Site icon Politik Merkez

Takdir Hatasının Toplumsal Boyutu

takdir-hatasinin-toplumsal-boyutu

Takdir Hatasının Toplumsal Boyutu

Okuyucu

Etrafımızdakilere nasıl tepki veriyoruz? Ya çok abartarak değer veriyor, ya da görmezden gelerek hiçe sayıyoruz, öyle mi? Abartma veya yok sayma şeklindeki iki uç arasındayız. Ortasını, normalini ve hatta daha ileriye gidelim, olması gerekeni, en ideal noktasını bulamıyor muyuz? Takdir etmedeki tutumumuz nedir? Bu bir eksiklik ise sonuçları ne olur? Bu soruların cevaplarını inceleyeceğiz.

Eğer başta çocuklar olmak üzere, ilişki içinde olduklarımıza gerekli tepkiyi vermez isek kendimizi sağlıksız bir toplum içinde yaşamaya mahkum etmiş oluruz. Çok önemli! Bu söylediğim konu eğitimle herkese ailede ve okullarda bilinçle verilir ise, doğru veya olması gereken davranış türü toplumsal hafızada yer edecek ve yerleşecektir. Sonucunda “olumlu” toplum yaratma konusunda önemli bir adım atılmış olunacaktır.

Davranıştaki eksikliğin esas düğümlendiği yerler nereleridir? Örneğin, teşekkür etmek, aferin demek… Eğer haketmediği halde, sıradan ve zaten yapması gereken işler için, “teşvik ediyorum” bahanesine sığınmak da dahil, gereksiz bir tepki verilir ise, doğruyu bulamayan, normal davranışı seçemeyen bir nesle sahip oluruz. Ayrıca, “zaten yapabiliyor muşum, bu kadarı da yeterliymiş…” gibi anlayışları geliştiren bireyden daha fazlasını beklemek bile mümkün olmaz hale gelir.

Aradaki farka en iyi örneği dünyaca ünlü ekonomist Joseph Stiglitz’in annesi Bayan Charlotte veriyor. Farkı inceleyelim. Şöyle açıklıyor: “Çocuğa yemek vermem gerekirken geciktiğimde ona yaklaşır ve bekleme sabrı gösterdiğin için teşekkür ederim, derim. Ama dersine çalıştı, yatağını topladı diye aferin sana, demem.”

Yakınlarımdan biri için bu değerlendirmeyi yapmıştım. Evladı koca bir arsız, sorumsuz ve bencil olan anneye kendimi tutamayıp; “Siz çocuğunuza iyi ve kötüyü ne zaman söyleceksiniz? Her yaptığını hoş karşılıyorsunuz? Olmaz ki!” demiştim. Anlaşamadık, anne ve çocuk aynı halde…

Bir de işin yeni sorunlarla gelişimi var: Teknoloji ve beslenme! Eğer beslenmede “ye benim kuzucuğum, aferin…” diyerek sürekli gereksiz gıdaları çocuğa yüklersek, sonunda sağlıksız bir toplum elde ederiz. Sağlıksızlık hem bedensel hem de iç dünya ile ilgilidir. Bedeli ağır olur.

Başka bir yazımda üzerinde yeterince durmuştum; “aile medya planı” yapılması konusu. Dijital teknoloji ile birlikte çocukların önüne koyduğumuz ve kullanmasına izin verdiğimiz gereçleri inceleyin. Eğer plansızsanız işler yanlış yürüyecektir. Çok görürsünüz, “aferin bebeğime” denen bir çok yanlış: Çocuk, akıllı telefonla konuşuyor, sanal oyun oynuyor, elinden tablet bilgisayar düşmüyor, televizyonu kendini kaptırmış sürekli izliyor… Hiç de takdirlik bir olay yok! Hatta önemli bir sorun daha var, içki sigara gibi, kötü bir bağımlılık! Bu onun kişiliğinin olumsuz gelişimine kaldıramayacağı yükte bir etkidir.

Ne dersiniz? Olumlu bir ebeveyn veya işveren görüntüsü vermek için acaba sadece kendimizi mi beğendirmeye çalışıyoruz, yoksa gerçekçi ve normal mi davranıyoruz?

Düşünün ki, etrafımızdakileri “aferin, bravo, maşallah arsızı” yapıveriyoruz!

İyi niyet göstermedeki dengesiz bu tavrın, adamsendeci bir yanı olduğunu sakın gözardı etmeyelim. Eğer “bir şey olmaz, içimden bu geldi…” dersek, yaşamın o kesiti birey için yanlış başlamış olur ve sorun büyür gider.

Dikkatli davranmak, konsantre olmak, ölçü bilmek, hakkı teslim etmek, doğruyu ifade etmek varken, görmezden gelmek, savurgan davranmak, işten anlamayan olmak gibi bir durum ortaya çıkar. Düşünebiliyor musunuz, bakın etrafınıza en büyük problemler neler? Hak, adalet, değer, değersizleştirme, kimlik, olgun olamama, sinir, stres, karmaşa, yanlış bilgiyle doğrusunu ayıt edememe…

Dikkatsiz olmanın, görmezden gelmenin değişik bir yanı da bir nevi bireyi aşağılama halidir. Bireyin övgü beklemesi, görülmek istemesi, takdir edilmesi, yemek içmek gibi önemlidir, değil mi?

Bu işin özü hastaya normal dozda ilaç vermekle açıklanabilir. İlacı normalden çok verip vücuda zarar vermemek gerekir. Tersi şekilde, ilacı hiç vermemek suretiyle hastalığın gelişimine çare olamamak da doğru değildir. Biraz önce ifade ettiğimiz gibi; takdir etmeyi abartmak, hastaya ilacı fazla dozda içirmek, yarar beklerken vücuda zarar vermektir. Eğer bireyi yaptığından dolayı görmezden gelirsek de hastaya tedavi için gerekli ilacı vermeyen oluruz.

Bu durumda ise birey için itilmişlik ve dışlanmıştık meydana gelir. Aidiyet duygusu oluşmaz. Tepkili bir nesil ortaya çıkar. Kendini ispat için her an bir fırsat arar. Kendini gösterme türleri pozitif ise şanslısınız. Ama çoğunlukla negatif geri beslemeler alınır. Toplum bu olumsuzluklarla suratı asık, kaşları çatık, gergin, sürekli patlamaya hazır bomba gibi olur.

Şimdi bakın etrafınıza ne görüyorsunuz? “Sorunları bir çoğu dış etkenlerde,” diyenler çıkabilir. “Doğal afet, ekonomik kriz oldu, babam işsiz kaldı…” gibi. Ama elimizde olan bir davranış şekli var ki, bu bedelsiz, iç dünyanın gücüyle ve bilinçle sağlanabilir. Hatta ifade ettiğim gibi, bu konuya aile ve ana sınıfı döneminden başlayarak tüm eğitim hayatında özen gösterilirse, topluma önemli bir olumluluk aşısı verilmiş olur. Politikada, hukukta, sosyal yaşamda, ticarette, aklınıza ne geliyorsa, her alanda yaşam şekli olumlu gelişir, dengeler oturur, huzur ve güvenlik sağlanır.

Bildiğimiz gibi, yaşam çok ciddi. Sorumluluk her yerde ve her aşamada gerekli. Ciddiyetsiz her adım daha sonraki adımların da yanlışı oluyor. Sonra insanlar derdimiz oluyor… Olacak da kendi elimizle yarattığımız yanlışlarla işin tadı kaçıyor. İşte bunlardan bir sebep de çok basit gördüğümüz “takdir” konusuydu.

Takdir sizin!

Exit mobile version