Site icon Politik Merkez

Batı Kapitalizmi ve Antikapitalizm

Okuyucu

Batı kapitalizmi küresel 2008 ekonomik krizinden sonra daha çok belirsizlik dolu bir dünya algısı yarattı. Bu zaman içinde jeopolitik ve jeoekonomik birçok konuyu tartışılır kıldık. Son ABD başkanlık seçimleri, ticaret savaşları, Çin’in yarattığı güç hareketlilikleri, küresel ısınma ve Covid-19 krizi ile birlikte Batı kapitalizmi, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri ayrı ayrı ve müşterek türlerde, pozisyon alma durumuna geçtiler. Bu durum rakiplerden alınanlara ilave olarak bir başka tepkiyle sönümlenmiş duran antikapitalist düşünceleri de tetikleyen sonuçlar doğurdu.

Dünya Soğuk Savaş’ın hemen sonrasında adımlarını atarken yeterince temkinli olması gerektiğini düşünüyordu. Özellikle Demir Perde ülkeleri karşısında galip gelen Batı Kapitalizmi kendini daha da güçlenecek tedbirleri almak zorunda hissediyordu. Elde edilen kazanım alınacak tedbirlerle güçlendirilmeliydi. Bu tedbirler belli birlikteliklerle ve kurumsal yapılarla da desteklenmeliydi. 

Ne de olsa Batı kapitalizmi elinde Birleşmiş Milletler’e ve değişik faaliyet alanlarına odaklanabilecek organlarına, Uluslararası Para Fonu’na, Dünya Ticaret Örgütü’ne, Kuzey Atlantik Paktı’na, hatta Avrupa Birliği’ne sahipti. Savunulan ideoloji liberal demokrasiydi ve bu felsefi olarak dünyayı ve insanı iyi analiz etmiş, güçlü anlatımlarla desteklenen en belirgin anlatımdı.

Batı kapitalizmi, dünyada her ne olursa olsun, kendi demokrasilerinin güçlenmesini sağlayacak türden sonuçların alınmasını temin etmeliydi. Eğer en başta kontrolü eline alamıyorsa, ideolojilerine bağlı sistem için, acil önlemlerle koruma refleksini çalıştırmalıydı. Krizlere verilen tepkiler ve demokratik liberalizmin güçlenmesi ihtiyacı için Batı kapitalizmi uluslararası kurumları en iyi şekilde kullanarak, birlikte hareket edecekti. Böylelikle Batı, dünyada açlık, yoksulluk, çevrenin bozulması, hastalıkların artması, ekonomik şokların yaşanması ve çatışmaların ortaya çıkması durumlarına karşı yeterli önlemlerini almış olacaktı. 

Bu inisiyatifi diğerlerine sormadan yapmayı uygun görmekteydiler. Ne de olsa her defasında kazanan taraftılar. Maddi güçleri yüksekti ve her açıdan sistemleşmişlerdi. Küreselleşme ve uluslararası işbirliği yoluyla milyarlarca insanın yoksulluktan kurtarıldığını savunmaktaydılar. Ancak bunun yetmediğini düşünerek, daha güçlü adımlar atılmasını planlamaktaydılar. Halbuki Batı kapitalizminin sömürgeci zihniyeti ve paylaşımı kendi lehine kullanmaları ve eşitlikçi görünürken bile haksızlık yapmaları sebebiyle, bugün dahi dünya nüfusunun neredeyse yarısının temel ihtiyaçlarınıkarşılamakta zorlandığı açıktır. Batı kapitalizminin savunusuyla, “Bizim değerlerimiz tamam, ama sorun direnen taraflardan kaynaklanıyor,” demek yetmemektedir. Bu paradoksu ve bazı küresel çaplı sivil inisiyatif alan göstericilerin karşı hareketlerini, Kasım 2009’da Seattle’daki gibi gerçekleşen ve özünde kapitalizme karşı duran eylemlerde gördük.

Batı’nın yeni kapitalistleri, başkalarının düşünemediğini düşünebilir miydi? Başkalarının eksiklerini tamamlayabilir miydi? Başkalarının söküğünü dikmek için ideal biçimde işe yarar tavsiyelerde bulunabilir miydi?.. 

Onların kurdukları dünya içinde, düşüncelerine göre, bu kadar güzel düşünce ve ideal ölçek varken, acaba tersini düşünen çıkar mıydı? Tersini düşünenler Batı dünyasının gözünde bir sorun alanıydı. Hatta Seattle’da ortaya çıkan inisiyatife bile sorun gözüyle baktılar, göstericilere anarşist dediler. Aslında dünyada yoksulların ihtiyaçları giderilmesi gereken bir problemken, bundan daha fazla öne çıkan sorun önemliydi; ideolojiye ve kurdukları sisteme ters, alternatif düşünce önerenler, kurumsal yapıların zincirinden kurtulanlardı. 

Karşıdan bakıldığında örneğin, “Özgür düşünceye veya demokrasiye karşı gelmek gerçekten akıl kârı değil!” denebilirdi. Ancak asıl konu bu tür kavramlar değildi. Konu, “Batı Kapitalizminin eksiksiz çalışması için kurulan sistemin içinde misin, dışında mısın?” sorusunda belirginleşmekteydi. Bu durumda Batı kapitalizmine göre seçme şansı tekti! 

Batı kapitalizminin diğerlerinden beklentileri ve hedef olarak belirlediği konular şunlardı: 

Aslında insan olarak bu hedeflerin hemen tamamına itiraz edecek biri çıkmayacaktır. Belki bazı kurumları öne çıkarmalarına itirazlar olabilir. Asıl tartışma götürür nokta bu insanlık ideallerine Batı kapitalizminin sahip çıkmasıdır. Bunu elindeki maddi güçle gerçekleştirebileceğinin kibri içinde hareket etmesidir.

Batı’da yeni-antikapitalist örgütlenmeler kapitalizmin iki yüzlülüğünü işaret etmek için kurulmuştur. Ama yine Batı kültürü içindeki detaylarla şekillenmiştir, bu nedenle bir Hintlinin veya Senegallinin tamı tamına aklından geçenlerle ilgili görülmeyebilir. Bakıldığında bu Batı kapitalizmi karşıtı sesi gür çıkan kesimlerin düşünceleri kökeninde temel eleştirileri kapsamaktadır. 

Bu kesimlerin savunduklarına bir bakın (örnek ifadeler):

O halde bütün mesele demokrasi, liberalizm, vs. kavramlarla ilgili değil, aslen vicdanların neye müsaade edip neye etmediği ile ilgilidir. 

Türkiye bu süreçteki tartışmalarda isabetli ve kararlı olduğu noktada hem esen rüzgarların etkisinden korunabilmeli hem de zamanın icaplarını iyi anlamalıdır. Ama en çok vicdanına güvenerek, özgün tarzıyla örnek bir güçlenme yolunu seçmelidir.

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Exit mobile version