Site icon Politik Merkez

1 ve 0’dan “Ben” Çıkmaz

1-ve-0dan-ben-cikmaz

1 ve 0’dan “Ben” Çıkmaz

Okuyucu

David Eagleman’ın Beyin, Senin Hikayen, isimli kitabını okuyorum. Bakın Eagleman ne diyor? “İnsanınkine benzer bir zeka yaratmaya her kalkıştığımızda, nörobilimin merkezi ve çözülmemiş bir sorunuyla karşı karşıya buluruz kendimizi: “Ben” olma duygusu kadar zengin ve öznel bir olgu –acının yakıcılığı, kırmızının kırmızılığı, greyfurtun tadı- nasıl olur da işlemlerini yürütüp duran milyarlarca basit beyin hücresinden doğar?.. Milyarlarca hücre ne yapar da “ben” olmakla tanımlanan öznel deneyimi ortaya çıkarır?” (s. 229)

İnsanın karmaşık beyin yapısı ile ilgili meraklı ve heyecanlı araştırmalar devam ederken ve yapay zeka (Artificial Intelligence – AI) imalatı için belli adımlar atılmışken ben de bu tezi ortaya atıyorum: 1 ve 0’dan “ben” veya “benlik” çıkmaz. Bu ne demek? İnsanlık olarak 1 ve 0’dan AI yapabiliriz ama bir “bilinç” yaratamayız. Vardığım sonuç ifadesi şöyledir: Bilinç “ben” olmakla ilgilidir, zihin daha çok sorun çözme odaklı yaratılabilir.

Günlük yaşamdaki kullanımlarıyla buradaki tanımlar arasında farklar neredeyse ayrı tutulamayacak yakınlıktadır. Ama işin anlamlı kılınması da işte bu çok yakın gibi duran ama aslında farklı olan detaylardadır.

Bu yargıya nasıl geldiğim malumdur. İnsan beyninin sadece donanım değil aynı zamanda yazılımla da mücehhez olduğu aşikârdır. Bir üst birleştirici daha vardır, bu bilinçlilikle açıklayabildiğimiz öznel benliktir. Hatta yazılımcıların kullandığı 1 ve 0, yani elektrik var ve yok temeline dayalı Binary matematiği ile de bildiğimiz gibi beynin elektriksel çalışmasının benzerliği, konu ile ilgilenenleri cesaretlendirmiş ve AI teknolojisindeki arayışları etkilemiştir.

Elbette iş bu kadar basit değildir. Hele duygu, his, ilham, rüya, hayal gibi pek çok konu insanın “ben” ifadesi içindedir.

Ne olabilir? İnsanlık AI’da ileri gidecek elbette. Yapay zeka ürünlerini çeşitli kullanım alanlarında ve gereçler üzerinde görebileceğiz. Her yerde robotlar kullanılıyor olacak. Bunun insan zekası gibi algılanması ise tamamen hatalı bir görüş olur. Çünkü insanı insan yapan 1,5 kg’lık gelişmiş beyni, beynin içindeki kıvrımları, nöronları, sinapsları önemlidir ama esasen bunların bir “etkileşimle” ve belli bir “bütünlük” ifadesiyle çalışması gerekir. Bu bütünlük insanı ben (nefs) olarak tanımlar. Yani benzeri kabul edilen fare beyninden farklı olarak insan beyni oturup anılarını gözden geçirebilmekte, Mozart gibi senfoniler besteleyebilmekte, Jules Verne gibi Yeraltında Yirmi Bin Fersah hikayesini yazabilmekte, Albert Einstein gibi evrenin sırlarına dair hesaplamalar yapabilmektedir.

Bu nedir biliyoruz: Bu, insan beyninin etkileşimi ve bütünlüğü ile bilincinde geliştirdiklerini ben olarak aktarma iradesinden ileri gelir.

Benlik Kur’an dilinde nefs (nefis, çoğulu nüfus) olarak geçer. İster yaygın şekliyle, ki bilim dilinde de bu daha çok kullanılır, ister inanç yönüyle ele alalım, temelde insanı insan yapan “Bu, benim!” diyebileceği birikimidir. Rene Descartes başka bir amaçla söylese de yakın bir ifadedir; “Düşünüyorum, o halde varım!

İsmi, yaşanmışlıkları, tecrübeleri, seçimleri gibi açıklayabileceğimiz bir kişiye (bireye) ait hikaye her şeyin esasıdır. Peki robotların hikayesi ne olacak? Robotların hikayeleri insanların hikayelerinin içinde yer alacak. Çünkü onlar yazılımla, Binary matematiğiyle, gelişmiş silikon zeka üniteleriyle asla nefs sahibi olamayacaklar, sorunları çözebilecekler. Bu kadar net bir konudur bu.

O zaman AI’nın bir sıkıntısı var mı? Yok. İnsanlığın bu çalışmaları teşvik edilmeli ve gelişmelidir. Öyle de oluyor. İnsan bununla yaşamını kolaylaştırır ama kendine eşdeğer bir kimlik yaratmış olmaz.

Bütün bu açıklamalarım ister “Tabiat Ana” isterse “Allah” (ki tabiat ana inancı Allah’a imandan ayrı tutulmamaktadır,) söylenmiş olsun durum değişmeyecektir. Bugün bilimin okudukları ile bu konuda da Sahih İslam’ın okudukları birbirinden ayrı tutulamaz, ayrı düşünülse bile durum değişmez. Neden? Çünkü bu bir diğer üst bilinç atmosferinin devrede olması ile açıklanabilecek daha gelişkin bir boyutun problemidir. Hani Eagleman yazdığı kitabın sonlarında açıklamaya çalıştığı o “yaprak kesici karıncaların kolonisi” veya “simülasyon sorunsalı” var ya, işte aslında bunlar işaret ettiklerimle daha kolay anlaşılabilecek bir olgudur. Descartes’in aradığı da buydu: “Bütün bunları anlamaya çalışan bir ben var merkezde.” (s. 241)

Exit mobile version