Site icon Politik Merkez

Yeni Savunma Doktrini ve Türkiye

Okuyucu

Günümüzde “Vatan Savunması” konusu küresel ölçekteki güvenlik konularıyla, tehditlerle ve ittifaklarla bir arada ele alınır. Savaşmadan kazanmak için her tür kapasite harekete geçirilir. Türkiye savunma konusunda bir ivme kazanmıştır. Bu kapsamda ortaya çıkan tehditlere bağlı bütün konular birlikte ele alınmak zorundadır. Ülkenin gelişmesi hepimizin çıkarınadır, refah ve güvenlik üzerine rekabet etmek, başarmak ve üste çıkmak her türlü mülahazanın üstündedir. Size bu konudaki düşüncelerimi sunuyorum.

Soğuk Savaş zamanında ülke savunması için iki faaliyet alanı vardı. Bunlardan ilki NATO ile ilgiliydi, ikincisi ise Milli olarak ele alınıyordu. Soğuk Savaş bittikten sonra özellikle ABD’nin bölgemizdeki coğrafyada agresif, savaşarak, çatışarak veya çatışmaları derinleştirerek kontrolü ele geçirdiği ve kazanımlarını artırma politikaları dönemine girildi. Bu dönemde Türkiye için PKK terör örgütü daha belirgin tehdit olarak görülmeye başlandı. Bir adım sonrasında 11 Eylül 2001 ile beraber Küresel Radikal Terörle Savaş ilanına bağlı olarak terör konusu daha büyük bir tehdit unsuru oldu. Temel tarif itibariyle küresel terörle mücadeleden sonra Hibrit Savaş dönemine girildi. Bunun içerisinde bilinen hemen bütün savaş ve çatışma yöntemleri ve üstünlük kurma hamleleri yer almaktadır. 

Son noktada Amerika Birleşik Devletleri, Tam Spektrumlu Savaş ve stratejik Akıllı Güç uygulaması ile bugünkü mücadele biçimini geliştirdi. Geliştirdi de duruyor mu? Hayır. Geliştirdikleri kapasite ve yöntemleri anında uygulamaya devam etmektedirler. Hatta değişik ülkelerin ve hükümetlerin iç meselelerine nüfuz ederek kontrol vüsatini sürdürmeleri onlar için bir gerekliliktir.

Buna karşılık, SSCB’nin dağılmasını müteakip, Rusya Federasyonu’ndaki nispeten toparlanma evresinden sonra Türkiye bölgesindeki agresif mücadeleyi kapsayan politikalarıyla hareket etti. Sovyetlerden sonra bir süre toparlanma için zaman kaybı yaşayan Rusya’nın sahaya inmesi, beraberinde ABD ile büyük rekabetini de tetikledi. Elbette bu kapsama Çin’i de eklemek gerekir.

Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü, 2020 yılından itibaren, esasen NATO 2030 vizyonunda yazdığı şekilde, küresel bir misyona evrildi. Kuzey Kutbu, Siber-Uzay ve Çin’in ilerleyişine karşı tedbir üretmek gibi konular sorumluluk ve ilgi alanı içindeydi. Bugünkü durumu, 2022 itibariyle işaret edeyim, NATO, teknolojik araştırmalar bahsinde de kendine bir misyon hedefi aldı.

Dördüncü Sanayi Devrimi bakış açılarını, savunma politikalarını, teknolojik savunma silah ve gereçlerini, çatışma veya rekabet koşullarını, velhasıl bütünüyle savunma konusuna karşılık gelen ekosistemi bütünüyle değiştirdi.

Gelinen bu safhada, Vatan Savunması konusunda, küresel sorumluluk ve ilgi alanında, politik, teknolojik ve ekonomik üstünlük dahil, Milli Güç unsurlarının tamamıyla, her türlü caydırıcı kapasiteyle beraber değerlendirilmesi, bir mecburiyet haline geldi. 

Savunma politikası, en az 20 yıllık planı sorumluluk ve ilgi alanında eksiksiz uygulamak demektir. Hatta uzun vadeli olarak 50-80 yıllık vizyon ve konsept çalışmaları içinde olunmasını şart koşar. Bugünkü durumda, Hibrit Savaş, Tam Spektrumlu Savaş ve stratejik Akıllı Güç yöntemleri gereği, Milli Gücü sürekli aktif tutmak, her bir unsuru üstünlük mücadelesinde sahaya sürmek gerekliliğini doğurdu. Yaklaşık 2035-2050 yılları arasından itibaren ise savaşın yöntemi yeni bir Orta Çağ çağrışımına dönük gelişecektir. Buna Neomedieval Savaş denmektedir. Vatan Savunması Neomedieval Savaş ortamına göre hazırlanmadı ise buradan sağlam bir beka algısı üretilemez.

Bu itibarla, Vatan Savunması konusuna ne konvansiyonel ne de terörle mücadele açılarıyla bakılır. Hedef 2050’ler itibariyle kapasite artırımını ve yöntemsel karakteri geliştirmeyi öngörmelidir.

Vatan Savunması içinde Savunma Sanayii alt konusu başlı başına bir gerekliliktir, egemenlik meselesidir, ama hepsini kapsar mahiyette bir kalkınma, rekabet ve üstünlük mücadelesi unsurudur. 

Bugün Türkiye her geçen gün artış gösteren Savunma Sanayi projeleriyle esasında günümüzün tehditlerine göre en büyük cevap niteliği taşımaktadır. Savunma Sanayii, diğerlerini desteklemenin yanı sıra, başlı başına bir güç unsurudur. Savunma Sanayii, barıştayken süren küresel ve bölgesel çaptaki büyük mücadele atmosferinde önemli bir caydırıcı güç unsurudur. Sürekli ve çeşitli silah ve mühimmat üretmek demek depoları doldurmak veya zaman zaman bunları sarf etmek amacıyla kriz yaratmak anlamına gelmez. Bilakis, Vatan Savunması dahilinde hem refah hem de güvenlik gereği caydırıcı olmak anlamına gelir.

Neyi caydıracağız? Örneğin ABD ve Rusya, Türkiye’nin sorumluluk alanındaki Karadeniz’de, Akdeniz’de, Orta Doğu’da, Balkanlar’da, Hazar’da rekabet halindedir. Bunların kendi yöntemleriyle sürdürdükleri planları ve hedefleri vardır. Çatışma, çatıştırma ve istikrarsızlaştırma, bölme ve parçalama gibi sonuçları ve doğuran agresif yöntemleri, bölgeyi büyük ölçüde çok zor şartlara itmiştir. İşte Ukrayna’da, Libya’da, Suriye’de, vs. süren savaşlar… Eğer bu atmosferde caydırıcı olmak istiyorsanız Vatan Savunması planınız buna göre olmak zorundadır. ABD veya Rusya ile mücadele etmek veya birinin diğerine yüklenirken ortaya çıkan o kaotik şartlardan hasar almadan çıkabilmek için, elinizdeki belli bir gücün varlığıyla görünür olmak zorundasınızdır. Rusya veya ABD ne dost ne de düşmandır, ancak rekabet koşulları çok boyutlu, eksenli, katmanlı bir haldedir, buna göre refah ve güvenlik artırımında istikrarlı bir ivmeyi korumak gerekir.

Bu zorunlulukları sorumluluk alanı itibariyle örnekledim. Bu kadarla kalınırsa olmaz! Vatan Savunması küreseldir, ilgilenilen alanlar Milli Güç unsurlarının tamamına şamildir ve sürekli dinamiklik ister. Vatan Savunması için gerekli olan, en uzak coğrafyadan başlayarak sıralayalım, eğer Siber-Uzay, Kutup Bölgeleri, Okyanuslar, bütün Kıtalar bağlamında planlanmadı ise rekabet koşullarının niteliği gereği eninde sonunda kaybetmeye mahkumsunuzdur. 

Vatan Savunması için teknoloji konusu en önlere geçen bir alandır. İşte ABD ve NATO pratiği, işte çatışma biçimleri ve silah sistemleri… Benim burada işaret edeceğim askeri teknolojik bakımdan şart olan gelişme alanlarını sıralamak olacaktır. Bunlar: 1) Bilgi Sistemleri ve Ağları için Siber ve Elektronik/Dijital Savaşın Geliştirilmesi; 2) Biyoteknoloji; 3) Karar Destek Sistem ve Teknolojileri; 4) Yönlendirilmiş Enerji; 5) Hipersonik Sistemler; 6) Bilgi ve Algı Manipülasyon Teknolojileri; 7) Kuantum Bilgi ve Gönderme Sistemleri; 8) Robotik ve Yarı-Otonom Sistemler

Devlet ve kurumlarımız çalışmaktadır, bunun aksi asla düşünülemez. Görevi veya ilgisi bakımından Savunma Politikaları hakkında kapsamlı çalışmalar içinde olanlar bir yana, vatandaşların kendi imkanlarıyla katkı sunmaya çaba göstermeleri de Vatan Borcu anlayışıyla sürdürülmektedir. Mühendisten, öğretmenden, hukukçudan, sağlık çalışanından, bankacısından, çiftçiden, sınır karakolundaki askere kadar… Burada püf noktası şudur; bir defada en mükemmeli üretiyor olmak esastır. İklim Krizi gibi önümüzde çok önemli bir sorunlu döneme girdiğimiz akıllardan çıkarılmamalıdır. İşte bu noktada gerekli olanı planlı, eksiksiz, zamanında, bir defada sonuç alarak mükemmel biçimde üretmek hedeftir. Bu soylu Millet içinde herkes aynı yaklaşım içerisindedir. Bu tür hayati konular asla bir iç politika malzemesi olamaz.

Ülkenin gelişmesi hepimizin çıkarınadır, refah ve güvenlik üzerine rekabet etmek, başarmak ve üste çıkmak her türlü mülahazanın üstündedir.

Doktrindeki yenilikler:

Exit mobile version