İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi dün (24 Ocak) Ankara’da idi. Ben de merakla bekledim, net ne açıklama olacak diye. Ekonomik-İş Konseyi gereği yapılan anlaşmaları kastetmiyorum. Benim görmek istediğim stratejik ve jeopolitik duruma getirilebilecek açıklık idi. Ne gördüm? Bugünden sonra Türkiye hem çok dikkatli olmalı, hem İran’dan alabileceklerini azami şekilde kısa dönemde almalı. Ama risk yok! Zira riskin çok yüksek olduğu bir döneme girdik, bunu göremeyenlere özellikle işaret etmek isterim. Sonuçta amaç Türkiye’nin gelişmesi, güçlenmesidir.
İran İslam Cumhuriyeti’nin devlet politikası, Ortadoğu bölgesindeki kronik-temel meseleleri (tarihi yönü derin ve bir hayli karmaşık olan) kendi çıkarını geliştirmek için kullanıyor mu? Gelinen noktada, bugüne bakılırsa, İran İslam Cumhuriyeti’nin başı dertte mi? Eğer İran İslam Cumhuriyeti’nin ipiyle kuyuya inilirse ne tür olasılıkla karşılaşmak mümkün olur? Bu tür ciddi ve güncel meselelerin cevabını vermeye çalışalım.
Malumunuz, son dönemdeki gelişmelerden kaynaklanan duruma bakarak, İran’ı da içeren bazı yazılar yazdım. Bunlar bize bugün bu tür soruları sormaya ve aynı zamanda cevaplamaya altyapı sunmaktadır. Hatırlatayım:
- (17 Ocak) İran Denklemi ve Türkiye
- (19 Ocak) Belucistan Krizi
- (22 Ocak) Ortadoğu Cephesinde Büyük Güç Mücadelesi
Reisi’nin Mesajı
Reisi, Ankara’da yaptığı konuşmanın büyük kısmında, İsrail-ABD ile mücadelelerine ve Filistin’deki direnişe değindi. Hem sesini yükselterek (diplomatik bakımdan bu durumunu tartışmak gerekir,) bu konuyu uzunca süre ve yüksek tempoda açıkladı. Sanki Ankara’dan başka taraflara mesaj vermekteydi. Ankara’da ABD, İngiltere ve İsrail’e karşı mesaj vermek istedi ve bu tonda mesajlarını verdi.
Bu şartlarda söylemek mümkün, İran ile ABD-İsrail arasında bölgenin tümüne yayılmış bir savaş var. Bu savaşın şekli bugün için Vekâlet Savaşı, yarın ne olacak çıksın durumunu açıklasın!.. Reisi’nin cümleleri şunu resmediyor: Merkezde Gazze konusu olmak üzere, Yemen, Lübnan, Suriye, Irak içinde vekiller ve Belucistan’daki terör giderek derinleşen bir süreçtir. Ya sonrası?
Uluslararası ilişkilerde çıkarlar esastır!
Reisi’nin diğer mesajı, “Yeni Küresel Adaletli Sistem” oldu.
Bunu söylemeyen yok, insanlıkla yapıt bir konu, küresel çapta ise Büyük İskender’den beri… Herkes adalet der, vaat eder ve bunu arar!.. Bir de zamana göre adalet ihtiyacı kalıplarının değişimi konusu var. Örneğin MS 400’lerde adalet isteyenlerin veya adalet vereceğim diye savaş ilan edenlerin muradı neydi, MS 1400’de ne oldu? Dünya savaşları (1914-1945) neyin nesiydi? İran İslam Devrimi (1979) öncesinde İranlılarının adalet talebiyle, bugünküleri mukayese edebilir miyiz? Ülkede adalet ne dünyada ne tür adalet gerekli? Yani, 2024 yılında adaletten bahseden İran İslam Cumhuriyeti’nde sokaklara çıkan ve gösteri yapan İran halkı da adalet istemektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Birleşmiş Milletler’in misyonunu yerine getiremediğinden dolayı sembolleşen, “Dünya Beşten Büyüktür!” sözünü ileri sürmektedir. Adaletli bir dünya herkesin hakkıdır.
Peki buradaki konu ne? ABD’nin hegemonyasına karşı bir oluşumu güçlendirmek mi? Yoksa dünyaya adaleti savaş yapmadan, başka açıklamayla, insan ölümüne sebep olmadan getirebilmek mi?
İranlılara soruyorum, “ABD en büyük terörist, yöntem farklı olsa da, biz bir şey yapınca mı terörist oluyoruz?” diyorlar. Açıkça, net soru-cevap bu! Bu yaklaşım genişliyor… Ruslar, “Ukrayna’yı ABD’ye vermem, ben işgal ederim daha iyi,” diyorlar. Çin Komünist Partisi, “Tayvan Çin’e katılacak, Tek Devlet stratejisi gerçekleşecek,” diyor. Dİyeceksiniz ki, dünya hali!
Reisi bunu “nasıl” yapacağını söylemeli. Vekâlet savaşıyla mı? Rusya’ya silah vererek mi? Petrol fiyatlarını yükselterek mi? Yoksa, kendi söylediği gibi, “direnişçilerin kahramanca savaşını desteklemek” yoluyla mı? Bu İran’ın çatışmacı süreci ne zaman ve ne pahasına biter?
Reisi şöyle diyor? “İsrail ile siyasi ve ekonomik ilişkileri keselim.” İran’ın mevcut hedeflerine ve yaptıklarına karşılık gelen mücadelesi, başkalarıyla birlikte, İsrail’in siyasi ve ekonomik etkisinin azaltılması mı? Bu kadar mı? Bu, diyelim adı konsa, sonuç alınması mümkün olan bir teklif mi?
Bir de “mevcut durum” diye bir şey var, öyle değil mi? Mevcut şartlar nedir? ABD ve İngiliz donanması ve takviye edilmiş ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı İran’ı çevrelemiş, hemen her gün İran’ın vekillerine odaklanan Koalisyon güçleri operasyon yapıyor ve Reisi bunu öneriyor! İran neden kendi topraklarından fırlattığı bir füze ile İsrail’i veya ABD gemisini hedef alamıyor? Ama İsrail, ABD, İngiltere güçleri İran’ın vekillerini bölgede her noktada vuruyor. Daha geçen gün İsrail Hava Kuvvetleri, Şam’da 5 İranlı askeri danışmana operasyon gerçekleştirdi, açıklama şöyle, “karşılık verme hakkımızı saklı tutuyoruz.” Yani karşılık veremedi. Verebilir mi? ABD de dedi ki: “Bir ABD askerin zarar gelsin, İran’a saldırırız!” İran destekli vekiller Yemen, Irak, Lübnan ve Suriye’de bazı saldırılar gerçekleştiriyorlar, bunlara hemen karşılık veriliyor, bu Vekalet Savaşı İran’ın meselesini çözmeye yeter mi? Bu saldırılardan ABD veya İngiltere ne kadar etkilendi? Yoksa İran, bu saldırılar yoluyla, ABD, İngiltere ve İsrail’e bir meşruiyet mi sağlıyor? Meşruiyet alan güçler bölgenin istikrarsızlaşmasını kendi çıkarlarına göre kullanıyorlar mı?
Temel bir ilkeden bahsedeyim: Batmış haldeki, başka yolu kalmamış olan biri risk alabilir. Öyle değil mi? Sanırım İran’ı başı büyük dertte! Batıyor (veya çok iyi kullanılıyor), batarken (veya kullanılırken) başkalarını da beraberinde dibe çekmek istiyor. Buradan bir “adalet” gelir mi?
İran, ABD askerine karşı buyursun riske girsin, açıkça! Öyle dolaylı cümleler ve vekillerle durumunu sürdürmekten vaz geçsin. İran, kendi davasında vekil etmek için bölgeden asker mi topluyor? Askerleri cepheye sürüp o kendine zaman mı kazandırmak istiyor? Ona zaman kazandırmak adına kim ne kadar risk almalı?
ABD’nin Yöntemi
Evet, başat güç olan ABD’nin yöntemi kötü, bunu bilmeyen yok. Yakın zamandan bir örnek vereyim. Almanya’nın yıllardır Rusya ile birlikte çalışıp inşa ettiği Kuzey Akım-2, herkesin gözü önünde patlatıldı. Almanya sessizce bu durumu kabul etti. Alman Dışişleri Bakanı, Rusya ile işbirliğinden dolayı hatalı davrandıklarını kabul ettiklerini söyledi.
Kissinger’ın ironik bir açıklamasını hatırlayın: “Amerika’nın düşmanı olmak tehlikeli olabilir ama Amerika’nın dostu olmak ölümcüldür.” Almanlar bunu çok yakın zamanda gördü.
Stratejik Çelişki
Reisi diyor ki, “yeni adaletli dünyayı inşa edelim.” Putin de “emperyalizmle savaş” diyor. Hatta Putin nükleer savaştan bile söz ediyor. Değil ABD’yi veya NATO’yu, tüm insanlığı tehdit ediyor. Bu ne cüret?
Ama dikkatinizi çekmek isterim, İran da nükleer silah üretmeye yaklaştı. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme çabaları dünyanın gündeminde olan bir konu başlığıdır.
Bu şekilde bir sınırdayız. Bu stratejik yöntemi sürekli tekrarlıyorum: Sınırda sınanırsınız! Sınırda olanlar tarihte yazılı, sınandılar…
Konu, mevcut düzenin bozuk çalışan organlarının biraz daha ilerisindedir, bunu görmek istemeyenler var. Küreselleşme ve yeni sanayi devrimi süreci bildiklerimizi daha da bozacak, değiştirmek isteyecek… Bu yeni durumu iyi görmek gerekiyor.
Türkiye Açısından
Türkiye’nin bölgedeki hedefleri neler? Kısa başlıklarla yazalım: 1) Bölgesel istikrar, 2) Filistin davasında iki devletli çözüm formatında ilerleme, 3) ABD “teröristan” projesinin engellenmesi.
Bu hedeflere ulaşmak için Türkiye tarafından; kendi yaptığı ve yağacağı terörle mücadele; ABD-İsrail planlarının boşa çıkarılması; bölgedeki İran’ın da istikrarsızlaştırma etkisinin engellenmesi, gerekmektedir.
Reisi, Ankara’da şunu öğrenmiş midir? Örneğin, Suriye’de önümüzden çekilecek mi? Diyelim Türkiye PKK/YPG/KCK terör örgütüne karşı bir operasyon yapacak olur ise İran, Halep bölgesindeki güçlerini geri çekecek mi?
Reisi, Hamaney, diğer Farisi liderler, tıpkı halı tüccarı gibiler. Şark ticareti, şark kurnazlığı!..
Türkiye bilir bu yöntemleri, tarihimiz köklüdür. Türkiye işini bilir.
İran, Türkiye’ye enerjiyi ucuz versin, bir de yapılacaklara gölge etmesin!