Site icon Politik Merkez

Hedefler ve Endişeler

hedefler-ve-endiseler

Hedefler ve Endişeler

Okuyucu

“Din elden gidiyor!..” “Vatan bölünüyor!..” “Hedef-2023: En gelişmiş 10 ülke arasına gireceğiz!..” Endişeler ve hedefler bu kadar da değil, ama ne demek istediğim anlaşılıyordur herhalde.

Yakın döneme kadar Türkiye’nin çeperindeki tüm ülkelerle ekonomik ve diplomatik ilişkileri çok iyi düzeyde idi. Ama zaman ilişkileri çok boyutlu aşındırmışa benziyor; bu bizden mi kaynaklandı, muhataplardan mı, yoksa bilinmedik kulelerde yaşayan küresel güçlerin etkisiyle mi oldu? Soruların cevaplarını verirken hemen herkes farklı bir düşünce ifade edecektir; bu çok doğal.

Bugün ülkede azımsanmayacak bir kesim büyük bir saldırıya uğranıldığını ve Kurtuluş Savaşı sonrası en büyük savaşın verildiğini düşünüyor veya mevcut gelişmelerden oluşan durum halka böyle anlatılıyor. Bu kesim, Osmanlı’nın da geçmişte bugünkü gibi yedi düvel tarafından saldırıya uğrandığı benzetmesini yapıyor. Ama biliyoruz ki, o zamanın saldırısı birkaç asra yayılmış halde idi. Hatta sembolleşen ifadeyle, memlekete matbaayı çok geç getirmenin ne anlama geldiğini de bir yana bırakmamak gerekir idi. Şimdi ne var öyleyse? Gelişmeler daha asırlık işler düzeyinde değil, yaklaşık on yıl önceye dayanıyor. Bu durumda uygulanan politikalarla bugünkü tablo arasındaki bağıl ilişki bir yana konuyor mu, beklenmedik ve çok yönlü bir saldırıdan mı söz ediliyor? Şimdiki söylem şu: “Hükümet işbaşında, endişelenmeyin, bu ülkeyi kurda kuşa yem etmeyeceğiz!..” Son çıkan hale göre diplomatik çabalar ne yönde ilerliyor dersiniz? Ortadoğu’nun belli ülkelerinde, Afrika’da, Güney Amerika’da ve Birinci Dünya Savaşı esnasında ordumuzu emanet ettiğimiz Almanya’da!.. Buna karşılık içerideki ana konumuz ne? Anayasa!..

İran-Amerika anlaşması ardından bugün dünyanın bütün kurtları ekonomik pastadan pay kapmak için İran’a saldırdılar. Rusya, Çin, Kore, Hindistan, Amerika, Almanya… Bir tek Türkiye pastadan pay alamadı diye düşünülüyor! Başbakan Ahmet Davutoğlu geçen hafta Tahran’a kısa bir ziyaret yaptı. Ne oldu? Ne elde edildi? Büyük bir anlaşma mı yapıldı? Bunlar olmadı ise neden? Tümüyle kayıp ne kadar olacak? Bu kayıp bizi hedeflerimizden ne denli uzak tutacak? Suriye konusunda Amerika, İngiltere, İsrail ve Rusya yakın işbirliği içinde çalışıyor. Suriye’de yeni bir düzen kurmaya çabalıyorlar. Türkiye, bölgedeki gelişmeler üzerine Rusya’dan sonra açıkça Amerika’ya da, BM’ye de eleştiri getiriyor; açıkça, “Siz yanlış yoldasınız,” diyor, hani o emperyalizme karşı mazlum milletlerin savunucusu edasıyla… Bir ara ülkede yalnızlaşmanın versiyonları konuşuldu, bugün de tekrarı yapılıyor. İktidar Türkiye için “değerli yalnız” tanımını yapıyor. Yalnız! Öyle mi? Neden? Ama Almanya’nın Şansölyesi var ya, neden yalnız kalınsın ki? Böylelikle pratikte AB ile askıya alınan ilişkiler konusunda ve mülteci meselelerinden dolayı görüşme trafiği artırılıyor. Tarih herhalde tekerrüre başladı bile!

Yunanistan ile tarihte görülmemiş ölçüde yakınız. Bu çok yönlü kazanç demektir. Haydi hayırlısı!..

Neyi bekliyoruz? Barzani’nin Kürt devletinin kabulünü mü? Suriye’de yeni bir rejimin kurulmasını mı?… Bir anlığına geçmişi bir yana koyalım. Acaba tek tek siyasi coğrafyadaki değişimlerin tamamlanmasını beklemek yerine, politik düşüncelerimizde yapacağımız bir revizyona mı girişilse? Geç kalmadan başlansa… Böyle düşünenler yok mu?

Büyük oyunlar büyük düşünmekle kurgulanabilir. Türkiye kendince bu hedefleri koydu ve şimdi endişeleriyle yüzleşiyor; hem bu denli önemli endişelere bedel ödemek zorunda kaldığı halde. Elbette büyük kurguları yönetebilenler de var, fırsatçı ülkeler de, kendi derdinden başını kaldıramayanlar da… Hele küresel güçteki şirketler!

Türkiye yakın coğrafyasına söz sahipliği yapmak istemiş olabilir; ama içinde bulunulan durum ortada, iyi analiz edilsin derim. Eğer bugün bir tür Kurtuluş Savaşı verildiği savunuluyorsa, bunun savunucuları çözümü de söylesinler: Endişelerin azalması ve hedeflere yaklaşılması nasıl olacak? Yine “kandırıldık” mı denecek, öyleyse hangi ülkeler kandırabilir Türkiye’yi ve neden? Güvenlik endişelerine bakılınca görülen şu; bölünmeyi isteyenler hem meclisteler hem de sokaklarda. Bu son tabloya bakılırsa kayıp sadece vatan uğruna verilen şehitlerle de kalmayacak, ataların kanıyla sulanmış neslimize yadigâr toprak bu gidişle hata yapanları sinesine kabul dahi etmeyecek… Başka? En azından Türkiye’nin ekonomik hedefli rakiplerine bakılınca görülecek ki, kayıp her geçen gün ağır bir fatura yüklüyor bu ülkeye… Peki, gelecek kuşaklar bu durumu nasıl okuyacaklar dersiniz? “Bizden öncekiler saldırıya uğramışlar” mı diyecekler zannediliyor? “Hesaplar, hedefler, niyetler, çabalar yanlış olmuş; keşke…” mi diyecekler? Yoksa yeni tür bir sanal-matbaayı mı sebep gösterecekler? Bugünün aklı üzerine çeşitli hesaplar yapılabiliyor ve etki altına alınabiliyor ama torunlarımızın aklı şimdiden çelinemez ki! Tarihi bugünden yazmaya kalkanlar bu konuyu bir daha düşünsünler…

Şimdiki durum tabiatıyla geçmişle eşleşmez ama buna gayret edenler var ise benzetmenin sebepleri ve sembolleri ortada… Ne hedefler ne de endişeler benim, siz benden yana kaygılanmayın sakın; ne şimdi ne gelecekte…

Exit mobile version