Site icon Politik Merkez

Dış Politik Yaklaşımın Ruhu

dis-politik-yaklasimin-ruhu

Dış Politik Yaklaşımın Ruhu

Okuyucu

Amerika ile nasıl başedilir? Avrupa ile ortak bir yol üzerinde nasıl anlaşmaya gidilebilir? Rusya veya Çin ile politik alanda yeni ve kalıcı neler yapılabilir? Asıl sorular bunlar olacak. Bu soruları gerçekçi bir ruhla ve politikanın gerekleriyle cevaplamak söz konusudur. Örneğin, “Amerika ile başetmenin yolu, insani değerlerle ve geleceğe dönük yaklaşımların isabetliliğiyle mümkün olur,” diyorsak, bundan önce ve sonra neler göz önüne alınmalı, iyi bilmemiz gerekiyor. Diğerleri için de benzer türden düşünmek gerekmektedir. Amerika ile sorunlar büyüyor. Daha dün Trump yine olumsuz sözler sarf etti. Yakın zamanda Avrupa ile temaslar bir kez daha artacak, en azından bu sürece iyi hazırlanmak gerekmektedir. Diğer yandan BRICS ölçeğinde bazı gelişmeler olabilir.

Tartışılan bir konu da günümüzde dünyanın çok boyutlu ilişkileri kabul ettiğidir. Ancak burada temel bir hataya düşülmemelidir. Kim olursa olsun, her iş için çalışılacak sınırlar çok iyi belirlenmiş olmalıdır. Her şartta insanlığın ortak değerleriyle özdeşleşen çözümler dengeli biçimde gözetilmiş olmalıdır.

Örnek olarak uzun zamandır partnerimiz olan Amerika’yı ele alalım. Esasında Amerika’yı hasım gören yok; dün olmadı, bugün de söz konusu değil. Üstelik dost olmayı önemsemekteyiz; sadece Amerika’yı da değil, her ülkeyi. Amerika da Türkiye’nin kendine nasıl baktığını bilmiyor değil. Fakat geçmişteki deneyimlerinden dolayı bir önyargısı var. “Ben Türkleri tanıyorum, söylerim yaparlar,” diyor. İşte konu bu, bugün Türkiye’nin “kolay lokma” gibi görülmemesi için çok iyi çalışılması gerekiyor. Bu bize düşen bir görev. Kendimizi anlatamazsak olmaz. Buradaki mesele, onların anlayacağı dilden konuşmak, bildikleri usullerle izahta bulunmaktır, kapıları kapatmamaktır. Avrupa da benzer bakış açılarına sahip.

Kendimizle alakalı gereken her şeyin yapıldığı iddia edilebilir. Örneğin, “Lobi faaliyetleri için şu kadar bütçe harcaması var,” da denebilir. Bence bu konuları bir kenara koymayalım, ama faaliyetlerin içini bir daha gözden geçirelim, etkinlik ve sonuç alma başka bir konudur.

“Türkiye bugün her ne yapsa olmaz!” düşüncesi yanlıştır. Neler söyleniyor? “ABD Türkiye’yi kendi değiştireceği bir şekle uydurmaya çalışıyor, İsrail’in güvenliğini daha çok önemsiyor…” O böyle şeyleri isteyebilir. Türkiye’yi Suudi Arabistan gibi yönetmek de isteyebilir. Bunlar onun düşüncesidir. Avrupalı da Türkiye’yi temel meseleler üzerinden eleştirebilir. Ama özellikle muhafazakar Avrupalılar Türkiye’yi kendi kulübünde oturtmamak için çaba sarf edebilir. Yine de dünya dönüyor, ihtiyaçlar değişiyor, öyle değil mi? Herkesin bir esneme ölçütü var.

Eğer Türkiye kendince belirlediği ideolojik bir iddiayı etrafına neşretmeyi düşünüyorsa sorun olacaktır. Uluslararası politik tercihlerde bir ideolojik yaklaşım sergiliyorsa eli zayıflayacaktır. Bu şartta insanlık boyutundaki iddialarını Türkiye kendi kendine çürütmüş olur. Hatta karşısındaki ideolojileri tahrik eder, çeşitli saldırılarına maruz kalır. Şunu unutmayalım; meseleler üzerinde değişmeyecek ölçülerde haklı olmak başka bir şeydir, bir taraf olarak ortaya çıkmak başka bir şeydir. Dolayısıyla bugünün söylemlerinde ideolojiler değil, kapsayıcı değerler kazançlı çıkar. Demek ki önce kendi bakış açımızı gözden geçirmekle başlamamız gerekiyor.

Tüm başarılı operasyonlar öngörü ve vizyonla alakalıdır, buradaki eksiklik asla kabul edilemez. “Karşımızdaki ne yapmak istiyor,” sorusuna isabetli bir cevap verilebiliyor ise yapılacak iş şu; küresel ölçekte bir kampanya yapmak gerekiyor. Bir, her ne ise o mevcut sorunlu dosyalar, uluslararası kurumların incelebileceği türden açık yerlere konmalıdır. Dosyaların içi sağlam olmalıdır, değilse hiç ortaya sürülmemelidir. İki, insanlıkla ilgili kritikler ve çözümler her boyutta ve olumlu sonuç alınabilecek üslupta işlenmelidir. Bunları yapabilmek için, “sen önce ev ödevini yap,” sataşmasını boşa çıkaracak türden, kendi içimizde olan ama dışarıdan gözlenebilen bütün konulara çözüm getirmemiz gerekmektedir. Esasen kendi insanımıza biçtiğimiz üstün değerler ve standartlar önemlidir, başkaları önce bunu göreceklerdir. “Değerimin karşılığı biliniyor, bana uygulanan sisteme güvenim tam!” diyen bir toplum olabilmek önemlidir. Üç, politik-stratejik duruşu değiştirmemek, “biz buyuz” düşüncesini savunmak gerekir. Bunu yapabilmek için ise uluslararası gözlemcilerin Türkiye’ye politik tutum olarak tamamen güven duyması gerekmektedir. Şüphe yaratabilecek adımlar atılmamalıdır. Öyleyse Türkiye’nin küresel çaplı bir jeopolitik deklarasyonu ve stratejik önerisi olmalıdır, bu doküman haline getirilmelidir, meclisinden onaylanmalıdır ve çok iyi bir programla tüm dünyaya neşredilmelidir. Amerikalı basın veya senatör de bunu elinde tutmalı, Uzakdoğulu akademisyen de.

Kolaycı bir bakış açısına sahip değilim. Titizlik çok önemlidir. Ama şurası açık, bu bir mücadeledir. Taraflar çıkarları doğrultusunda birbirlerini zorlarlar, bir karar noktasında dururlar ve o nokta sabitlenir, bir sonraki düzenin referansı olur. Bizlerin karşı tarafı güçlü bir şeklide karar noktasına doğru zorlamamız için çok akılcı olmamız, ama mümkün mertebe çoğunluğu kapsayan politikalarla duruş göstermemiz gerekiyor. Son sözüm de şu, kendi kendimize eksikler varsa, birbirimiz görmüyorsak, dışarısı bunu mutlaka kullanır.

Exit mobile version