Site icon Politik Merkez

Tarih ve Politika Hakkında

Okuyucu

Yunanistan ile yaşanan son gerginlik sürecinde Meis (Kızılhisar) adası bağlamında tartışmalar devam ederken hem 1923 Lozan hem de 1947 Paris Antlaşması gündeme geldi. Konuyu Uşi Antlaşması sürecinden itibaren anlatanlar da var. Bazen heyecanla veya bilerek sataşmalar ve diğer yandan bazı anlatım eksiklikleri görülmektedir. Tarihi mevzuları tarihçilerimiz anlatabilirler. Ama tarihi iyi hazmetmeden siyaset yapma fikri başka bir anlam taşımaktadır. Asıl odaklanması gereken nokta yerine kendimizle uğraşır olmamız pek de anlamlı ve hatta kazançlı görülmemektedir. Hatta bazen üslup sertleşmekte ve başka sorunlara neden teşkil etmektedir ki bundan en fazla düşmanlarımız veya rakiplerimiz keyif almaktadır.

Ben burada bir kronolojik bir anlatım sunacağım. Kim nasıl sonuç çıkarırsa çıkarsın isterim. Bütün bunlar ve daha fazlası mevcut tarih kitaplarımızda ve hatıratlarda mevcut bilgilerdir. Öyle görülüyor ki bir çoğumuz, bazı tarihsel ayrıntıları ya bilmiyor ya da görmezden geliyor ve sonra bu önemli konulara salt ideolojik yönden çıkarım yapıyor. Dolayısıyla önce aşağıdaki kronolojik seçkiyi dikkatle incelemenizi ve sonra kendi kararlarınız için biraz kitap karıştırmanızı istirham edeceğim. Böylelikle kendi değerlendirmemiz daha belirgin hale gelecektir. Bir yorum yapmayacağım, yorumu sizlere bırakıyorum. Sonuçta bir öğüdüm olcak, hepsi bu!

Kronolojik Seçki

Uşi Antlaşması 2. madde, 1. Paragrafı: “İşbu muahadenin imzası akabinde hükümeteynden her biri, yani Hükümeti Osmaniye, Trablusgarp ile Bingazi’den ve İtalya Hükümeti Adalar Denizinde taht-ı işgalinde bulunan adalardan kendi zabit ve askerleri ile memurin-i mülkiyetinin celpleri zımmında emir vermeyi taahhüt eder.” 2. Paragrafı: “İtalyan zabitan ve asakiri ile memurin-i mülkiyesi tarafından cezair-i mezkürenin fiilen tahliyesi, Osmanlı zabitan ve asakiri ile memurin-i mülkiyesi tarafından Trablusgarp ve Bingazi’nin tahliyesini müteakip vuku bulacaktır.” Bu ifadelere göre ne çıkarabiliriz? Belirtilen yerlerden, 12 Ada dahil, Osmanlı Devleti herhangi bir toprağını terk etmiyor, karşılıklı taahhütler ifade ediliyor.

Balkan Savaşı bitti, Trablusgarp’ta Osmanlı askeri kalmadı ve Osmanlı Devleti İtalyanlardan 12 Adanın tamamen teslimini istedi. Ancak İtalyanlar Anadolu’dan başka tavizlerde bulundu (Antalya’ya demiryolu, liman inşası ve diğer ekonomik taviz konuları) ve adaları Osmanlı’ya antlaşmanın hilafına olarak teslim etmedi. Bu taviz isteği durumu İngiltere’yi telaşlandırdı. Aydın-İzmir demiryolu inşası işi İngilizlerin elindeydi. İngilizlerle Yunanlılar anlaştılar ve Yunanlılar 12 Adayı Osmanlı eline geçmeden sahiplenmek istedi. Ancak bu İngiltere ve İtalya rekabeti I. Dünya Savaşı başlayınca aynı ittifakta olduklarından başka bir yöne evrildi ve hedef Osmanlı Devleti’nin paylaşılmasına döndü. Bu demektir ki I. Dünya Savaşı zamanında 12 Ada hep İtalya işgalindeydi.

Meis Adası’nın aidiyet ciheti hakkında icra kılınan incelemelerde, Balkan Harbi’ni müteakip Londra’da yapılan antlaşmada Yunan işgali altındaki adaların mukadderatının tayini husus büyük devletlere havale edilmiş ve belirtilen devletler daha sonra Babıali’ye tebliğ ettikleri ortak bir noktada bahşolunan adalardan İmroz, Bozcaada ve Meis adası müstesna olmak üzere kalanlarının Yunanistan’a terkine karar verildiği bildirilmiş olduğundan, Babıali’nin bu üç adanın Osmanlı hakimiyetine bırakılması hakkındaki beyanat ve senet akdi sayarak, diğerleri hakkındaki karara protesto ettiği ve Harbi Umumi’yi müteakip İstanbul Hükümeti tarafından imza edilen 122. maddesinde, diğer bazı adalarla birlikte Meis Adası’nın da İtalya’ya terk edildiğini kapsayan Sevr Antlaşması ise ne İstanbul Hükümeti tarafından tasdik edilmiş ve ne de Büyük Millet Meclisi Hükümeti tanınmamış olduğundan, adı geçen adanın Türkiye Memleketleri kısımlarından olması tabii olduğunu ve de ahalisinin askeri hizmete alınmasına İtalya memurlarının itiraz hakkı varit olamayacağı anlaşılmıştır, Efendim.

Konferans sonuçlarından bazıları:

  1. Yunanistan ile ilgili konular (konuyla ilgili olanlar): Doğu Trakya Meriç Nehri esas alınarak çiziliyor. İmroz ve Bozcaada Türkiye’ye veriliyor. Anadolu’ya yakın Yunan adaları gayrı askersiz hale getiriliyor.
  2. 12 Ada İtalyanlara bırakılıyor.
  3. Boğazlar rejimi düzenlenmiştir. Gayrı askeri alan belirlenmiştir. Boğazlar Komisyonu kurulması kararlaştırılmıştır.
  4. Anlaşmaya varılamayan konular: Osmanlı borçları (Düyunu Umumiye). İmtiyazlar ve kapitülasyonlar. Boğazlardan İttifak Devletleri mensuplarının tahliyesi. Musul meselesi (sonraya bırakıldı).

Adalar ve Libya maddeleri:

  1. (Madde 12) İmroz ve Bozcaada’yla Tavşan adalarından başka Doğu Akdeniz (Ege denmiyor!) adaları ve özellikle Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikerya adaları üzerinde Yunan egemenliğine ilişkin 17-30 Mayıs 1913 Lonra Antlaşmasının 5. ve 1-4 Kasım 1913 tarihli Atina Antlaşmasının 15. maddeleri hükümlerine uyularak 13 Şubat 1914 tarihli Londra Konferansında alınıp 13 Şubat 1914 tarihinde Yunan Hükümetine tebliğ edilen karar, işbu antlaşmanın İtalya’nın egemenliğine verilen ve 15. maddede sayılan adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak şartıyla, teyit edilmiştir. Asya kıyısından 3 milden az mesafede (kıta sahanlığı 3 NM hükmü) bulunan adalar, işbu antlaşmada aksine açıklık bulunmadıkça, Türkiye egemenliği altına alınacaktır.
  2. (Madde 13) Barışın korunmasını sağlamak için Yunan Hükümeti Midilli, Sakız, Sisam ve Nikerya adalarında aşağıdaki önlemlere uymayı yükümlenir: (1) Sözü geçen adalarda hiçbir deniz üssü, hiçbir istihkam tesis ve inşa edilmeyecektir. (2) Yunan askeri uçaklarının ve başka hava araçlarının Anadolu kıyı toprakları üzerinde uçması yasaklanmıştır. Karşılığında Türk Hükümeti de askeri uçaklarının ve başka hava araçlarının sözü geçen adlar üstünde uçmasını yasaklamıştır. (3) Sözü geçen adlarda Yunan askeri kuvvetleri, silah altına alınıp yerinde eğitilebilecek ve yetiştirilebilecek eratın (askerlik çağındakiler) her zamanki miktardan ve bütün Yunan topraklarında mevcut bulunan jandarma ve polis miktarı ile orantılı olacak jandarma ve polis miktarından fazla olmayacaktır.
  3. (Madde 14) Türkiye egemenli altında kalan İmroz ve Bozcaada’yı yerel yönetim ile kişilerin ve malların korunması hususunda Müslüman olmayan yerli nüfusa her türlü güvenceyi sağlayan yerli halktan kurulu bir özel yönetim örgütüne kavuşacaktır…
  4. (Madde 15) Türkiye aşağıda sayılan adalar üzerindeki bütün haklarından ve dayanaklarından İtalya yararına vazgeçer. Bütün İtalya’nın işgali altında bulunan Astampalya (Astropalia), Rodos (Rhodes), Kalki (Carki), Skarpanto Kazos (Casso), Piskopis (Tilos), Misiros (Misyros), Kalimnos (Kalymnos), Leros, Patmos, Lipsos (Lipso), Sömbeki (Simi) ve İstanköy (Kos) adaları ile bunların bağlılarından olan adacıklar ve Meis (Castellorizo) adası.
  5. (Madde 16) Türkiye işbu antlaşmada belirlenen sınırlar dışında bulunan bütün topraklar üzerinde ve topraklarla ilgili ve ayrıca işbu antlaşma ile üzerinde kendi egemenlik hakkı taşınmış olan adlardan başka adalar üzerinde (ki bu toprak ve adaların geleceği ilgililer tarafından karara bağlanmış veya başlanacaktır) her ne nitelikte olursa olsun sahip olduğu bütün haklardan ve dayanaklardan vazgeçtiğini bildirir…
  6. (Madde 20) Türkiye Britanya Hükümeti tarafından Kıbrıs’ın 5 Kasım 1914’te ilan olunan ilhakını tanıdığını beyan eder.
  7. (Madde 21) 5 Kasım 1914 tarihinde Kıbrıs adasında yaşamakta olan Türk vatandaşlarını mahalli kanunun belirtiği koşullar çerçevesinde İngiltere uyruğunu kazanacak ve bu yüzden Türk uyruğunu kaybedecektir. Ayrıca işbu antlaşmanın yürürlüğe konmasından başlayarak iki yıllık bir süre içerisinde Türk vatandaşlığını seçebileceklerdir; bu durumda seçme haklarını kullandıkları tarihi izleyen iki ay içinde Kıbrıs adasını terk etmek zorundadırlar…
  8. (Madde 22) Türkiye işbu antlaşma ile İtalya yararına olmak şartıyla 18 Ekim 1912 tarihli Lozan Antlaşması (Uşi) ve ona ekli senetler gereğince her ne nitelikte olursa olsun Trablusgarp (Libya) üzerinde sahip olmuş olduğu bütün haklar ve ayrıcalıkların kesin ortadan kalkışını tanıdığını bildirir.

Lozan’da toprak vermek konusu üzüntü vericidir. Ancak bunlar Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda yenik durumda kalmasından kaynaklanmaktadır. Sevr bu durumun en önemli göstergesidir. Lozan’da Sevr’in karşılığı bir durum söz konusu olunca kazanımların bir hayli olduğu da anlaşılmaktadır. Bu hususlar konulara neden bakıldığı ile alakalı sonuçlar verir. Lozan antlaşmasında adı geçen Türkiye Devleti dışına çıkan bazı örnek yerleri listeleyelim: Doğu Trakya ve Balkanlardaki bazı yerler, Adalar, Kıbrıs, Suriye, Irak, Mısır, Sudan, Libya, Fas, Tunus.

TBMM’de kabul edilen Lozan ile ilgili açıklama kaydı: “Mitecanis yeknesak bir vatan; bunun dahilinde harice karşı gayrı tabii kayıtları ve hükümet içinde hükümet eden dahili imtiyazattan müberra bir vaziyet; gayri tabii mükellilifiyeti maliyeden azade bir hal, hakkı müdafaası mutlak, menabil mebzul ve serbest bir vatan bu vatanın adı Türkiye’dir. O Türkiye’yi bu muahedenameler ifade ve tavzih etmektedir.

Atatürk Nutuk’ta şöyle diyor: “Efendiler, varisi olduğumuz Osmanlı Devleti’nin dünya nazarında hiçbir kıymeti, fazileti ve haysiyeti kalmamıştır; hukuku beynelminelden hariç tanınmış, adita sahabet ve vesayet altına alınmış bir mahiyette bir mahiyette farz olunuyor. Maziye ait müsamahaların, hatıraların faili biz olmadığımız halde, esasen asırların müterakim hesabatı bizden sorulmamak lazım gelirken bu hususta da dünya ile karşı karşıya gelmek bize teveccüh etmişti. Millet ve memleketi hakiki istiklal ve hakimiyetine sahip kılmak için bu müşkülat ve fedakarlığı da iktiham etmek bizim üzerimize tahmil olunmuştu. Ben, neticenin behemahal müspet olacağından emin idim. Türk milletinin mevcudiyeti için, istiklal için, hakimiyeti için behemahal istihsal ve temine mecbur olduğu esasların, cihanca tasdik olunacağına asla şüphe etmiyordum…

Önemli bazı konuları işaret edelim:

  1. Lozan gereği 1929-1954 yılları arası 25 yıl toplam 129.6 milyon TL borç ödenmiştir.
  2. Bazı kesimler (özellikle sınırlardan gelenler) Lozan’da eksikler olduğunu ifade etmişlerdir. Bunlardan birisi İskenderun Sancağı’ndan gelenlerdir. (Atatürk 1938’de İskenderun Sancağı’nı ülke topraklarına kattı.)
  3. Lozan’a Türk vatandaşlığı kavramı yerleştirilmiştir.
  4. Yeni bir devlet kuruluyor, olgusu bütünüyle Lozan’a yansıtılmıştır.
  5. Lozan’da sorunlar çözülmeden Türkiye II. Dünya Savaşı’na girmek zorunda bırakılsaydı (egemenlik ve istiklal sorunları kesin çözülememiş olacağından) bugün bizler bu hususların büyük kısmını tartışamıyor olacaktık!

Gelişmelere bakalım, 12 Ada Yunanistan’a nasıl gitti? Her ne kadar Feridun Cemal Erkin bu talimatı aldıysa da Ankara’da İngiltere (David Kelly) ve ABD (Edwin Wilson) Büyükelçilerine şu şekilde bildirmiştir: “… 12 Ada’ya gelince, bunların da Anadolu’ya en yakınlarını Türkiye’ye geri vermek, uzak olanları ise Yunanistan’a bırakmak suretiyle, hiç değilse, adalete az çok yaklaşan bir çözüm şekline varılsın.” Bu söylenen ifadeleri Erkin, Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na ve o da Cumhurbaşkanı İnönü’ye bildirmiştir.

Konferansa iştirak eden İngiliz Dışişleri Bakanı’ndan alınan ve Büyükelçi David Kelly tarafından Erkin’e aktarılan cevabi bilgi şöyle: “… 12 Ada sadece nüfus çoğunluğu esasına dayanılarak Amerika ve Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanları arasında varılan mutabakat dolayısıyla Yunanistan’a verilmektedir. Ben şimdi sizden aldığım bilgiler üzerine konuyu konferansta tekrar açabilirim. Fakat pusuda bekleyen Molotov’un derhal fırsattan faydalanarak Boğazlar sorununu yeniden masa üzerine getirmesinden endişe ederim. Sırf bu sebeple Adalar sorununu tekrar açmakta sakınca gördüm ve konuyu başka bir açıdan konferansa götürmeyi tercih ettim. Adaların Anadolu toprağına yakınlığı, bir düşman elinde Türkiye’ye karşı saldırı için sıçrama noktası haline getirilmeleri imkanını doğurabilir. Adaların askerlikten tamamıyla arınmaları kaydıyla Yunanistan’a verilmesini önerdim. Teklif kabul olundu ve özel bir madde halinde antlaşmaya girdi. İmroz ve Bozcaada konusuna gelince, Yunanistan Başbakanı Çaldaris’i nezdime davet ettim. 12 Adayı almakla büyük bir kazanç elde ettiklerini bir daha İmroz ve Bozcaada hakkındaki yaygaralara mahal verilmemesini kesinlikle kendisine söyledim.

Lozan Hakkında

Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti kabul edildi. Tümüyle bakılırsa, I. Dünya Savaşı’nda yenik düştüğü kabul edilen Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan paylaşım ve işgal süreçleri böylelikle sonuçlanmış oldu, Türk egemenliği esas oldu. Anadolu’nun kapılarının açıldığı tarih 1071 Malazgirt Zaferi olarak kabul edilir. Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları dönemlerinde bu yurt ihya edilmiştir. Adalet için savaşlar yapılmıştır. Sonuçta ülke ve millet işgal görmüştür ve Sevr ile yok sayılmıştır. Fakat Türk milletinin dirayetiyle Kurtuluş Savaşı yapılmış, Malazgirt ile edinilen ve ihya edilen bu kutsal yurt düşmana verilmemiştir, Lozan senedi ile bu durum tescil edilmiştir. Lozan Antlaşması yeni bir dönemin başlangıcıdır. 

Ancak dünya dönmeye devam etmektedir. Küresel rekabet kıyasıya sürmektedir. Bölgesel çatışmalar ve paylaşım hevesleri eskisinden daha teknik ve zor şartlarla sürmektedir. Bugün ülkeler (ulus devletler dahi) parçalanmak istenmektedir. 

Şartlar müsait olduğunda adalet için Türk milleti ülke sınırları ötesinde mücadelesini sürdürmektedir, sürdürecektir de. Mevcut durum neyi gerektiriyorsa o şekilde gelişme göstermek zaruridir.

Adalar Hakkında

Yunanistan’a bırakılan adalar silahsız ve askersiz olacaktır, değilse 1923 Lozan ve 1947 Paris anlaşmaları gereği işlem yapılacaktır. Adalarda yaşayan Rum halkı (tam tabiriyle) Türkiye’den karnını doyurmaktadır. Yaşamsal açıdan paylaşılanlardan ve turizm gibi ekonomi yaratan kaynaklardan öte adalar bölgesinde iki komşu halk ortak projeler ile dünya sahnesinde gelişme gösterebilecek potansiyele sahiptir. 

Ancak Avrupa eski akılla hareket ederse ve Rum yöneticiler Megali Idea gibi Bizans’ı diriltme türü hayallere kapılırsa, bunun karşılığının ne olacağı açıktır. Tam tersine, barış denizinde balıkçılıktan tutunuz, yeraltı kaynaklarının işletilmesine dek pek çok konuda işbirliği yapmak en akılcı çözüm olacaktır. Meis (Kızılhisar) gibi adalar Anadolu olmadan nefes alamaz, bunu her aklıselim insan anlamaktadır. Aidiyeti belli olmayan adalar veya adacıklar vardır. Bunlar üzerinde anlaşma yapmak zor değildir. Hiç değilse bu iki yakın komşu ülke belli ortaklıklar üretilebilir. Burada halis niyet önemli olmaktadır.

Kıbrıs Hakkında

Bu yazıda bu köklü konuya değinemedim. Odaklandığımız konu daha ziyade adalar oldu. Ancak şurası açık ki Kıbrıs Türk yurdudur, bunu muhafaza etmek için ne gerekiyorsa yapılacaktır. Halen KKTC’nin tanınması ve ada çevresindeki denizlerde haklarını alması için gerekenler yapılacaktır.

Sonuç

Öğüdüm var, şöyle ki: Kendinizinkini değil, düşmanın altını oyun. Düşmanla boğuşana mâni olmayın. Yüz yıl öncesini değil, yarını düşünün. Kısır değil, kazandıran politika yapın; böyle yapana engel olmayın. Evlatlarınızı seviyor ve geleceğinizi düşünüyorsanız bunu kolay gösterirsiniz. Ve bu millet görmesini bilir.

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Exit mobile version