Site icon Politik Merkez

Kıbrıs’ta Durum Özeti ve Çipras’ın Son Oyunu

Okuyucu

Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, Türkiye’nin Kıbrıs Adası açıklarındaki doğal gaz arama çalışmalarına ilişkin, Avrupa Birliği’nden (AB) yaptırım talebinde bulunacaklarını söyledi. Daha önce Yunanistan-Türkiye ilişkilerinin tarihsel arka planını ve Doğu Akdeniz konularını ayrıntılı biçimde ele almıştık. ABD’nin Doğu Akdeniz kanun tasarısını da açıklamıştık Hatta konuyu sadece Güney Kıbrıs ve Yunanistan olarak değil, İsrail’in politikaları cephesinden de incelemiştik. Konunun önemli noktalarını ele alalım. Anlaşılmayan bir nokta kalmayacak!

Rumlara İsrail örnek oldu, akıl verdi.

Bilindiği gibi İsrail 2009’dan itibaren politikalarda değişime gitti. Çünkü Doğu Akdeniz’de Doğalgaz buldu. Bu politikasındaki değişimde uluslararası bütün kuralları çiğnedi, alınan kararlara uymadı, daha fazla sertleşti, kıyı şeridindeki ülkelere ve Filistin halkına karşı belli yöntemleri uygulamaya aldı, her defasında zamana oynayan bir tavrı sergiledi, Arapları birbirine düşürdü, mezhep savaşını kızıştırdı, ülkelerin iç işlerine müdahale etmeye başladı… Burada anlaşılan konu şöyle, İsrail böyle yaptığı halde kendisine yönelik herhangi bir yaptırım uygulayan olmadığını gördü ve daha da şımardı.

Bu tarihlerden itibaren İsrail Hava Kuvvetleri Yunanistan ile tatbikatlar yaptı, Kıbrıs Rum kesiminin silah sistemlerini çalıştırdı. Yunanistan ve Rumlarla ilişkisi giderek derinleşti. Sonra onlara akıl vermeye başladı. Nedir? “Benim gibi yapın ve siz de kazanın,” dedi. Bu tarihten sonra Rumların tutumu tıpkı İsrail’inki gibi oldu. Sorunları zamana yaymaya başladı, alınan kararları uygulamadı, şirketlerle anlaşmaya gitmeye başladı, Ada’yı Batı dünyasının kullanımına açacak öneriler geliştirdi.

Avrupa Birliği (AB) sorunlara rağmen Rumları bünyesine aldı.

İsrail’in ve Rumların bu tür “oldubitti” içeren politikaları ve üye Yunanistan’ın önerisiyle AB yeni bir proje geliştirdi. Birleşmiş Milletler (BM) “iki kesimli birleşik Kıbrıs” modeli ile ilgili çalışmalarını sürdürüyordu. Hatta Güney ve Kuzey Kıbrıs’ta bu modelin plebisiti bile yapıldı. Her kuralı çiğneyen Rumların durumu ortada duruyorken AB, “Nasıl olsa BM iki kesimli birleşik Kıbrıs’ı onaylayacak,” diyerek bir aldatmaya girdi. Ancak imza atacak olan muhatabı Kıbrıs Cumhuriyeti politikacıları idi. Böylece Rumlar da AB’ye alındı. Bu süreçte Kuzey Kıbrıs halkı, Türkiye ve BM yetkilileri, AB tarafından resmen aldatılmıştır, ama önemlisi uluslararası hukuk çiğnenmiştir, bu bir yöntem olmuştur.

Garantör ülke İngiltere’nin Ada’da başından beri askeri üsleri vardır. Suriye’deki IŞİD ile mücadele kapsamında Fransa Rumlardan askeri üs talep etmiş ve bu kabul edilmiştir. Ayrıca ABD de üs istemiştir, bu ada kabul edilmiştir. Böylelikle Ada’nın Rum tarafı bir askeri üs haline dönüştürülmüştür. Bu bilinçli bir yoldur!

Durum ne? Basitçe özetleyelim:

Her ne kadar Kuzey Kıbrıs halkı aldatıldıysa da uluslararası politik zemin halen müsait ve ortada çözümlenmemiş bir konu var. Henüz BM lağvolmadı!

Öncelikle bu durum Kıta Sahanlığı başlığıyla açıklanabilecek bir konudur. Yunanistan-Türkiye arasındaki sorun devam etmektedir. Devamında Kıbrıs’ta kalıcı bir barışı bozan ve yolunu tıkayan Rum ve Yunan tarafından kaynaklı olarak Ada’da da Kıta Sahanlığı konusu çözülmüş değildir. Eğer “iki kesimli birleşik Kıbrıs Devleti” resmen kurulabilseydi, en azından Kıbrıs’ın Kıta Sahanlığı sorunu olmazdı. Bütün bunlara bağlı olarak Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) konusu da çözümlenebilirdi.

Ama bütün bu konular bilerek çözülmedi! İsrail gibi davranmayı sürdürdüler. Üstelik AB de böyle yaptı.

Doğu Akdeniz’de itilaflı alanlar!

Doğu Akdeniz’de Türkiye, İsrail, Mısır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan, Lübnan, Suriye ve Libya aktif politika yürütmektedir. Buna ilave dolaylı olarak, ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkeler de enerji denkleminde ağırlığını koymak istemektedirler. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi verilerine göre bölgedeki doğalgaz ve petrol rezervinin tahmini büyüklüğü, Doğu Akdeniz’in “Levant” adı verilen ve Suriye kıyılarını da içinde barındıran bölgesinde yaklaşık 3,5 trilyon metreküp doğalgaz ve 1,7 milyar varil civarında petrol rezervi şeklindedir.

 

Bölge, GKRY tarafından tek taraflı olarak ilan edilen (sözde) 13 parselden oluşuyor. Kuzey bölgede 1. 2. ve 3. parsel, orta bölgede 4. 5. 6. 7. 8. 9. ve 13. parsel ve güneyde ise 10. 11. ve 12. parsel yer alıyor. Türkiye ve KKTC’nin hak iddia ettiği bölgede yalnızca sözde 10. ve 11. parsellerde çakışma bulunmuyor, diğer parsellerin hepsinde münhasır ekonomik bölge tartışmaları devam ediyor.

Bu coğrafyadaki faaliyetleri çeşitli enerji şirketleri gerçekleştirmektedir. Bu şirketler şunlardır: Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), ABD’li Exxon Mobil ve Noble, Fransız Total, İtalyan Eni, Güney Koreli Kogas, Katar Petroleum, İngiliz BG ile İsrailli Delek ve Avner.

Söz konusu 13 parselde hangi şirketler faaliyet yürütüyor? Parseller ve çalışan şirketler şunlar: (Sözde,)

Türkiye Kıbrıs’ta, Türklerin Rumlarla eşit haklara sahip olduğunu ve adanın zenginliklerinden ortak faydalanılması gerektiğini savunuyor. Sondaj gemisiyle KKTC’nin ruhsat verdiği A, B, C, D, E, F ve G olarak adlandırılan alanlarda sondaj ve arama faaliyetlerini yürütüyor. Söz konusu alanlar KKTC’nin kendi MEB sınırları içinde yer alıyor.

GKRY ise bölgede oldubittilerle sorumsuzca hareket etmektedir. ABD, Fransa ve İtalya gibi ülkeler GKRY’yi adanın tamamında egemen ülke görmekte ve ihalelerle aldıkları lisansların hukuki olduğunu iddia etmektedir. GKRY de enerji arama ve çıkarma faaliyetlerinde ABD, İtalya ve Fransa gibi bölge dışındaki aktörlerle, enerji iletimi için ise İsrail, Mısır ve Yunanistan gibi bölgedeki aktörlerle iş birliği çalışmaları içindedir.

Geçtiğimiz yıllarda Avrupa ile East-Med boru hattı projesi anlaşması yapmışlardır. East-Med’in Avrupa ülkelerinin Rus enerji hattına alternatif oluşturacağı şeklinde iddialar vardır. Doğu Akdeniz doğalgazının İsrail, GKRY ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya (İtalya’ya ve oradan da içerilere) gönderilmesi hedeflenmektedir. AB’nin de desteklediği bu projenin öngörülen güzergâhı ise Türkiye’nin deniz sahalarından geçmektedir.

Şimdi Çipras’ın bu çerçevedeki söylediklerini ele alarak son durumu inceleyelim.

Dışişleri ve Savunma Konseyi toplantısına katılan Çipras’ın söylediği şu: “AB Zirvesi öncesinde hazırlanmak üzere fikir birliğine vardık. Böylece, (Güney) Kıbrıs’ın MEB’inde eğer bir sondaj çalışmasının gerçekleştiği teyit edilirse, Türkiye’ye karşı yaptırım uygulanması dahil doğru kararların alınması sağlansın.” Ayrıca Çipras GKRY lideri Nikos Anastasiadis ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini ifade etti. Çipras’ın ifadeleri bir yönüyle hukuksuzluk, diğer yönüyle Türkiye’ye karşı açıkça tehdittir. Ancak Çipras’ın da İsrailli politikacılar gibi davranmayı öğrendiği aşikardır!

Bilindiği gibi Türkiye’nin Kıta Sahanlığında ve KKTC, TPAO ruhsat verdiği alanlarda (Barbaros Hayrettin gemisiyle) sismik araştırma ve (Fatih gemisiyle) sondaj faaliyetleri devam etmektedir. Yakın zamanda devreye girecek ikinci sondaj gemisi Yavuz ile bu faaliyetlerin temposu artırılacaktır. Bu bağlamda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, KKTC ve Kıbrıslı Türklerin haklarının gasp edilmesine izin verilmeyeceğinin altını çizerek, “Ruhsat sahalarımız üzerindeki meşru haklarımızdan taviz vermeden bölgedeki kapsamlı ve uzun soluklu arama ve sondaj faaliyetlerimiz planlandığı çerçevede devam edecektir. Yavuz sondaj gemisi de hazırlık çalışmaları tamamlanınca bölgedeki operasyonlarına başlayacaktır,” açıklamasını yapmıştır.

GKRY, ada çevresinde tek taraflı olarak ilan ettiği 13. parselde uluslararası şirketlere ihale ettiği elde ettiği sonuçları lisanslandırmıştır. Türk tarafının hak talep ettiği bölgelerde Rum kesiminin uluslararası şirketlere arama faaliyetlerinde ruhsat vermesi, adanın doğal kaynaklarının “eşit şekilde paylaşılmasını” savunan Türkiye ve KKTC’nin tepkisine yol açmıştır. GKRY’nin, Fatih sondaj gemisi personeline tutuklama kararı almasına da Türkiye sert şekilde tepki göstermiştir. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, GKRY’nin Fatih sondaj gemisi çalışanları ve TTPAO ile iş birliği yapan şirketlerin yetkilileri hakkında tutuklama emri çıkardığı yönündeki haberlere ilişkin ise şu açıklamayı yapmıştır: “Kıbrıs Türklerini yok sayarak ve haklarını gasp ederek hareket eden GKRY’nin bu haddini aşan kararı şayet doğru ise bizim açımızdan hiçbir hükmü ve geçerliliği olmayacaktır. Bu cürette bulunduğu takdirde gereken cevabı vereceğimizden de kimsenin şüphesi bulunmamalıdır.”

Sonuç:

BM bu aldatmacaları son vermelidir. İsrail, GKRY, Yunanistan ve AB ile bunların arkasında önünde iş yapmaya çalışan şirketler insanlıkla ve hukukla ilgili konularda hassas olsunlar.

Exit mobile version