Site icon Politik Merkez

Türk-Rus Krizi

Okuyucu

“Suriye Krizi” dönüşüm gösterdi, önce IŞİD’den dolayı radikal “terör” ve şimdi de “Türk-Rus Krizi” oldu. Hatay bölgesinde Türk sınırını ihlal eden iki Rus uçağından bir tanesi bölgedeki Türk hava savunma uçaklarından atılan füze ile düşürüldü ve uçak Türkmenlerin kontrolündeki bölgeye düştü. Bu olaydan birkaç gün önce Rus uçakları Bayırbucak Türkmenlerinin bulunduğu bölgeye hava saldırıları gerçekleştirmiş idi.

Bu iki olay üzerine taraflardan üst düzeyli sert açıklamalar gelmeye başladı. Dünya liderleri ve NATO’da fikrini ortaya koydu. NATO Anlaşması gereği ortak dille, “Olayın meydana geldiği hava sahası NATO hava sahasıdır,” denmektedir.

Bu gelişmeler olurken aklımdan tarihten bir sayfayı çevirdim, hatırlayalım. Enver Paşa’nın inisiyatifiyle I. Dünya Savaşı’na fiilen girmemize sebep olan olaydan kısa süre içinde Osmanlı bahriyesine dönüştürülmüş iki Alman zırhlısının Odessa’yı bombalanması olayı aklıma geldi. O dönemde Almanya ve İngiltere merkezli güçlerin tırmandırdıkları bir dünya savaşına böyle dahil olunmuş idi.

Bugün ABD ve Rus güçleri merkezinde gruplaşan ülke kümeleri arasına mı girdik? Yeni bir tür İttifak ve İtilaf Devletleri gruplaşması içine mi girdik? Doğu Akdeniz’in son hali bizlere küresel gerginliği, ABD ve Rus merkezli güçlerin saflarını belirlemeye başladıkları bir şekli gösteriyor.

Tarihten bir yaprak daha çevirip okudum. Dünya Savaşları sonrası Doğu ve Batı Blokları şeklinde saf alan güçlerin NATO tarafının uzunca süre “Esnek Mukabele Staratejisi”ne bağlı olarak sınır devleti olan Türkiye bir kez daha mı aynı konumuyla öne çıktı; yani bugünlerde söylendiği gibi bölgesinde bir “merkez ülke” olamadı mı?

Uçakların sınır ihlalleri, düşürülmeleri, teröre destek verenler, IŞİD konusunda gizli planları olanlar… Bu tip sıcak ve biraz da “olumsuz” değerlendirilen konuların karşısına politik, ekonomik, sosyal ve kültürel birliktelikler, ortaklıklar, refah ve güvenliği artırıcı önlemler gibi “olumlu” değerlendirilebilecek konuları koyalım. Sizce hangisi olması gereken? Herkes olumlu olanı seçecektir, değil mi? Ama şartlar bazen bu kadar kolay seçim yapmaya müsait olmuyor ki, bundan dolayı “serin kanlı olmak” çağrısında bulunuluyor.

Bir başka soru: Tarihte Türk-Rus ikili ilişkileri, bu ülkelerin kendi çabalarıyla ve tamamen kendi inisiyatifleriyle ne kadar süre doğru bir çizgide ve olumlu şekilde gelişti? Hatırlayalım, Kurtuluş Savaşı döneminde Rusya’dan silah yardımı geldiği söylenir. Başka bir konu, SSCB dağıldıktan sonraki süreçte Türk Rus ilişkileri ekonomik, politik ve pek çok alanda gelişme gösterdi. Bu gelişmeler her iki tarafın da işine gelen türden işler değil miydi?

Bugüne dönelim. Rusların satrancı sevdiği bilinir. Bu gelişmelerden sonra hangi hamleyi atacağı dikkatle bekleniyor. Temennim daha duyarlı olmasıdır, gerginliği artırmamasıdır. Çünkü bu gerginlik Türk tarafının daha gerisinde başta Amerika, Avrupa ve NATO tarafından adeta istenen bir durumdur. Türk tarafı belli adımlarda somut haklılık ve duygusallıkları ifade ederek, içinde bulunduğu grubun temas bölgesindeki bir müttefiki konumuyla yaşadıklarından dolayı hassas davranacaktır. Yakın zamanda Kırım Türkleri, bugün ise Irak Türkmenleri bağlamında Rusya’ya yönelik hassasiyeti meydana gelmiştir. Türkiye, “Neden Rusya bu konularda benim hassasiyetlerimi dikkate almadan hareket etti?” diye düşünüyor olabilir. Haksız mı?

Ülkede PKK ve IŞİD terörü devam ediyor, PKK şehirler içinde hendekler kazıp güvenlik birimleriyle çatışıyor, siyasiler birbirlerine “hain” diyor, Suriye mültecileri konusu devam ediyor… Bu ortamda hassasiyetler haliyle üst seviyede hissedilir. Halk, “Şu haklı, bu haklı…” denmesinden yana değildir, “Bunlar olmasın ki işimize bakalım,” diye düşünür, bir tür “normalleşmeyi” arzular.

İyi de bölge neden bu denli karışık? Tarihte olduğu gibi Rusya’ya karşı Türk tarafını ileri sürmek isteyen başka bir akıllar varsa ve bunun sonucunda Orta Doğu’da Rus varlığının zayıflaması planlanıyorsa, bunun muhakemesi halk tarafından ne şekilde yapılacak? Tarihsel ölçekteki sıkıntıyı bu şekildeki “haklılık dolu konular” içinde mi görecek?

Adalet ve Kalkınma Partisi, “Biz gerekeni yapıyoruz, hatta bütün mazlum milletleri arkamıza aldık…” diyor. Kendine bir misyon vermiş görüntüsü içindeler; partililer toplantılarda alkış tutup tekbir getiriyorlar. Buna karşılık Cumhuriyet Halk Partisi, “Biz, Türk Dış Politikası başından beri hatalı dedik, işin bu noktaya geleceği belliydi, iktidarı uyardık ve görevimizi yaptık…” yaklaşımı içindedir. İyi de Türk halkı ne olmasını istiyor? O şunu dedi, bu böyle yaptı… Bu olanlar Türkiye’yi nereye götürüyor dersiniz? Tarih bu süreci nasıl not ediyor? Sahi, bu arada aklıma geldi, Halkların Demokrasi Partisi nerede?

İleriye bakıp şunu da sormamız gerekiyor. Eğer Batı bloğu Suriye merkezli gelişen Orta Doğu’nun şekillendirilmesi konusunu kendi lehine tamamlarsa ve burada Türkiye konumunun doğallığı dahilinde aktif görev üslenirse, bundan sonraki adımlarda Rusya’nın Kafkaslar ve Karadeniz’den uzaklaştırılması konularında da benzer görevleri almaya hazır olabilecek mi? Halk tarihsel misyonlarla dolu süreçlerde bahse konu bir normalleşmeyi hak etmiyor mu olacak?

Putin, uçak düşürülmesini kastederek, “Konu dünkü olay değil, daha derin!..” diyor. Haklıdır. Öyleyse Türk-Rus ilişkilerinin gelişmesine katkı yapması daha iyi olur.

Bugün Türkiye bu şartlar altındadır. Bütün bu gelişmelerden sonra Türkiye; PKK ile meselesini, “İslam Devleti” denen konuyu, IŞİD ve benzerlerine dönük mücadeleyi ve daha da geniş bakarak Orta Doğu’nun lehine şekillenmesini bu politikalarla mı çözecek, hep birlikte göreceğiz. Bu noktadan sonra ortaya bir başka önemli soru daha çıkacaktır: Her zamankinden daha çok milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyulan o eşiğe geldik mi, daha gelmediysek ne zaman geleceğiz, bu durum içinde Türk-Rus krizinin önemi nedir, tarihte olduğu gibi Türkiye’nin dış politikası Rusya üzerinden mi belirlenmeye devam edecek?

Exit mobile version