Site icon Politik Merkez

Politikada Gri Kavramlar

Okuyucu

Size politika amaçlı yapılan propaganda konusu içinde yer alan kavramsal bir temayı sunuyorum, grilik. Gri kavramların dış ve iç politika yansımalarına bakacağım. Özellikle ABD dış politikasında kendi çıkarına yaklaşımlar sergilemesi neticesinde görülen gri kavramlar konusunu işleyeceğim. Buna örnek olarak Filistin-İsrail, terörle mücadele, sözde soykırım tasarısı gibi konular da yer alacak.

POLİTİKA VE ÇIKAR

ABD politikası, “senin çıkarın ve benim çıkarım” yaklaşımıyla olmadık konularda ısrar ederek “kendini ciddiyetsiz ve başkalarını rahatsız” ediyor.

Örnek vereyim, “senin teröristin ve benim teröristim”, “senin soykırımcın ve benim soykırımcım”…

ABD bu politikasıyla dünya barışına hizmet etmiyor. Hatta kendisinin önayak olduğu Birleşmiş Milletler gibi dünya barışına hizmet için kurulan kurumları bizzat kendisi işlevsiz kılıyor.

Bazı kavramlar vardır ki bunlara “senin ekonomin ve benim ekonomim” şeklinde bakamazsınız. Bunlar insanlık adına özen gösterilmesi gereken kritik noktaları işaret ederler. Üstelik bunlar insanlık hafızasında ve kamuoyu vicdanında yer etmişlerdir. Ama siyaset bu gibi önemli konuların isterse içini boşaltır isterse doldurur.

Örneğin “terörizm” kavramında görüldüğü gibi, “soykırım” kavramı da bunlardan birisidir. ABD, kendi çıkarına göre hareket ederek “sözde Ermeni soykırım tasarısını” kabul etti. Halbuki bu öyle “senin soykırımın ve benim soykırımım” şeklinde olacak bir konu değildir. Böyle konuların hiç değilse tarihsel yönden araştırılacak yönleri vardır, politikada ele alınıp grileştirilemez.

GRİ KAVRAM

Gri kavram dediğim şudur: Bütün insanlık bakımından önemli görülen ve değeri olan kavramların salt politik çıkarlar gereğince, geçici de olsa, farklı kabullere dayandırılması, kendi lafzından uzaklaştırılmasıdır. Buna bir kullanım şekli daha ekliyorum, “kavramların grileştirilmesi” diye. Hayati kavramları “sözde” kavram haline getirmek bir grileştirmektir.

ABD kendi eliyle dünyada güvensizlik yaratmaktadır. “O ne yaparsa yapsın,” diyenler çıkabilir, ama işin gerçeği durum bu da değildir. ABD bir başat güçtür ve uluslararası konularda etkisi vardır.

Gazze bu konuda bir örnektir. ABD uyguladığı bu politikası ile savunmaya çalıştığı “Filistin’in iki devletli çözümü” konusunun tesis edilmesini daha fazla ilerilere taşıyabilecek mi, yoksa İsrail’in oldubittilerine yanlı davranmaya devam mı edecek?

ABD kavramları grileştirerek diplomasiyle oynuyor, bu kabul edilemez.

“SÖZDE”

Bu “sözde” olma durumu, kavram grileştikten sonra tarafların savunmalarına göre açıklanır, “sözde terör örgütü lideri” gibi. ABD politikasına göre Suriye’deki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) “IŞİD savaşçısı” olarak tarif edilirken, Türkiye bunun kökeninden beri bildiği konuda SDG’ye “terörist” demektedir, haklı olarak. ABD politikasına göre Türkiye’de darbe girişiminde bulunan ve bir terör örgütü olduğu ortaya çıkan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) “iç politika ve iktidar mücadelesi konusu” olarak tarif edilmektedir ve resmi başvurusu yapılan teröristlerin ve “sözde” lider kadronun iade taleplerine rağmen işlem yapılmamaktadır. Politika ile hukuk birbirine karıştırılmaktadır, konu gri alana taşınmaktadır.[1]

KAVRAMSALLAŞMA

Kavramsallaşmasını istediğim bu “gri kavram” konusunu biraz daha ele alalım.

Diplomasi ve politika diline yerleştirmek istiyorum. Dış politikada ABD’nin uygulamaları gayet belirgin örnekler halindedir, olması gereken kavramların grileştirilmesini sağlıyorlar ve bu büyük bir çıkar konusu halinde dünya barışını olumsuz etkiliyor. Çoğu zaman “çifte standart” olarak işaret edilen konuları bu “dilde grileştirme operasyonları” ile açıklamamız mümkündür.

İç politikada da bunun izdüşümünü veya yansımasını görebilmekteyiz. Bir parti çıkarları gereği hayati kavramları grileştirmektedir. Örneğin “hırsızlık” şeklinde tarif edilebilecek çok belirgin, ahlaki ve köklü anlayışlar bile iç politikada “iş bilen politikacı” gibi tarif edilebilmektedir veya konu “sözde” hale getirilmektedir. Bu kavramın tamamen gri alana çekilmesi marifetiyle yapılan bir operasyondur. Operasyon dediğim ise tamamen bir propaganda ve dezenformasyon konusudur.

PROPAGANDA

Önce propaganda yöntemine bakalım. Kavram üzerinde çalışılır ve “bu nasıl gri alana çekilir” diye çaba sarf edilir.

Algı yönetimine dayalı projelendirme nasıl inşa edilir? Örneğin ABD, PKK’yı terör örgütü olarak kabul eder ama aynı zamanda PKK’nın kadrolarına elbise diker, elini yüzünü düzeltir, onları eğit-donat çerçevesinde farklılaştırır. Tarif olarak PKK dese olmaz ve ona başka bir isim koyar, SDG gibi. Propaganda beyaz, gri ve kara propaganda türleriyle yapılır. Artık SDG her nasıl işaret edilirse edilsin (beyaz, gri veya kara) kavram olarak algıya yerleşecek potansiyeldedir. ABD bu şekilde SDG’yi meşrulaştırır. Bunu bir siyasi proje halinde kabul etmiştir, diğer tarafların da kabul etmesine çaba sarf eder. Elbette bu çabalar için bir bütçe ayırır. SDG’yi bütün dünyaya, medya, sosyal medya, diplomasi alanında, siyasi platformlarda, vs. “IŞİD ile savaşan Suriye’nin halkı” şeklinde takdim eder, resmi dokümanlara ve görüşmelere bu şekilde yerleştirir. Artık konu gri alandan çıkar, olgunlaşır ve bir “meşru unsur” halindedir.

İç politikadan örnek verelim. 15 Temmuz hain darbe girişimi oldu ve CHP’li yöneticiler buna “tiyatro” deme yolunu seçti. Siyaseten bu yol seçilebilir, siyasetin ruhunda bu tarz konular olabilir. Diğer yandan bir propaganda amaçlı yöntemle, kamu vicdanında tartışma yaratmak konusu teknik bir çabayı gerektirir. Bu bakımdan sürdürülen siyaset gereği, her bir söylenen ve icraat, “olanın açıklaması” olmayabilir, “algının yerleştirilmesi” şeklinde değerlendirilebilir. Bu siyasi durum içeren propaganda sürecinde diğer partiler, STK’lar ve medya da (konvansiyonel ve sosyal) konuya dahil olurlar.

Peki burada aynı konuda ABD’nin siyasi yaklaşımı ile iç politikadaki aktörlerin birleştiği noktalar itibariyle bir değerlendirme yapılırsa, ne demek gerekir? Propaganda derecelendirilir, ABD için beyaz propaganda olan, Türkiye’de bir süre hem beyaz hem de gri propaganda halinde kalabilir. Başka sosyal medya araçları, örneğin bot hesaplar, ise buna kara propaganda taktikleriyle dahil olurlar. Propaganda yönüyle burada önemli olan hedeflenen algının yerleştirilmesidir.

ENFORMASYON MU DEZENFORMASYON MU?

Propaganda faaliyeti başlar, bir süre dezenformasyon ağırlıklı operasyon yürütülür, algı değişimi gerçekleştikçe enformasyon ağırlıklı operasyonlara geçilir. Buna başka şekilde bir açıklama getirelim, yeni durum önce zorlama olsa da sahada yer bulsun, yerleşsin istenir, yerleştikçe de meşrulaştırılacak şekilde aynı konu pekiştirilir. Dolayısıyla zaman içinde o konuda söylenenler, yazılıp çizilenler bilgi miydi, yoksa sahte bilgi miydi, diye karıştırılabilir de.

Yukarıda hiç politikada açıklanan propagandaya bağlı olarak tüm bilgileri hatırlayın, bazıları sürekli tekrarlanan bilgiler şeklindedir, bazıları her defasında yeni bir örnek eklenerek çeşitlendirilenlerdendir. Ama sonuçta yapılan faaliyet ile enformasyon ve dezenformasyon tam bir karmaşıklık içindedir, halk bununla ilgilenmez, sadece siyasi ayrımın savunucusu halini alır.

İKİLEM

“Teknik manada, kavramın lafzına bağlı…” diye mi, yoksa bir “kabul” mü? Böyle söyleyerek yazmamın nedeni size göre farklı veya şüphe duyduğunuz düşüncelerin olabileceği noktasını gösterebilmek içindir. Öyleyse ben bir terimi örnek verdikçe, siz de kendi düşüncenize göre kritik edin:

Görüldüğü gibi propaganda konuları böylesi ikilemlere bağlıdır ve toplumsal algıyı ve politik meseleleri derinleştiricidir.

Örnek grileştirmeye elverişli kavramlar neler? Politika, terörist, soykırım, yolsuzluk, suç, darbe, aparat… İçinde bu kavramları bulunduran her türlü cümle bir enformasyon veya dezenformasyon halinde kurulabilir ve her türlü propaganda da yer alabilir.

ETKİ AJANI

Bazı etki ajanları vardır, kendilerini kimin ne maksatla kullandığını ya bilmez ya da görmezden gelir. Politikacılar istikballeri için kendi inandığı ve çıkarına olan konuları savunabilirler. Meşruiyet içinde siyaset yapmak bazen birileri için bir fırsattır. Onlar her nasılsa siyaseten her şeyi konuşabiliyor! O halde siyasetçiler ajite edilirler (kışkırtılırlar) ve onlardan bazı savunuların ağzından çıkması ile bazı adımları atmaları istenir. Biraz rahat, dikkatsiz, bazı hassasiyetleri göz ardı eden ve egosu yüksek kişilikler varsa, belli amaçlar için siyasette etki ajanı arayana gün doğar, fırsat hemen değerlendirilebilir.

HABİL Mİ KABİL Mİ?

Benim ifade etmek isteğim ve hem içeriden hem de dışarıdan örneklerle sunduğum bu teknik ve kavramsal yaklaşımın sonuçta “herkes için yarayışlı” bir politika olduğudur.

Önemli olan şudur: Kim nerede duruyor, meseleye nereden bakıyor, niyeti ne, neyi elde etmek istiyor? Önemli olan, Habil misin, Kabil mi?

Genel olarak söylüyorum, ABD ve İsrail için konulara bakma noktası ile Filistinlilerin, Rusların veya İranlıların baktığı nokta aynı değildir. Örneğin Türkiye de dış politika meselelerine kendi noktasından bakar.

Ortamdaki grilik herkese açıktır, kullanılan bir alandır. Bunun için propaganda hep vardır. Bunu için bilgi mi veriliyor, bir amaç gereği başka bir algı projesi mi var, bu nokta tartışılır haldedir. Bu iç siyasette de böyledir, kim nereden bakıyor, hangi tarafta konumlanıyor? Bu her ne ise sonuçta bakıldığında “gerçek” ve “gerçeklik ötesi” (post-truth) hal alır. Kimine göre gerçek olan diğerine göre bir “gerçekleşmesinin istendiği operasyon” halindedir.


[1] ABD’nin 2019 Terör Raporu’nda (Country Reports on Terrorism 2019). Terör raporunda PKK/HDP konusunda ABD şöyle diyor: “Seçilmiş bazı politikacılar da dahil olmak üzere PKK’ya yardım ettiğinden veya sempati duyduğundan şüphelenilen kişilerin (HDP başta olmak üzere teröre desteği bakımından Türkiye’nin resmi bakış açısıyla ve politikacılar hakkında ifade edilmiş, mahkemelerde kayda girmiş kişiler kastediliyor,) tutuklamaları ve tutuklamaları 2019 yılında da devam etti. Hükümet, geniş bir terörle mücadele mevzuatı kapsamında ülkenin hukukun üstünlüğü sisteminin bazı özgürlüklerini ve unsurlarını kısıtlamaya devam etti. Savcılar, gazeteciler, muhalif politikacılar, aktivistler ve hükümeti eleştiren diğer kişiler de dahil olmak üzere çok çeşitli kişilere karşı suç duyurusunda bulunmak ve kovuşturmak için yurtdışında terörizm tanımını ve ulusal güvenliğe yönelik tehditleri kullandılar.

ABD’nin 2019 Terör Raporu’nda FETÖ konusuna bakalım: “Temmuz 2016 darbe girişiminin matematiğinden sonra, Türk hükümeti kendi sürgün ettiği Fetullah Gülen’in hareketini Fetullah Terör Örgütü (FETÖ) olarak nitelendirdi. FETÖ, ABD’de belirlenmiş bir terör örgütü değildir. Hükümet, Türk vatandaşlarının yanı sıra ABD vatandaşları ve ABD’nin Türkiye misyonunda yerel olarak istihdam edilen personel (burada Metin Topuz kastediliyor) de dahil olmak üzere, Türkiye’de ikamet eden yabancı vatandaşları FETÖ veya terörizmle ilgili bağlantılar iddiası nedeniyle tutmaya ve tutuklamaya devam etti. Hükümet (Adalet mekanizması demiyor, Hükümet diyor!) ayrıca, FETÖ ile bağlantılı oldukları iddiasıyla kendilerini evlerinde yargılamak üzere terörizmle ilgili suçlamalarla yurtdışında ikamet eden Türk vatandaşlarını düzenli olarak iadesi yönünde çalıştı. Hükümet, 2019 yılında askeri, güvenlik ve memurları kamu görevinden ihraç etmeye devam etti. 2016 darbe girişiminden başarısız olduğu için, Hükümet, 130 binden fazla memur ve silahlı kuvvetlerin üyelerini kamu görevinden görevden aldı, tutukladı veya hapsetti 80 binden fazla vatandaş ve FETÖ iddiaları nedeniyle bin beş yüzden fazla STK’yı kapattı.

Exit mobile version