Site icon Politik Merkez

Temkinli Dış Politika

Okuyucu

Ukrayna’daki savaş, ABD ve Rusya arasında giderek gelişen gergin ortam, savaşın ve istikrarsızlığın daha geniş alanlara sıçrama tehlikesi, küresel ekonomik sorunlar kısmını da bunlara katarsak, bugün karşılaşılan çok ağır meselelerin gayet riskli alanlar içerdiği açıktır. İşte bu konjonktür Türkiye’nin rasyonel dış politikalarını doğrudan etkilemektedir. Ama hangi açılardan? Buna dair, önce jeostratejik bir analiz yapacağız, daha sonra da jeopolitik yönden karşı karşıya kalınan tabloyu ele alacağız. Çözümüm ise “temkinli dış politika” hakkında olacaktır. İnceleyelim.

JEOSTRATEJİK HATLAR

Baştaki görselde jeostratejik hatlarla ilgili bir temsili görmektesiniz. Bu hatları harita üzerinde bir çizgi olarak değil, bir baştan diğer başa olan bütün akışı ve bunun fonksiyonları ile etkilerini kapsayan geniş güzergahlar olarak görelim. Burada tarihsel akışa bakarak tanımlayabileceğimiz Atlantik, Arktik, Baltık, Avrasya, Orta Asya, Orta Doğu, Hint, Okyanusya, Pasifik ve Antarktik hatlarımız var.

Her ne kadar görselde ABD pek görünmüyor gibi izlenim veriyorsa da aslında bu başat gücün dünyanın her yerinde varlık gösterdiğini bilerek düşünce üretmemiz gerekmektedir. İkinci konu, şu an gezegenin tek güvenlik örgütü olan NATO’nun da bir Atlantik örgütü ismi bizleri yanıltmasın, esasen bu ittifakın misyonu küreseldir.

Türkiye için bu jeostratejik hatların en önemlileri hangileridir? Önem sırasıyla yazalım: 

1. Boğazlar hattı (Kırım, Ege ve Libya çok önemli noktalar); 

2. Orta Doğu hattı (İran, Irak, Suriye, Kıbrıs, İsrail ve Cebelitarık çok önemli noktalar); 

3. Hint hattı (Endonezya, Malezya, Hindistan, Pakistan, Basra Körfezi, Körfez Ülkeleri, Süveyş, Aden Körfezi ve Mısır çok önemli noktalar);

4. Orta Asya hattı (Uygur Bölgesi, Orta Asya Türk Devletleri, Hazar Denizi, Kafkasya, Azerbaycan ve Balkanlar çok önemli noktalar);

5. Avrasya hattı (Rusya, Ukrayna, Doğu Avrupa), peşinden diğerleri gelmektedir. 

Bu beş güzergahı işaret ettiğimizde, ortaya çıkan “Türkiye merkezli” yaklaşma istikametleri bizlere “Karadeniz ile Doğu Akdeniz” havzasına (bu durumda Türkiye dışındaki kritik noktalar şunlar: Kırım, Ege, Libya, Suriye, Kıbrıs, İsrail, Körfez Ülkeleri, Süveyş, Mısır, Kafkasya, Balkanlar, Rusya, Ukrayna) daha fazla yoğunlaşmamızı göstermektedir. Türkiye burada tam olarak “stratejik kontrol” sağlamak zorundadır. Bu havzadaki bir kontrol zafiyeti, Türkiye’nin güvenlik ve temel çıkarlarına doğrudan etki eden gelişmeleri beraberinde getirir. Bu kontrol vüsatı, aynı anda; inisiyatifle hareket etmeyi, akıllı gücü (smart power) uygulamayı, bölgesel ve küresel güçlerle ortaklıklar kurmayı gerektirmektedir.

JEOPOLİTİK DURUM

Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları ile bölgesel barış ve istikrar yönleriyle odaklandığı noktalarda, aynı anda, NATO müttefiki ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin, bunlarla çatışma halindeki Rusya’nın kendi stratejileri çakışmaktadır.

Şöyle ki: 

1. Başat güçlerden ABD ve Rusya arasındaki büyük gerilim jeopolitik belirleyici hüviyete sahiptir. Bunun ABD ve Çin Arasındaki başka bir gerilimden önceki safhada yer alması düşünülmelidir. Avrupa bölgesi, NATO, hatta G-7 ülkeleri diyelim, bunların bütünü ABD önderliğindeki stratejik ittifaktır. Rusya ve Çin başta olmak üzere belli ülkeler, sonuç alınır veya alınamaz, ama BRICS ve Şangay İşbirliği Örgütü halinde bir jeopolitik birleşim çizgisi içerisindedir. Bu ara dönemde Türkiye’yi büyük ölçüde ilgilendiren ve içine alan küresel çaptaki kriz, bölünme, ayrışma, kutuplaşma, sorun, savaş hali, buhran, büyük rekabet, düşmanlık, her ne aklınıza geliyorsa, mevcut olumsuz durumun asıl sebebi, ABD ve Rusya ile ilgilidir.

2. ABD, Suriye’de ve Yunanistan’da sürdürdüğü kendi çıkarına olan faaliyetleri Türkiye’nin hassasiyetlerine dokunmakta ve bir kısmıyla da mevcut uluslararası anlaşmaları hiçe sayar nitelik taşımaktadır. ABD, bölgede “asıl düşman” olarak nitelediği Rusya ve İran ile mücadele ederken, “asıl dost” olarak gördüğü AB ve bunun içindeki Yunan-Rum tercihiyle Türkiye’nin önünde büyük engel konumundadır.

3. AB, Kıbrıs’ı kendi üyesi olarak bir bütün görmeye devam etmektedir. 

4. Rusya, Türkiye’yi “NATO ile sorunlu” ülke konumuna getirmek istemekte, doğal olarak bu tür politikaları sürdürmekte, işgal ettiği Kırım’ı elinde tutmakta, Türkiye’ye “Avrasyacılık” propagandası yapmakta, Suriye’de çözümü güçleştirmekte, bir ABD düşmanı ülke konumunda olduğundan, politik alanda, bölge sorunları açısından daha çok İran ile birlikte hareket etmekte, Kafkasya’da dengeleri elinde tutmaktadır. Karadeniz’de Kırım’dan dolayı Rusya’nın çözümü çıkmaza soktuğu, sebep olduğu Ukrayna savaşı nedeniyle Boğazlar ve Karadeniz ticareti konusunda stres yarattığı, Suriye’de Esad yönetimi ve İran ile birlikte hareket ettiği, Türkiye’nin Suriye’de vermek istediği haklı mücadeleye ilişkin kuvvetli bir reaksiyon göstermediği, daha doğrusu “oyalamayı” tercih ettiği açıktır.

Bu durumda Türkiye, inisiyatifle hareket etmek, akıllı gücü uygulamak, bölgesel ve küresel güçlerle ortaklıklar kurmak için ne yapmalıdır. Görüldüğü gibi problem bir hayli zorluklar içermektedir. Türkiye inisiyatifle hareket etmek için her şeyden önce ekonomi gibi kendi içindeki kırılgan noktaları öteleyememektedir. Böylesi konuları ABD, AB ve Rusya gayet iyi bilmektedir. Türkiye bölgede “denge” politikası gütmekte, ancak bu da bir seviyeye kadar sonuç vermekte, hatta kendi çıkarına olacak türden inisiyatifle yapacağı hamlelere bir nebze engel niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla, Türkiye “diyalog” politikasını izlemekte, diğer yandan hem yumuşak güç unsurlarına başvurmakta hem de “Rusya ile görüşen tek NATO üyesi ülke” konumunu sürdürmektedir. 

Bu safhada “Türkiye merkezli” bakış açımızı analiz ettiğimize göre, bahsettiğim “denge ve diyalog politikaları” bizi bir tür engelin önünde tutmakta, eğer bu durum uzun müddet sürecek olursa, diğer jeostratejik açılımların önünü de kapanabilecek potansiyeldedir. Eğer Türkiye’nin önünde engel olan bu gibi hususları dikkate alacak olursak, bu kez inisiyatifle hareket etmek ve yeni ortaklıklar kurmak başlıklarına haiz politikalar, belli riskleri beraberinde getirebilir. Jeostratejik hatlar içinde önemli olan noktalardaki politika yapıcılar açısından durum şöyle gelişebilir; Türkiye’nin mevcut kritik ve riskli yönlerini bilerek kendi çıkarlarına dair süreçleri yürütmek isteyebilirler, ki bu onların doğal bakış açılarıdır.

SONUÇ

Demek ki mevcut şartlardan dolayı Türkiye için jeostratejik gerçekler ile jeopolitik kararlar arasında belli bir “açıklığın oluşması” konusu iyi analiz edilmelidir. Önerim şudur: Halen devam eden Ukrayna’daki savaş, gelişme potansiyeli yüksek bu savaşın çeşitli boyutları ortadayken, “Türkiye merkezli” bakış açısında “denge ve diyalog” ile birlikte, sorunları “akıllıca” zamana yayan, cazip alternatif argümanlar üreten, hatta mümkün mertebe rakipleri oyalayan, mevcut ve hesaplanan bütün stresi azaltan politikaların uygulanmasına ihtiyaç olacaktır. İnisiyatif alınan konular daha çok risksiz alanlarda olmalıdır. Bugünkü konjonktür ve rasyonalite bunu gerektirmektedir. Ben buna “temkinli dış politika”diyorum.

Exit mobile version