Site icon Politik Merkez

Jeopolitik Yaklaşımlarla İran İsrail Sorunu

Okuyucu

Ortadoğu ve Hazar jeopolitiğini, Çin’den Avrupa’ya uzanan çıkar alanlarını, bu yoldaki engel görülen İran’ı ve bu ülkeye karşı ABD, İsrail ve İngiltere birlikteliğiyle yapılan son planlamaları, İsrail üzerinden atışmaları, mezhep çatışmalarının temellerini hep birlikte görelim. Yakında İran hakkında Suriye’den daha çok konuşacağız. Hazırlıklı olalım!..

İran Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya “Siyonist rejimin başbakanına Akdeniz’de yüzme denemeleri yapmasını öneriyorum, çünkü denizden kaçamayacak,” dedi. Selami’nin bu tehdit dolu açıklaması Netanyahu’nun birkaç gün önce, Lübnan ve Suriye’deki İran varlığına karşı ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceklerini söylemesi üzerine oldu.

Suriye ve Lübnan’da sorunun devam etmesinin bir sebebi de bu başka güçlerin amaçlarını gerçekleştirebilecek ortamı bulmalarıdır. Bilindiği gibi İran ve İsrail’in coğrafi bir sınırı yoktur. İran özellikle Hizbullah gibi silahlı güçleri bu bölgelerde tutarak İsrail’e yakın temas sağlayabilmektedir. Hizbullah ve diğer askeri varlığın kolaylıkla Lübnan ve Suriye’de bulunması için ise ülkelerin bu durumu hazmedebilecek sorunlarla dolu olması gerekiyor.

İran buralara neden silahlı grup gönderdi? İsrail yayılmacılığını sürdürüyordu. Golan Tepeleri dahil bazı önemli mevkileri işgal etme girişiminde bulunmaktaydı. Bu durumda bölgede karşı karşıya gelen ülkeler aslında İran ve İsrail’dir.

İran, ABD’yi de arkasına alarak sertleşen İsrail’e karşı duruşunu her yönde varlık göstererek ispatlamak niyetindedir. Özellikle Donald Trump dönemindeki politikalarla görüldü ki bugün pek çok alanda önemli bir çatışma hali söz konusudur.

Suriye ve Lübnan’da İsrail ile karşı karşıya kalan İran, ABD’nin bölgede etkisinin olduğu diğer bütün ülkelerde de varlığını göstermektedir. Örneğin Yemen sorunu büyük ölçüde buna dayanır. Burada da aynı coğrafi karmaşayı görmekteyiz. Aslında Suudi Arabistan ile İran’ın müşterek kara sınırları yoktur, Basra Körfezi’nde komşudurlar. Ancak İran, Yemen’de bulunarak Suudilerle müşterek sınırmış gibi karşı karşıyadır. İran’ın asıl bu meselesinin gerisindeki düşüncesi ise; ABD, İngiltere ve İsrail’in Suudi Arabistan veya diğer Körfez-Arap Ülkeleri üzerindeki emperyal girişimleri vasıtasıyla bölgedeki enerji merkezlerini ve hatlarını kontrol etmek istemeleridir.

Biz Ortadoğu’ya odaklandığımızdan olsa gerek Hazar’ı ve Hint Okyanusu’nu pek incelemiyoruz. Orada da başka ama benzer yöntemlerle İran bir etki savaşı içindedir. Asıl konu, Hazar’daki hidrokarbonun İran engeliyle karşılaşılmadan İsrail topraklarına, buradan Doğu Akdeniz yolu ile Avrupa’ya taşınmasıdır. Bu yol Rusların Hazar’daki etkisini kırmak için gerekli görülmektedir. İran ve Rus işbirliğinin temelindeki meselelerden biri de budur. Buna karşılık diğerlerinin amacı netleşmektedir. Ancak burada oyuna bir de Çin girmektedir. Ruslar bu kozu devrede tutmaktadır. Halen Hazar bölgesinde Kazakistan ve Türkmenistan topraklarında Çin petrol tesisleri, boru hatları ve nüfuz alanları vardır. Çin-İran yakınlaşması planında konu budur. Aradaki ülkeler ise bu stratejik problemlerin sorunlarıyla ilgilenmektedirler. Yakın zamanda Pakistan ve Afganistan’da alevlenen çatışmaların sebeplerini buralarda aramak mümkündür. Diğer yanda Orta Asya ülkelerinin rejimlerindeki gel-git hareketlerini de bununla beraber okumak gerekir. Rusya ve Çin başka dengeleri görerek bu oyunda İran’a karşı tutumunu gösterecektir. Onların pazarlıkları Ortadoğu’daki ülkelerden biraz farklıdır. Zira Pasifik jeopolitiği bile bununla irtibatlıdır. Bugünlerde Çin’in yeni ortaya attığı yeni İpek Yolu projesi, kendileri açısından aksamadan yürümelidir.

Bu durumda İran doğrudan ABD, İsrail ve İngiltere için rakip, dolaylı olarak Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri ile düşmandır. Düşmanlık konusu ise mezhep temelli bir ayrışmaya dayanır. Her iki rakip taraf bu ayrışmayı körükleyerek kendi varlıklarını meşrulaştırmak istemektedirler.

İran son dönemde bütün bu potansiyeliyle bölgede ABD’nin ilk hedefi oldu ve Ulusal Güvenlik Strateji dokümanında üzerine operasyon yapılması gereken ülke damgası kondu. Yöntem rejimi değiştirmek şeklinde açıklandı. Bir felaket olmaması için de önce nükleer konusunda dizginler çekildi. Bu çatışmanın uzun süreceğini düşünmekteler, burası anlaşılabiliyor.

İran’daki rejimin değiştirilmesi bağlamında çok önemli girişimler var. İran halkı yakın zamanda bunu gayet iyi anladı ve imkanı olanlar şimdiden kendi güvenlik pozisyonlarını alacak arayışlara girdiler. İran rejim kuvvetleri ise hazırlık içindedir. Hem içeride kendine muhalif olanlara fırsat vermemekle ilgileniyorlar, hem de İran’ın sınırı olsa da olmasa da yabancı güçlerle çatışma alanlarında karşı karşıyalar.

Son olarak Komutan Salih’in Netanyahu’ya “yüzme öğren” kabilinden söylediği sözler buna dayanır. Ama şurası açık, konu ne Netanyahu’nun sertliği ne de İranlı generalin İsrail’e parmak sallaması kadar küçük değildir. Doğru okunması gereken pek çok denklem var.

Meselenin seyri göstermektedir ki aslında çok yakın zamanda İran içinde önemli ve büyük bir sorun yaşanabilir. Ama diğer taraftan İran’ın Suriye’den tutun Yemen’e, pek çok bölgedeki silahlı güçleriyle, Ortadoğu’da uzunca süre çatışma yaşatacağı aşikar. Hedef ABD ve özellikle İsrail olur. ABD’yi Basra’dan, Aden’den, Doğu Akdeniz’den ve Hazar’dan uzak tutmak isteyecektir, ama buna fiziken yapabileceği pek yok gibi. Asıl yapabilecekleri İsrail’e yöneliktir. İsrail ise İran’ın askeri potansiyelini mümkün mertebe uzaktan durdurmaya yönelecek, sınırlarında ise çok agresif önlemler alacaktır.

Şimdiden hazır olalım. Suriye meselesi sona yaklaştı mı yaklaşmadı mı açık değil, ama ya bu sorunla beraber ya da bitmeye yakın İran-İsrail sorunu bütünüyle başımızı ağrıtacak görünüyor.

Exit mobile version