Site icon Politik Merkez

Doğru Bir Barış Stratejisi

Okuyucu

Rusya-Ukrayna Savaşı’nda “ağır toplar” devreye kondu. Henry Kissinger, Niall Ferguson ve şimdi de Richard Haass. Neden bu zaman aralığında ve neden öneriler birbirine yakın? Sonuçta bir barış olsun da kimin aracılığıyla ve formülüyle gerçekleşirse gerçekleşsin, fark etmez, diyeceksiniz. Ama o kadar basit değil! Eğer bir barış, yanlış şartlarla yapılır ise bir sonraki savaşın da gerekçesi olur ve belki de daha büyük bir yıkıma yol açabilir. Bu nedenle barış süreçlerinde ileri sürülen öneriler ve isimler öne çıkar. O halde belli güç odaklarınca bir çıkar öngörüsü hesabı yapılmış olmalıdır; bu sadece bir entelektüel birikim işi değildir. Daha doğrusu, politikacılar beyaz yakalılardan ve tanınmış kişilerden yararlanırlar, ancak onların önerdiklerinden farklı sonuçların elde edilmesi de doğal bir sonuçtur; her kişi kendi yerini ve sorumluluğu bilmek zorundadır. Peki burada bir başlık atsak, sizce bu ne ile ilgili olmalı? Evet, şimdiki başlık, doğru bir barış stratejisidir.

İDDİALAR, ÖNERİLER

Volodymyr Zelenskiy, en son 21 Mayıs’taki bir röportajda, 23 Şubat’ta bölgesel pozisyona (statükoya) dönüşü “zafer” olarak göreceğini söyledi.

Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu’nda 23 Mayıs’taki oturumunda konuşan Henry Kissinger, “Avrupa’nın güvenliği Rusya olmadan düşünülemez,” dedi. Bu bir anlamda şu demek: Güvenliğinizi beraberce belirleyin, aksi halde sürekli savaşırsınız.

(Bir başka hatırlatmam olacak, Türkiye olmadan Avrupa’nın güvenliği olmaz, diyoruz ya, bu da böyle düşünülmelidir.)

Joe Biden, 31 Mayıs’ta New York Times’ta şöyle ifadede bulundu: “NATO ile Rusya arasında bir savaş aramıyoruz. … Amerika Birleşik Devletleri, Moskova’da [Putin’in] tahttan indirilmesini sağlamaya çalışmayacaktır. Amerika Birleşik Devletleri veya müttefiklerimiz saldırıya uğramadığı sürece, bu çatışmaya doğrudan dahil olmayacağız. Ukrayna’nın sınırlarının ötesine saldırmasını teşvik etmiyoruz veya buna imkân vermiyoruz. Rusya’ya acı çektirmek için savaşı uzatmak istemiyoruz.” Bu durumda Biden bir geri adım attı mı, sorusu da sorulmaya başlanmıştır.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 26 Mayıs’ta George Washington Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada, “Başkan Putin’in savaşı devam ederken bile, uluslararası düzene yönelik en ciddi uzun vadeli meydan okumaya odaklanmaya devam edeceğiz ve bu Çin Halk Cumhuriyeti iledir.”

Niall Ferguson görüşü, “Joe Biden’ın büyük stratejisi ABD ve Pekin’i bir çarpışma rotasına sokuyor,” şeklindedir. Öte yandan Ferguson, Kissinger’ın ifadelerini şöyle yorumlamaktadır: “Statüko ante’ye geri dön, çünkü bu noktadan sonra savaşı sürdürmek onu Ukrayna’nın özgürlüğüyle ilgili bir savaşa değil, Rusya’nın kendisine karşı bir savaşa dönüştürebilir.” Ferguson bu ifadelerini 5 Haziran 2022 tarifinde Bloomberg’de yazdı (Dust Off That Dirty Word Detente and Engage With China).

Richard Haass’ın Foreign Affairs’te 10 Haziran 2022’de yayımlanan “Uzun Mesafe için Ukrayna Stratejisi, Batı’nın Devam Edecek Bir Savaşı Yönetmek İçin Bir Politikaya İhtiyacı Var” başlıklı makalesinde, “çözmek” değil, “yönetmek” sözcüğünü kullanmaktadır. Haass, “Çünkü bir çözüm, Moskova’nın davranışında ya ekonomik çöküşten ya da büyük kayıplardan kaynaklanan yaygın halk protestosu ya da Çin baskısı nedeniyle Moskova’nın davranışında köklü bir değişiklik gerektirecektir,” diyor. 

Bu gerçekçi öneride Haass işin çözülmeyeceğinden emin gibi duruyor. Peki, burada neyi yönetmekten söz edilebilir? Zamanı, Rus sisteminin bir çıktısı olan politikaları ve yaptırımlarla da ifade edilen küresel kaynakları. İşte bu söylediğim alt başlıklar, zaten bir strateji ifadesini gerekli kılacak niteliktedir. Eğer önemli bir adım atmak istiyorsanız, Rusya Federasyonu’nu, Rusya’nın Ukrayna’da ne aradığını, Devlet Başkanı Vladimir Putin’i tarafsız irdelemeniz gerekir, ki bir sonuca varabilesiniz. Elbette Batı dünyası (ABD ve Ortakları dediğim, G7, AB ve NATO kapsamındaki ülkelerin güç birliği) Ukrayna’ya yardımlarını uzun zamana yayacaktır.

UKRAYNA-RUSYA SAVAŞI

Vladimir Putin 3,5 ayı bulan bu harekâtında Ukrayna’nın neredeyse yüzde 20’lik bölümünü zat etti ve bunu Zelensky’de kendi ağzından doğruladı. Putin’in Donbas’tan sonraki hedefinin Odessa olabileceğini veya en azından Batılı politikacıları bu tehditle baskı altına alabileceğini daha önceden yazmıştım (6 Haziran, Rusya’nın Muhtemel Üçüncü Safha Operasyonu). Savaşa devam ediyor, Zelensky ise taşıma suyla değirmen döndürmeye devam ediyor, ABD ve Ortakları ise Ukrayna’ya desteğini sürdürüyor. Savaşta durum böyleyken, bir barış olmasını düşünüyorsak eğer, sadece Zelensky’ye bakmaktan zaten öteye geçtik, burada, ABD ve Ortakları ne diyor, stratejileri ne, şeklinde düşünüyoruz.

8 Haziran’da Ankara’da konuşan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un ifadelerini geniş biçimde (9 Haziran, Lavrov’dan Anladıklarım) yazdım, şöyle söyledi: “Top Zelensky’de, Ukrayna mayınları temizlesin, tahıl gemilerinin çıkmasında Rusya’ya göre sorun yok. Barış görüşmeleri için de 2 aydır top Ukrayna’da gelgitler yapıyorlar, yazılı cevap istedik, alamadık. Ukrayna’nın küresel piyasadaki payı sadece %1’dir, buradan bir gıda krizi çıkmaz, Batı bunu bilerek abartıyor.”

Şu bilinmelidir, Ukrayna ile savaşırken değil 30 bin Rus askeri, 60 bin asker ölse Rusya bundan fazlaca etkilenmez. Kanıtı Dünya Savaşları’dır. Zelensky sürekli Rus askeri kayıp sayılarını veriyor, ama bunun bir öneminin olmadığını artık kavramış olmalıdır, bu sayılar sadece Ukrayna’ya Batı’nın daha fazla top-tüfek vermesine yaramaktadır. Bu ise savaşı uzatan en önemli faktörlerden birisidir. Savaş uzadıkça Ukrayna daha fazla yıkımla karşı karşıya olacaktır. Şöyle bakın; Ukrayna’nın topraklarının yüzde 20’si Ruslarda, 6,5 milyon Ukraynalı dışarda, BM rakamlarına göre 3 bin Ukraynalı sivil kayıp, Karadeniz’den çıkış yok, şehirler yıkılmış halde, ülkede maaşlar ABD ve Ortakları tarafından ödeniyor, bazı rakamlar veriliyorsa da bunların bir anlamı yok, zaten ekonomi çökmüş halde. 

Ukrayna’ya yapılan yardımlar toplamı (yaklaşık) şöyle: ABD tarafından 53 milyar dolar, AB tarafından 2 milyar dolar, G-7 tarafından 10 milyar dolar, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar tarafından toplam 2 milyar dolar.

ÇİN FAKTÖRÜ

Rusya, Mayıs-Haziran ayları içinde Çin ile birlikte Pasifik’te askeri tatbikatlar gerçekleştirdi. Rusya ve Çin arasında ithalat-ihracat devam ediyor. Hatta Rusya’nın silah yapmakta kullandığı bazı teknolojik gereçlerin temini de söz konusu. Bazı hallerde Xi Jinping, Batı’ya ihracatı çeşitli nedenlerle kısıtlıyor, örneğin ticari gemileri limanların önlerinde bekletiyor, küresel tedarik zincirlerini olumsuz etkileyen hamleler yapıyor ve ABD ekonomisine baskı uyguluyor; ki bütün bunlar, Batı’nın yaptırımlarına maruz kalan Rusya’ya dolaylı bir destek anlamına geliyor.

BARIŞ STRATEJİSİ

Hatırlanacaktır, zaman zaman Zelensky tarafından dünyaya, NATO’ya katılma emellerinden vazgeçmeye ve tarafsızlığını taahhüt etmeye hazır oldukları sinyallerini verdi. Ancak Zelensky’nin aklı yine karıştırılıyor olmalı ki barış sözcüğünü duyunca ciddi bir ilgi göstermekten öte duruyor. Buna karşılık Rusya da Ukrayna’nın patronu gibi davranış sergileyerek, üstenci bakış açısını sürdürmeye devam ediyor. 

Tam da bu ortamda, gösterilen gayretleri ve karşı duruşları size açıkladım, bugün doğru bir barış stratejisinden nasıl söz edilebilir? Türkiye’nin liderleri masaya çağıran gayretleri yeterli olabilir mi? 

Aklıma kısa vadeli ve acil kodlu olarak gelen önlemler şunlardır:

ABD tarafı, Çin ile tırmanan gerginliğinin, 2027’lerde azami sınırlarda küresel güvenlik sorunu oluşturacağını hesap etmektedir. 

Stratejik bakışta temel fikir şudur: ABD, Avrupa, Rusya ve Çin kendilerini güvende hisseder ise Ukrayna ve benzeri ülkeler ve toplumlar da kendilerini huzurda hissedebileceklerdir. Yerel ve bölgesel güvenlik denklemleri artık tamamen küresel güvenliğin teminatı altında gerçekleşmektedir.

ABD, Avrupa ve Rusya, küresel açıdan bir güvenlik anlaşması yapabilirler mi? Soğuk Savaş sonrasında bu amaca yeltenen ve tek başına inisiyatif almak isteyen bir NATO vardı. Rusya bugün buna itiraz etmektedir. Hatta bazı Avrupalı (Emmanuel Macron gibi) şahsiyetler, konjonktüre bakarak, Avrupa güvenliği için çeşitli endişelerini dile getirmektedirler. NATO var olabilir; bunun yanı sıra Avrupa için bugünün koşullarında neler yapılabilir, etraflıca bir tartışma zemininin yaratılması gündeme gelebilir. Şunu da hatırlayalım, “Avrupa Birliği üyeliği demek, NATO müttefikliği demek,” gibi çok sıra dışı bir yola girildi, bu yeniden tartışılmalıdır. Zira bu ABD’nin özellikle de Barack Obama devamcısı olarak Joe Biden’ın politikasıdır, ABD kendi içinde bu yaklaşımın eksikliklerini bir daha incelemelidir.

Buna göre “stratejik” bakış çerçevesinde, bu tarih esas alınarak şunlar masaya yatırılabilir:

SONUÇ

En son şunu hatırlatmayı yapmalıyım, politik anlamı olan “demokrasi/otoriter rejim” itilafı, daha büyük/küresel ve baş etmesi gerçekten zor meseleler varken, bugün bu dünyayı fazlaca yıpratır ve “ülkeleri bölme, ulusları kolay yönetilebilir yapma” fikirlerinden hareketle, gizli ajandalarla hareket edilmesi fazlaca tehlikelidir.

İnsanlara “Amerikancı, Rusçu, Çinci” gibi yaklaşan veya yaklaşılmasını dayatan bölücü ve ötekileştirici fikirler bütünüyle beyhudedir.

Dış politika hakkında fikir ileri sürenler tarafından, ötekileştiren, tehditkâr ve dolaylı çabalar çerçevesinde sürdürülen bu tür gizli ajandaların görmezden gelinmesi çok hatalıdır. Dolayısıyla, eşitlik ve adalet noktasında, her detaylı konu dikkate alınarak, büyük bir hoşgörü ve empati çerçevesi ile sorumluluk duyarak hareket etmek şarttır.

Evet, ben de Kissinger gibi Avrupa’nın güvenliğinden, hatta küresel çerçeveli güvenlikten, Haass gibi süreci iyi ve stratejik bakışla “yönetmekten” yanayım. Yönetmek ise bir hayli zordur ve etkin kurumsallaşmayı önde tutar. Tarih bize gösteriyor, bu işler zordur! Ama yine de denemek gerekir, insanlık ve dünyamız için…

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Exit mobile version