Site icon Politik Merkez

Elitizme Karşı Putinizm mi?

Okuyucu

Geçtiğimiz gün Putin, Ukrayna’nın dört bölgesinin ilhakı töreninde yaptığı konuşmada, yaptığı savaşın anlamını uzun uzadıya açıkladı. Ruslar buradan kendilerine göre bir sonuç çıkarmışlardır elbette, ancak esas olan, dünya bu konuşmaya ve yapılan fiile nasıl baktı? Sizlere çok farklı cepheden yaklaşarak, kullanılan kavramların felsefi açılımına bakarak önemli bir açıklamada bulunacağım.

FELSEFE VE POLİTİKA

Joe Biden, “otokrasi ve demokrasi” ayrımı yaparken, bu sadece bir politika konusu değildir, aynı zamanda felsefi bir konudur. Geçtiğimiz gün Vladimir Putin’in Ukrayna’daki dört bölgeyi ilhak etme töreninde yaptığı konuşmada, “elitizme” ve “neokolonyalizme” karşı mücadele ettiklerini ifade etmesi bir politika konusu ama aynı zamanda felsefi açıklamadır.

Şöyle bir cümle kurayım, ne dersiniz? “Dünyada bazı kimseler ve güçler bizatihi ifade etmeseler de elitisttir, bununla insanlığın daha ilerilere taşınacağına inanırlar ve demokrasi kavramını bu amaçla elitizme birleştirerek kullanırlar.” Diğer kısım nasıl düşünebilir? “Elitizmi düşmanlık olarak görür, böylelikle sadece kendi pozisyonunu garanti altına almak ister. Dahası da var, sıkıştığında otokrasiye sığınır.”

EKSEN

Bugün de bir “eksen” tartışması yapılıyor mu? Eğer bu tartışmanın geçerliliğini kabul ederseniz, bilindiği gibi bir yön ifadesi doğru olur, “Doğu-Batı” olarak tarif etmek en kolay yoldur. Peki, aynı konuya bir de “Otokrasi-Demokrasi” veya başka tabirle “Putinizm-Elitizm” eklersek ne anlaşılır?

PUTİNİZM

“Putinizm de nereden çıktı,” demeyin. Ukrayna’daki savaş başlamadan önce (24 Eylül öncesinde) Putin’in yaptığı konuşmalarda Putin’in “Stalinizm” yaklaşımında olduğu ileri sürülüyordu, bazıları da kendisine “yeni Çar“ diyordu. Ancak geçen günkü konuşma, dünyanın hakim güçlerine (ABD, G7, NATO, AB, AUKUS toplamına) bir meydan okuma ve buna dair yapılması gerekenleri doktrinsel açıklıyordu, bu uzun süreli bir mücadelenin ana hatlarını çizer mahiyet taşıyordu, öyleyse, doğru/yanlış olduğu tartışılır ama, artık güncel yaklaşımlarla ileri sürülen bir iddiadan söz edilebilir ve politika ile felsefe iç içe anlatılır, kavramlar üzerinden kapsamlı biçimde açıklanan bir konu ve buna dair bir yaklaşım görmezden gelinemez. O halde bundan böyle bir “Putinizm“ tartışması başlayabilir.

Putin’in ifadelerinden şunlar çıkıyor: “Batı’da Elitizm ve Demokrasi var; tam karşısındaki Doğu’da ise Putinizm ve Otokrasi konumlanmış durumdadır. Batı özellikle otokrasi kavramını Rusya’yı ötekileştirmek için ve bilinçli şekilde kullanılıyor. Buna gerek yok. Asıl olan Rus halkının hakları, hukuku ve egemenliğidir.” Konuşmasından bu tür bir sonuç çıkarmak mümkündür.

Bu anlatımda sadece Rus halkının çıkarlarının öne konduğunu, tüm insanlığınkinin olmadığını görmemiz gerekiyor.

DÜŞMANLIK

Jeopolitik bakımdan rekabet, güç mücadelesi veya hakimiyet savaşı olarak bugün, ABD’nin (“tek düşman” yaklaşımıyla açıklıyorum,) Rusya ile düşmanlıkları söz konusudur, (bugün rekabet ama) yarın karşımıza net biçimde çıkacak ABD-Çin düşmanlığı görülebilecektir.

EMPERYALİSTLER

Kim emperyalist değil ki? ABD, Birleşik Krallık, Fransa, diğer Avrupalı güçler… Gelelim diğer sektöre, Rusya, Japonya ve potansiyel olarak Çin…

Soru ne? Bunlardan işinize yarayanı seçecek, diğerini karşı tarafa mı konumlandıracaksınız? Tarihe malolan büyük uluslardan hangisi emperyalist olmak istemedi?

ÖTEKİLEŞTİRME

Son dönemde bir “ötekileştirme” (marginalization) kavramı üzerinden de tartışma yapılmaktadır. Batı ekseninden ve emperyalist diyebileceğimiz ABD ve Avrupa gibi aktörler, reel olarak, kendinden olmayanları ötekileştiren türden politikaları izliyorlar, bunun için gerektiğinde taşeron terör örgütlerini veya bölgedeki bazı ülkeleri bile kullanmaktadırlar.

EXISTENTIALISM

Putin konuşmasında Elitistlerin, Rusya’yı sömürgeleştirmek istediklerini ifade ediyor. Bunun için bütün dayatlamalara karşı bir “varoluşsal savaşı” (Existentialism savaşı) verilmesi gerektiğini savunuyor. Putin, “Batı bunu hep yapıyor,” diyor.

Osmanlı Devleti’nin sonlarını, Balkan Savaşı öncesini ve sonrasını, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı dönemlerini, sonra Sovyet dönemini, bundan sonra da Soğuk Savaş’ı düşünün; Rusya ile Türkiye’nin ilişkileri ile İngilizlerin, Fransızların veya Amerikalıların pozisyonlarını gözden geçirin, Putin’in dünkü sözlerine hak veriyor musunuz? Hangi güç, hangi dönemde, kimlere hangi saldırıları yaptı? Artık bunlar tarihte kaldı, diyebilirsiniz…

POSTMODERNİZM

Ancak felsefe bu dönemsel açıklamalara örneğin, “modern dönem ve postmodern dönem” diye bakar. O zaman soru şöyle geliyor: “Putin postmodern dönemde popülist yaklaşımla Rusya’nın genişlemesini sağlamaya mı çalışıyor, hedef saptırması mı yapıyor, NATO’yu ve ABD’yi karşı taraf göstererek, diğer ülkeleri kendi tarafına çekmek mi istiyor?”

Konuya böyle yaklaşırsanız, Rusya için, “bunu hep böyle yapıyor,” derseniz yanlış olur mu?

FAŞİZM

Geçenlerde İtalya seçimleri sonuçlandı, Giorgia Meloni seçimleri kazandı ve onunla birlikte Avrupa’da Faşizm tartışması tekrar alevlendi ve aklıma şu geldi: “Bugün için milliyetçili, aşırı milliyetçilik kavramları tamam ancak, her coğrafyada faşizm ile ilgili konuları tam tartışmak mümkün müdür?“ Eğer felsefi açıdan bazı kavramları ve tanımları tam olarak tartışacak olursak, Avrupa’daki gibi Faşizmi de irdelememiz gerekir.

Hem Ukrayna, hem de Rusya birbirlerini “Faşist ve neo-Nazi“ olarak suçlayabiliyor ve bu kavramlar Avrupa’nın diğer ülkelerinde bir karşılık bulabiliyor.

KAPİTALİZM

“Putin’in Rusyası“ ne demek? Soğuk Savaş’ın yenik düşmüş bir sistemin psikolojisini ve Boris Yeltsin’in geçişteki sıkıntılı dönemini biliyoruz, bunun sonrasında, özellikle toparlanma ve kendine gelme sürecini tamamlayan Putin’in Rusyası için sosyo-ekonomik modellemede bir “otokratik kapitalizm“ anlayışının tamamlandığını görmekteyiz.

Bunun yanıda Çin Halk Cumhuriyeti’nde de Çin Komünist Partisi iktidarı varken işletilen model “devlet kapitalizmi“ şeklinde tarif edilmektedir.

Batı bu iki ülkeye de açıkça, “siz de Batı tipi kapitalizmi kurun ve idare şekliniz otokrasi değil, demokrasi olmalı,“ demektedir. Bu talep bu iki ülke tarafından bir “teslimiyet“ olarak nitelenmektedir. Her iki ülke de “Batı’ya teslim olmayacağız,“ derken, bu noktayı neden göstermektedir. Bu iki güçlü ülkenin diğer ülkelerden talebi de, “bize katılın, kendiniz olun, Batı kapitalizmi sizi köleleştirmemeli,“ şeklindedir.

ELİTİZM

Putin’in karşısına aldıkları küresel elitlerdir. Küresel elitler demokrasiyi savunuyorlar. Onlar sadece etnik ve dini nedenlerle öne çıkan veya çıkarılan yerel ve bölgesel elitleri, örneğin oligarşik elitleri, kendi yararlarına kullanmak isterler. Putin buna isyan ediyor olmalı.

SONUÇ

Avrupa, politik anlatımlarında felsefi kavramları çok rahat kullanmaktadır. Bu şekilde ideolojik yaklaşımların da tarifi daha kolay yapılmakta ve politikacılar bu yaklaşımları kullanmaları sayesinde daha isabetli sonuçlar alabilmektedir. Bugün benim görebildiğim kadarıyla, Putin’in zorlayarak ifade ettiği Ukrayna politikasının temellerinde “milliyetçilik“ ve rakiplerine karşı koyarkenki iddiasında “varoluşçu“ özellikleri var. “Oligarşik Kapitalizmi“ savunan Putin, “ötekileştiğini“ kabul etmekte, ama bunu büyük bir mücadeleye dönüştürmek istemektedir. Putin halkını etkilemek isterken Rus milliyetçiliğini öne çıkarmakta, yönetsel açıdan ise kendini daha uzun süre iktidarda vazgeçilmez gördüğünü kabul etmektedir. Bu ise onu “otokratizm“ ile gündeme getirmektedir. Bu anlayışla, Batı’nın “elitist ve demokratik“ açıklamalarına karşı bir kesim oluşturulmak istenmektedir. Putin, Çin Devlet Başkanı Xİ Jinping’in de Batı tarafından “otokrat“, Çin Komünist Partisi’nin “Batı kapitalizmi“ yaklaşımına karşı, “Devlet Kapitalizmi“ olmasını kendi politikasıyla ilişkilendirerek bir yakınlık içerisindedir. Şimdi kim Batı’da, kim Doğu’da, böyle mi sormamız gerekiyor?

İnsanlık ne yapılırsa daha ilerilere gider? Bırakalım insanlığı, işimize mi bakalım?

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Exit mobile version