Site icon Politik Merkez

Şarlman’dan Geleceğe

sarlmandan-gelecege

Şarlman’dan Geleceğe

Okuyucu

Dünya kültürü denilen şey baskın Batı kültürünün içinden çıkmadır. Geleceğin resmedildiği her türlü projeksiyon da buna dönük hazırlanmaktadır. Şöyle bir düşüncem var: “Gelecekte liberal küresel tek devlette federal mikro yönetimler mega kentlerden yönetilecekler.” Ama buraya nasıl geldik, çok kısa anlatmamı ister misiniz?

Kutsal Roma Cermen İmparatoru Şarlman’ın (742-814) ilk somut Avrupa düşüncesini gerçekleştirdikten çok geçmeden bugün dünya birliğini konuşur olduk. Avrupa hem kendi içinde hem de başka kıtalarda savaşarak bir arayış içine girdi. Örneğin Haçlı Savaşları (1095-1270) olarak bilinen süreçle Avrupa Orta Doğu’da bir kan dökme mücadelesi başlattı. Dini sebepler ortaya atıldı. Orta Çağ sanki tüm dünyanın veba ile savaşı haline gelmişti. Ama Avrupa Aydınlanmayı bir reaksiyon olarak gerçekleştirebildi. Bu reaksiyon büyük ölçüde Kilise-Feodalite-Şövalye birlikteliğine karşı oldu. Sömürgecilik dönemi emperyalizmin tüm dünyaya başka bir salgın hastalık gibi yayılması dönemidir. İnsanlığın içine işleyen çok konusu vardır. Hatta bugün yaşanan döneme “yeni sömürgecilik dönemi” diyenler dahi vardır.

Arjantinli Yazar Jorge Luis Borge’in bir sözü var:

Sadece pasifizm yeterli değildir. Savaş, zahitçe ve öldürücü büyülerle insanların aklını çelen kadim bir tutkudur. Savaşı ortadan kaldırmak için onun karşısına başka bir tutku konmalıdır. Belki de kendini bütün ülkelerin mirasçısı ve ardılı olarak gören ‘iyi Avrupalı’ tutkusu; Leibnitz, Voltaire, Geothe, Arnold, Renan, Shaw, Russel, Unamuno, T. S. Eliot gibi Avrupa’da sırf Alman ya da İrlandalı bolluğu var; eksik olan şeyse Avrupalılar.

Lev Tolstoy’un “Savaş ve Barış” adlı eseri 1869’da basıldı. Dünya artık savaşı ve barışı kültür edinmişe benziyordu.

Aklıma başka bir husus geldi bu sözleri değiştirmek istedim. Şöyle:

Sadece pasifizm yeterli değildir. Savaş, zahitçe ve öldürücü büyülerle kardeşlerin aklını çelen kadim bir tutku gibi görülür. Savaşı ortadan kaldırmak için onun karşısına başka bir tutku konmalıdır. Belki de kendini bütün ülkelerin mirasçısı ve ardılı olarak gören ‘iyi dünyalı’ tutkusu; Hegel, Keynes, Friedman, Hayek, Mill, Schumpeter, Weber, Smith, Mankiw, Marshall, Greenspan, Marks, Engels, Machivelli, Nietzsche gibi dünyada sırf Amerikalı ya da Avrupalı bolluğu var; eksik olan şeyse dünyalılar.

Avrupa kendi savaşını sona erdirmek için önce Avrupalı olmayı ve bu yapısıyla barışı değil, kansız bile olsa başka bir kavgayı başlatmış oldu. Gözardı edilen şey ise “dünyalı” olma fikriydi. Sanki zor olan şey bu idi…

İnsanın dünyalı olmayı kabul etmesi acaba bir başka gezegenden saldırı olduğunda mı gerçekleşecek? Bu cepheden bakılırsa Borge’in eleştirisi, savaşı başka üslupla ifade etmek anlamı taşımaktadır. Savaş, şekli değişse bile devam etmektedir. Barıştan ve tüm dünya sathında insanca yaşama idealinden söz eden yoktur.

Burada bir menfaat birliği ifadesi bulunmaktadır. Menfaat birliğinin genişlemesine duyulan ihtiyacı açıklayan gerek bilim adamı, gerekse politikacı çok insan vardır. “İnsanlık adına…” diye ifade edilen ve hatta Birleşmiş Milletler’de bile kürsüye çıkıp atılan çok nutuk vardır. Peki, değişen ne var? Anlaşıldı, herhalde tek çare uzaydan bir saldırının olması!

Tarih bize çok şey anlatıyor. Batı’nın birlik ve güç oluşturabilmesinin bedelini bütün insanlığa ödettiği bir tarihsel süreç yaşadık. Uzaylı saldırısı da bir film konusu olmaktan öte gitmeyecekse, gerçek olan şu; oluşturulan menfaat birliğinin korumasını tüm insanlık olarak üstlenmek!

Yaşanan sürecin adını şimdiden koymamızda yarara var kanısındayım. Gelecekte liberal küresel tek devlette federal mikro yönetimler mega kentlerden yönetilecekler.

Hazır mısınız? Ben razı değilim ama gidiş bu…

Exit mobile version