiye’nin Güvenli Bölge için Rusya ile faaliyete girmesi konusunun faturasının Türkiye tarafına çıkartması doğru mudur? 3) Bir de buna Doğu Akdeniz konusu eklendi, Türkiye’nin kendi gemileriyle sondaj yapması ve Libya ile sınırlarını çizmesi konusuna karşılık ABD’nin ceza verecek türden bir karar almaya çalışması ne derecede akılcı? 4) Bir diğer soru, daha önce Filistin’de de görülmüştü, bugün hem Libya hem de Kıbrıs konusunda karşımızda ABD tarafı Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına ters tutumlar sergilemektedir. Kıbrıs’ta ve Libya’da BM faaliyetleri ile barış ve istikrarın ne şekilde geleceği yolu tarif edilmiş ve hatta tespit edilmiş birer yol haritası da vardır. Neden bunları çözen bir ABD kararı göremiyoruz da konuya egemenlik hakları ile müdahil olan Türkiye gibi ülkeler ABD çıkarlarının belirlediği sahalarda bir şekilde dışarıda tutulmak isteniyor?

Exit mobile version