Site icon Politik Merkez

Türkiye Doğru Yolda

turkiye-dogru-yolda

Türkiye Doğru Yolda

Okuyucu

Suriye konusunda Türkiye dünyaya istediklerini söyledi. Neler bunlar? “Barış, insan hakları, mülteciler, ateşkes, silahların tehlikeleri, terör, demokrasi…” Peki, kim ne anladı?

Sorun burada: Saha başka şey düşünür, siyasiler başka! Propaganda ayrı bir şey sunar insanlara, gerçek her daim başka. Devletler kendi çıkarlarına göre projelendirdiği hedeflere ulaşmak için çaba sarf ederler. Arada olanlara bakıp soru sorduğunuzda cevaplar kabul edilebilir mahiyette olur.

Rusya, İran ve Esad yönetimi İdlib’e saldırıyor. Bu saldırılar önümüzdeki günlerde daha da artacak görünüyor. Söylenenden anlaşılan şu: İdlib’i rejime teslim edelim, sonra hep beraber terörü destekleyenlere ve “yeni gerçeklik” peşinde koşanlara bakarız… Olur mu?

İfade tam haliyle şöyle: “… Terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişimi reddetmiş, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü ile komşu ülkelerin ulusal güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılıklarını ifade etmişlerdir.” Bu ifade açık mı, kapalı mı?

Görüşmelerde ve yazılı bildirideki kasıt belki ABD ve PKK ile ilgili ama açık değil. Üstelik bu bir bildiri, her ne kadar resmiyse de hükümetlerce onaylanmış bir anlaşma etkinliğinde belge değil, ortak plan ve niyet ifadeleri türünden üzerinde mutabık kalınmış sözler.

SDG içinde PKK, Suriyeli Kürtler, başkaları (örneğin Araplar) da var. Eğer ABD askeri gün gelir, ben gidiyorum derse, ki bu bildirideki kastedilene karşılık gelir, bu durumda sahada kalanlara bakın siz: ABD’ye çalışan özel güvenlik şirketleri ve istihbarat elemanları, SDG’ye teslim edilen silah sistemleri ve tesisler, esas olarak disipline edilmiş ve eğitilmiş bir SDG. Bu kimin işine yarar? Esad’ın ve Putin’in işine yarar mı dersiniz?

İşte, milli menfaatler, çıkarlar, diplomasi ve masa oyunları, derken böylesi konularla karşı karşıyayız. Halkımız bu tip ayrıntıyı göz ardı etmemelidir. Ama başta işaret ettim ya, Türkiye her ne olursa olsun sağlam bir yerde duruyor. Nedir bu? İnsanlık!

Diyeceksiniz ki, o halde biz de bir oyun peşinde koşalım. Geçenlerde yazmıştım. “Yeni post-modern politika yapıcılık” isimli bu yazının sonunda okurlara sordum: “Eğer bugün bu geçerli bir yöntemse, yani devletlerin iç işlerine karışmak bir politik tarz olmuşsa, Türkiye bu yöntemi kendi çıkarları için başkaları üzerinde kullanmalı mıdır?” Yineliyorum, ne dersiniz, biz de gidip örneğin SDG gözetimindeki sipere yatmış terörist dolu Tel Rıfat’ı ele geçirecek yeni bir cephe açmak suretiyle alanımızı genişletip, bugün üstü kapalı konuşanlara karşı açıkça, “Beni sakın aldatmayın!” diyelim mi? “Yeterli sebep yok,” diyebileceklere cevap: “Sebep yaratılır, zaten oyun böyle oynanır.”

Ama aynı SDG Türkiye’yi oyuna çekmek amacıyla, Afrin’de olsun, başka yerlerde olsun, çeşitli saldırılar yapıp bir tür tuzak kurmanın peşinde olabilir, oldu da. Türkiye bu tür basit bir tuzağa düşüp İdlib’te Esad’la karşı karşıya geleceğine, gider kendine tuzak kurana yönelenir, öyle değil mi? Neyse, bu başka bir konu!

Ama Türkiye ne tuzağa düşer ne de bariz çıkarları için sahte oyunlar tertip eder. Çünkü bunları “basitlik” olarak görür. Türk, işte bu özelliğiyle, “Beklenen!” oluyor. En son bu özelliğini Balkanlar’da, Bosna’da ve Kosova’da göstermişti.

Türkiye, resmi lisanıyla bir Sivil Savaş olarak çıkmış bu belanın son bulması bakımından; Suriye’de toprak bütünlüğünden ve terörün sona ermesinden yanadır, rejimin yerine demokratik kurallarla seçilmiş bir yönetimin gelmesini savunmaktadır; başat güçlerin sınırında uydu devletler kurmasına asla izin vermez, masum insanların ölmesine seyirci kalamaz ve evlerini terk eden Suriye halkının en kısa zamanda yaşadıkları yerlere dönmeleri için elinden ne yardım gelirse yapar. Bu her şeyi açıklamıyor mu?

Exit mobile version