Değişimin kavramlara etkisi nedir? Akıl, bilgi ve enformasyonun farkları nelerdir? Bilim ve teknoloji geliştikçe insan aklı da gelişmekte midir? İnsan akılını nasıl karıştırır? Bilgisayardan uzak durmak mümkün mü? Eğer değilse çalışma tarzı ve içindekiler üzerine biraz düşünmek gerekir. Bilgisayar kültürü bile kavramların anlamına hükmeder
DevamıBu kadar duygusallık fazla! (Duygu kelimesinin tam olarak neleri kapsadığını bile yeterince irdeleyemeyenlere bunu anlatmak elbette zor olacak ama maalesef konu bu. Kusura bakmasınlar!) Duygu yok değil var, ama “Bu kadarı fazla!” diyorum. Okumayı buna göre yapmanızı bekliyorum. Çünkü akıl, denklem, güç, istihbarat ve hepsiyle “muktedir” olmayı bu şekilde işleme imkanım olacak. Başka söyleyecek şey bulamıyorum. Bireyin veya bir topluluğun kendini o zannettiği şey olup olmadığına karar verebilmesi için doğru bir prizmadan bakması şart. Bu akılla tarif edilecek bir konu. Duygular elbette önemli ama baskın ise yanıltıcı. Tek başına duygular özel ve başka bir dünya tarifi. Eğer duygular yaşamda gerçeklerle dengelenemezse ve
DevamıBugünlerde sürüp giden etik çerçeveli tartışma çevre, insan, savaş, devlet ve politika alanlarında ele alınıyor. Başka ne beklenir ki? Bence ilgi çeken kısmı konulara yeni aşina olan sosyal medya kullanıcılarıyla ilgi. Ama olsun, ne de olsa konu belirli düzeylerde ele alınınca hem daha dikkat çekici oluyor hem de daha ikna edici. Bu bağlamda güncel örnekler Soğuk Savaş’ı anımsatırcasına Kuzey Kore gibi diktatörlükle yönetilen ülkeler veya nükleer silah denemeleri ele alınarak yapılıyor. Varılmak istenen çözüm ise küreselleşmenin yöntemsel açıdan kurallarını belirginleştirmesi şeklindedir. Bu tür tartışmalar devam edeceğe benziyor. Oysa ifade ettiğim gibi Soğuk Savaş sonlanınca bu tür tartışmaların da bittiğini düşünmekteydim.
DevamıBazı kesimlerin aklı hâlâ karışık herhalde. Tartışmaya açık konular ve asla tartışılmaması gereken konular var ve hatta herşeyin zamanı ve zemini var, yeterince ayrım yapılamıyor mu? Aklı karışıklar tartışılmayacakları da önlerinde tutuyorlar, acaba kendilerini mi öne çıkarma peşindeler? Millet olmak ne demek? En basit ifadesiyle millet, biz demektir. Peki, biz olmak nasıl mümkün olabilir? Biz olmak aynı çatı altında olmakla başlar, hani nasıl bir ev boşken sevgi-saygıyla ve anlaşmayla doldurulur, orada bir özellik ve mahremiyet ihdas edilir, sonra çocuklar doğar, yani gelecek, tıpkı böyle, aile olunur, bireylerin tümü birbiriyle canla kanla bağlıdır, güven, inanç ve dayanışma gibi temel bağlarla geliştirilir,
DevamıEvrende gelişme, bir başka deyişle evrim sürüyor. Yıldızlar sönüyor, yenileri meydana geliyor. İnsanın öyküsü milyarlarca yıl ile açıklanabilecek halde. Son geldiği noktada ise üstün insanın öyküsü yaklaşık 50-100 bin yıl gibi bir süre ile açıklanabiliyor. Yaklaşık 10 bin yıl önce Tarım Çağı’na giren üstün insan bugün kendi kabına sığmıyor, başka yaşanacak yerler peşinde. Genetik çalışmaları devam ediyor. Sentetik kan ve doku imal etme aşamasında. Yapay zeka pazara çıktı çıkacak. Devasa değişimin bizlere söylediklerini dikkate almak gerekir. Çünkü devasa gelişmeyi göz ardı etmek demek, kör olmakla özdeştir. Belki bu gibi gelişmeleri tartıştıkça başka önemli yollara da ulaşabilme imkanı oluyor. Bu imkanı
DevamıKonuşunca yeterince anlaşabileceğimizi zannediyoruz. Ama toplum genelinde büyük bir anlaşma sorunu yaşıyoruz. Dil, anlamak, kavramak, emin olmak, güvenmek için anlaşma sürecinin proseslerinin tamamlanması şarttır. Salt konuşmak, ses çıkarmak, sembolleşmek yeterli değildir. Yeterince anlaşmak için önce bilmek ve sonra karşı tarafa yeterince hazmetme süresi vermek gerekir. Çünkü istemli veya istemsiz çok proses yürür; bilmek gerekir. Biz ne yapıyoruz? Çok aceleciyiz ve geçip gidiyoruz; aman dikkat: İnsanız, bir milletiz, kültürümüz de var, sakın bozmayalım, yobazlaşmayalım! Elbette konu felsefi değerde ve biraz da teknik konudur. Ben bu konuyu Muttakilik sitemde “Dilin Kökeninden Posthegemonik Atmosfere İnsan Etkileşimi” başlığıyla yayımladım. Ama gerçekten önemli gördüğüm için
DevamıYazıma yaşadığım bir öykü ile başlayayım. Sonra dertleşir miyiz, derlenir miyiz, bakarız!.. Amerika’ya, Colorado Springs’e bir iş için gitmiştim. Havaalanında grubumla indik ve karşılayan şirket yöneticisi ile kapı önünde buluştuk. Aracı beklerken iki kişi yanımıza yanaştı ve Türkçe hitap ederek dünyanın diğer tarafında beni bir hayli şaşırttı. Türkiye’de bir üniversite görevliymişler, unvanları var. Sorgu sual ettiler, sözü bir yere getirdiler, bir hayli uzak olan şehir merkezine kendilerini bırakıp bırakamayacağımı sordular. Karşılayan Amerikalıya, bilim insanı olduklarını söyleyemedim, lafı dolandırıp danıştım, “Bu arkadaşları tanımıyoruz, burada karşımıza çıktılar, şehri bilmiyorlar, yurtdışı trafik tecrübeleri yok, araç kiralamak istemiyorlar, bizden yardım istediler, bunlar da Türk
DevamıAnlaşılan şu dil sorununu çözemedikçe başka sorunları da çözemeyeceğiz… Yine ihanet, hainlik ve hıyanet sözcüklerinin havada uçuştuğu bir döneme girdik. Bu yazı reel politika ile uğraşanlara bir ders olsun! Yanlış bir şeye sebep olmamak için sözlüğe baktım, hıyanet; kutsal şeylere el uzatmak, kötülük etmek, karşı davranmak, hainlik ve ihanet; güveni kötüye kullanmak, aldatmak, vefasızlık, demek oluyor. Kutsal, yaşamda en değerli görülen ve uğruna can bile verilebilecek olan ne var ki bizler buna dair çok titiz oluyoruz? Vatan, millet, ülkü, eş, evlat, bayrak, din, peygamber… Sözlükler uygulamayı olması gereken netlikte ifade edemeyebilir. Hainlik konusunda en son söyleyeceğimi başta söyleyeyim, fikrim net
DevamıGiriş Bu herkese kolay gelen konuyu işlemek için olgunlaşmam gerektiğini düşünmüşümdür. Çünkü Kur’an, insan ve yaşam bağlamında en önemli vurgusunu “ahlak” kavramına dayandırmıştır. Hz. Muhammed (SAS) de bunun paralelinde, güzel ahlakı geliştirmeye çaba sarf etmiştir. Benim bunu yeterince anlamadan açıklamam elbette büyük bir sorumsuzluk olurdu. Ayrıca bu tür kavramları çok kolay bilebilseydik, daha az hata yapardık herhalde… Bugün Müslümanlar içinde ahlak tanımı “helal-haram” kolaycılığıyla açıklanmaktadır. Bu yaklaşım kesinlikle ahlakı ve dahi dini, İslam’ı, Hz. Peygamber’in (SAS) yaşamını yanlış okumakla özdeştir. Eğer ahlak konusu belli bir doğru ile açıklanamıyor ise Kur’an ahlakı ve Müslüman’ı yaşama dahil olamıyor, konu bu denli önemlidir.
Devamı