Site icon Politik Merkez

Büyük Güvenlik İkilemi 

Gün yüzüne çıkan bir konu bu; büyüyen ülkeler, güçler, hegemonya talepleri bir yanda, ülkelerin, toplumların ve insanların güvenlik taleplerini güvenceye almak diğer yandadır. Bunun dengesinin sağlanamadığı her durum insanlığa zarar verir, mevcut sistemler değiştirilmeye ihtiyaç duyar. Bu büyük ikilemi size Ukrayna Savaşı boyutunda açıklayacağım.

Büyüyen ve güçlenen taraf kuralları koyarken, diğerlerinin güvenliğini riske atıyor, ve hatta güvenliği sömürüyor. Bu mümkün mü? ABD büyüdü, güçlendi, küresel sisteme her boyutta ağırlığını koyuyor. Rusya benim güvenliğim ne olacak diye soruyor. Zira o da eskinin güçlülerinden, öğrenmiş ne isteyeceğini. Ya Ukrayna? Arada kalmış durumda…

Dani Rodrik’in Project Syndicate’de yayımlanan “Güvenlik İkilemini Evcilleştirmek[1] başlıklı yazısını büyük bir zevkle okudum ve altına imzamı atarım dedim. Tavsiye derim, mutlaka okuyun. Özellikle bugünlerde büyük bir savaşın yaşandığı (ki içindeki tartışılanlar arasında Üçüncü Dünya Savaşı bile var), sistemlerin muhasebesinin yapıldığı, Ukrayna’ya Rusya’nın neden saldırdığının tartışıldığı bir dönemde, bu tür geniş ölçekli okumalara fazlasıyla ihtiyaç duymaktayız.

Kimse savaş istemez, ama savaşlar da bitmez. Savaşın askerleri daha çok ülkelerin alt ve orta sınıflarındandır, az oranda üst kesimlerdendir. Bu da bir gerçektir. Eğer konu ekonomik savaşa evrilirse iş dünyasının en üstlerinden çalışan gündelikçilere kadar bu savaştan herkes nasibini alır. Terör küreselleştirildi ve kalabalık kentler dahil, olur olmaz noktalarda bombaların patlaması normal kabul edildi, ama sonuçta oradan geçen her kimse, zengin fakir, bu eylemlerin etkisi içine girer oldu. Dünya nüfusu, üretim ve tüketim, teknoloji ve küresel refah değerleri arttıkça değişen olmadı; dünyada savaş yine var.

ABD ve terör ilişkisi konusu daha çok Türkiye’de tartışılır, belki dünyada da buna benzer tartışmalar vardır. O da şu; ABD teröristi destekliyor, teröristin elbisesi değiştirilip meşrulaştırıyor, buna demokrasi ve özgürlük diyor, hatta eline silah verip vekalet savaşında sahaya sürüyor, bütün bunlar bir başka egemen ülkenin halkına saldırıyor, bu arada masumlar ölüyor, bütün bunlar bir çelişki değil de ne?

Bugün Rusya ve Ukrayna arasında gibi görünen, ama aslında ABD ve Rusya arasında gerçekleşen kapsamlı dinamikleri harekete geçirmiş olan savaşı düşünelim. Küresel Stratejik Tecritin (yaptırımların) devreye konması hususu sadece Rusya halkını ve ordusunu mu cezalandırıyor, Rusya liderliğini mi yenmek istiyor, Ukrayna’nın işgal edilen topraklarını geri almasını mı sağlayacak, yoksa dünyada hemen herkesin fakirleşmesini mi talep ediyor?

Dün Amerika Birleşik Devletleri’nin eski Moskova Büyükelçisi Michael McFaul’un bir twiti vardı: “Ukrayna için daha çok Silah! Rusya için daha çok Yaptırım!” 

Ben de üstüne yazdım: “Sn. McFaul özetlemiş: Ukrayna’ya silah Rusya’ya yaptırım hem daha çok daha çok daha çok… Nereye kadar? Ukraynalılar ve dünyanın bütün yoksulları için soruyorum tek çözüm bu mu (eski) Büyükelçi? Barış sözünü hiç etmedin.

Sanırım Dani’nin “ikilem” dediği konuyu pratik yönden bu iki twit de yansıtılıyor! McFaul, ABD Başkanı Joe Biden’ın savunduğu politikaları yansıtırken, diğer yandan liberal demokratik düzenin sözcülüğünü de yapıyor. Ancak bu her şey demek değil!

Benim de serzenişte bulunduğum gibi; jeopolitik çatışmaları engelleyemiyor, Hiper Küreselleşmenin Etkilerini[2] karşılamıyor, küresel güç olan ve ABD’nin asıl rakipleri (ABD bunlara zaman zaman düşman diyor) Rusya ve Çin gibi dünyanın diğer tarafının kültürel çabalarını ve taleplerini karşılamıyor, hatta dünyaya barış ve istikrar getirme noktasında bir teminat vermiyor, küresel ticaretin sağlıklı gelişmesinin önünü açarken düşmanlıkları ortadan kaldırmaya yetmiyor, iklim değişikliği veya pandemiler gibi önemli konularda dünya ve insanlık olarak daha fazla sağlıklı olmayı tesis etmiyor, bir uzlaşma ve güven iklimini sağlamıyor.

Silah ile sosyo-ekonomik yaptırımlar bütünüyle gelişiyor. Hatta “daha çok” demek de ne oluyor? Ama böyledir. Ben bunu bir asker olarak biliyorum; çok kan ve hile gördüm. Anlatmak istediklerim size yöneliktir. Bana bu yaman çelişkiyi tekraren anlatmamı Dani ve McFaul hatırlattı, müteşekkirim. 

Peki savaş ne olacak, bitecek mi? Bir büyük güç mücadelesine gebe insanlık için savaş bitmez, anlatımlar, ağıtlar ve tabii savunma türleri değişir. Onun için hazırlanmak gerekir, zaafa yer yoktur bu dünyanın bütün canlılarına!

Çinlilere afyonu yutturup yıllarca sömürebiliyorsunuz, Hong Kong’a gökdelenler, limanlar inşa edebiliyor ve büyük bankalar açabiliyorsunuz, bugün hamburger ve cola satabiliyorsunuz ve hatta yemeğini yerken paylaşmayı teklif edebiliyorsunuz, ama “Tayvan Çin’in değil” dediğinizde, bunu kabul etmiyorlar. Politika böyle bir şey. Yükselen güç belirginleştikçe ve kasası para doldukça küresel bir hedef oluyor ve “daha çok” demek söz konusu oluyor. Amerika, Rusya veya Çin, fark etmez, “daha çok” diyeceklerdir. “Pazarda benim malım talep görsün” demek çok basit bir düşüncedir, ama bugün Ukrayna savaşını bu şekilde açıklamak bile mümkün olabilir. Baksanıza ölümler pahasına öne çıkan yaptırımlara, izolasyonlara!.. İnsanlığın bilinen öyküsüdür bu! Dani’nin ikilem anlatımında bu temel özellik olsa gerekir. 

Bir aşırı doyum noktası sonrası küresel talepler savaşa neden oluyor. Doyana kadar ahlaki değerler ve temel ilkeler ön plandadır. Esasında serbest piyasa ekonomisi de bu büyümenin kanallarını açan bir sistem, öyle değil mi? Mütevelli heyeti soruyor, rakip firma yüzde 50 büyürken bizim firmamız neden yüzde 10 büyüdü, bir yolunu bulun ve bu farkı kapatın, diye. İşte o kasadaki birikim “daha çok, daha çok, daha çok” oldukça savaş bile mubah olabiliyor.

Olsa olsa bu başka bir yeni gelişmenin ana stratejisi olabilir. Çünkü benim Küresel Mücbir Sebep dediğim süreçlerin ardından görülen Yeni Normalleşme kalıpları büyümeyi katlamak ve yenilikleri birden kabul ettirmek adına önemli bir stratejik hamledir. Asrımızda yaşanan büyük olaylarda pek anlaşılamayan husus bu olsa gerekir. İklim değişikliğine, pandemilere, büyük ekonomik buhranlara rağmen, bir savaşı göze almak ve bunun için dünyada birer kutup olmayı zorlamak, sadece böylesi stratejik hamleye dayalı açıklanabilir. Büyük güçlerin rekabetinin doğası çağın gerekliliklerini kullanır. Bugünkü tablo Dördüncü Sanayi Devrimi nimetlerini ve Akıllı Güç modellerini kapsamaktadır.

Bugünkü savaşta Ukrayna’nın arada sıkıştığını size resmettim. Asıl taraflar olarak ABD ve Rusya’nın savaşını işaret ettim. İşte bu gözle bakılırsa, “ABD’nin güvenliği için Rusya güvensiz olmak zorunda” iken, “Rusya’nın güvenliği için ABD’nin güvensiz olması” riski her an kapımızı çalabilir. Sanırım iş insanları ekonomik yaptırımlardan bunu daha iyi görmektedirler. Her şey biri birini tetikler…

Yukarıdan bakın lütfen, Ukrayna’nın bu denli yakılıp yıkılmasının asıl nedeni neydi? Küresel güç yarışında 2040 yılları sonrası planlanarak, G7 ülkeleri (ABD, İngiltere, Kanada, Almanya, Fransa, İtalya, Japonya), Atlantik’ten, Okyanusya’dan ve Hint-Pasifik’ten ortaklıklar kurarak, rakip olan Çin’e ve Rusya’ya karşı, Dördüncü Sanayi Devrimi imkanlarını kullanarak, bir halat çekme oyununu başlattılar. Bu realist bir bakış açısıdır.

Dani soruyor, Rusya Ukrayna’da askeri hedeflere ulaşırsa, ancak bu savaşın sonucunda Batı (ben buna ABD ve Ortakları diyorum) teknolojide ve pazarlarda zayıflayarak çıkarsa, dünya aradığını bulmuş mu olacak? Ancak öyle görünüyor ki bu sorunun cevabı, Post-Corona süreci gibi, Post-Ukrayna’nın Yeni Normalleşme sahasındadır.[3] Post-Ukrayna için bugün Ukrayna gözden çıkarılıyor denebilir mi?

Bir diğer tartışma ahlak meselesidir. Ukrayna Savaşında ABD ve Ortakları ahlaklı ve iyi insanlar oluyor da Ruslar ahlaksız veya kötüler mi? Hani Joe Biden demişti ya, Putin için “katil” diye. Putin yönetimi “otokrat”, buna karşılık Ukrayna “demokrasi ve özgürlük” mücadelesi veriyor, bu “insani” bir mücadele… Böyle açıklanırsa içimiz rahatlar mı? Savaşlar “niyet” ile açıklanır. Burada kim iyi niyetli, kim kötü niyetli oluyor? Sadece saldıran ve savunan diye bakmak yeterli midir? Saldırtan veya savunma için silah veren ne olacak? O zaman temel amaç ideoloji gibi açıklansa da esasen küresel ip çekme yarışında rakibi alt etmektir. Diğer açıklamalar ancak ara sebep olabilir. Kurallar zaten savaşa aittir ki Sun Tzu da işaret ediyor; savaş demek aldatmak demektir. Benim bir stratejist olarak aradığım ise Yeni Normalleşme kavramının bugünden doldurulup doldurulamadığıdır. Ben “istisnacılık” bahsine göre açıklama yaparsam, bir tarafı iyi, diğer tarafı kötü olarak markalayamam. Tarihsel perspektifte ben ABD’ye istisna uygulamak isteyemem, buna en azından hakkım olmaz.

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu


[1] Project Syndicate, Güvenlik İkilemini Evcilleştirmek, Dani Rodrik, 9 Mart 2022, https://www.project-syndicate.org/commentary/new-world-order-avoiding-zero-sum-competition-by-dani-rodrik-2022-03

[2] Bu konuda benim de Dani Rodrik’nin de yazıları var. Benim 14 Ocak 2022’de Politik Merkez’de yayınladığım: Hiper Küreselleşmenin Etkilerihttps://politikmerkez.com/konular/ekonomi/hiper-kuresellesmenin-etkileri/

[3] Bu başlıktaki Post-Ukrayna yazım kabul gördü: https://politikmerkez.com/konular/politika/post-ukrayna/

Exit mobile version