Site icon Politik Merkez

Küresel Sermaye, Ülke Politikaları ve Üstün İnsan Gücü

kuresel-sermaye-ulke-politikalari-ve-ustun-insan-gucu

Küresel Sermaye

Okuyucu

Basit bir anlatımla başlayalım, herkesin elinde olmaya başlayan cihazların edinimiyle ilgili hesapla yola çıkalım. Buradan devlet işleyişi, bütçe uygulamaları, küresel sermayenin düzeni, insan gücü, liderlik, gelişme, politikalar ve erdemlerle ilgili konulara değinelim. Sonuçta da muttakinin görüşünü vurgulayalım. Göreceğiz ki bireysel gücün önemi her noktada kendini hissettiriyor.

Teknolojiden Alınan Vergi

Üretilmeyen ve tüketime konmayan her teknolojik üründen dolayı sayısız kaybın olduğunu devletten çok vatandaş bilmeli. Örneğin bir teknolojik ürünün üretildiği ülkede parakente satışı 1.000 $ olsun. Aynı ürünün örneğin ülkemizdeki satışının 4.000 TL olduğunu biliyoruz. Ürün satışı normal şartlardaki bir hesapla 3.000 TL’yi geçmemesi düşünülürken arada 1.000 TL’lik farkın olmasını neyin karşılığı olarak ödediğimizi yeterince düşündük mü?

Bu küresel rekabetin bedelidir. Eğer; “yıkılmadım, ayaktayım veya gelişip ben de onlar gibi olacağım…” diye düşünüyorsanız, işte bunun bedelidir.

Refah ve güvenlik örgüsünü kendi stratejisine koyabilmiş ülkelerde uygulanan (kabaca) 2 yöntem vardır. Bunlar:

Devlet daha ziyade iradenin politikasıyla ve kabul edilen hedeflerin yönetimiyle ilgilidir. Üniversiteler, bürokrasi, üreticiler, yatırımcılar ve tüketiciler neyle ilgiliyse; ancak verecekleri oy’un rengini değiştirerek politikalarını somutlaştırırlar, esasında projelendirirler.

En Önemlisi İnsan Gücüdür

İlk bakışta anlaşılıyor ki (örneğin) Türkiye bütünündeki vizyon ancak ikinci yöntemi karşılayabiliyor. “Devlet böyle uyguluyorsa, vatandaşın suçu ne?” diye bakmayalım! Bunun sebebinde yatan asıl konu ise insan gücüdür.

İnsan gücünün kapsamında toplumun ve yönetimin her katmanındaki bireyler sorumluluk taşırlar ve onların güçleri devletlerinin güçleridir. Örneğin lider de, tarım işçisi de ülkenin kaynağıdır.

Sıkı Para Politikası ve Görme Yetisi

Uygulamaya bakıldığında vergiler ve dolaylı vergilerin tümü vatandaş için bir pahalılık unsurudur. Aynı zamanda bu konu (piyasaya para arzı ifadesiyle giren ama aslında kelimenin tam anlamı ile sıkıntıya katlanmayı mecbur kılan) bir “sıkı para politikasının” uygulanmasına zemin hazırlıyor. Sıkı para politikasının dolaylı gereği olarak; vergilerin artırılması, ücretlerin kısılması, tasarrufun artırılması gibi her türlü tedbir uygulanabiliyor.

Bu politikaları ülkelerde hükümetler gerçekleştiriyor. Unutmayalım ki liberal serbest piyasa ekonomisi ile idare edilen demokratik ülkelerde ekonomiden sorumlu hükümet üyelerinin bakış açıları farklıdır.

Şöyle ki:

 

Küresel Sermaye

Enerji, kimya, metalürji, bilişim, sağlık ve finans başta olmak üzere dünyadaki bütün sektörleri gözden geçirelim. Birçok şirket ya gelişmiş / gelişmekte olan birkaç ülkede konuşlu, çok olmayan sayıda sermayedarın / sermayedarların kontrolündedir. Buna daha pratik anlamda “küresel sermaye” diyoruz.

Liberal serbest piyasa hükümleri gereğince küresel sermayenin bir ülkeye mal, hizmet ve daha önemlisi finansman sokmasının ne amacı olabilir?

Kalkınmışlık için ülkelerin kendi güçlerinin yeterli olmadığı ve dolayısıyla ülke dışındaki güçlerle kaçınılmaz işbirliğini gerektiren bir küresel kapitalist ekonomik düzen içindeyiz. Bunun dışında düşünmenin bir yararı olamaz. Yani bu tür küresel hedefleri güden sermayenin çözümü ülkeleri yönetenlerle karşılıklı pazarlık yaparak (ki bu iki tarafın da kazanımı için bir anlaşma ifadesi haline gelir) tüketiciye ulaşmaktır.

Devletle küresel düzenin bakış açısı refah ve güven kelimeleriyle özetlenmektedir.

Küresel politik eksende tarif şudur:

Yönetmek Zordur da Yönetmenin Formülünü Yazmak Hiç Zor Değildir

O halde politikacıya düşen görev nedir?

Hiç zor değil!

Eğer politikacı küresel sermayenin hedefleri doğrultusunda vatandaşını ezdirmiyorsa; vatandaşın geleceğine, kazancına ve alın terine sahip çıkıyor, çeşitli yollarla şahsi veya temsil ettiği zümrenin kesesini gözetmiyorsa bir sorun yoktur.

Küresel Hedefler İçin Politik Destek

Unutmayalım ki küresel kapitalist düzen demokrasi, insan hakları, özgürlük, eşitlik gibi değerleri ileri sürer. Bu vatandaşın lehine olan halleri kapsayan kavramlardır. Ama amacın diğer ucu tüketimi garanti almaktır.

Peki, tükettirmemek için özgürlüğü kısıtlamak bir politika mıdır? Hayır! Ama bunu formüle edemeyenler için küresel sermayeye inançla gayret gösteren diğer ülkelerin ve uluslararası kurumların politikacıları ve saygın entelektüeller araya girerler ve gerekli desteği sağlamaya çaba gösterirler.

Medyada haber edilen konuların çoğu bu tür konuları kapsamaktadır. Çoğu zaman bir kamuoyu oluşturulur ve bun üzerinden çalışılır.

Erdemler ve Demokles’in Kılıcı

Yaşadığımız yüzyılda demokrasi, insan hakları, özgürlük, eşitlik gibi erdemlerin tersine bir açıklama ve girişim ters teper. İşlendiğinde kazancı ise her yönedir.

Kültürlerin kendi karakterleri ile “evrensel” olarak gösterilen erdemlerin arasında bir çatışma olur mu? Temelde olmaz. Ama bunlar da doğal olarak belirli politikalara dair yürütülecek hususlardır. İşleniş aşamalarındaki çarpıklıklar bir şekilde abartılır. Bu ise küresel düzenin argümanı olarak bir politik baskı aracıdır. Bu bildiğimiz Demokles’in Kılıcı’dır.

Gelişmenin Yolu ve Liderlik

Gelişmenin yolu nereden geçer? İşleyen bir sistemden geçer! Bu sistem o ülkede yaşayan insanların değerleriyle ve çabalarıyla tesis edilir. “İnsan gücü” dediğimiz budur.

Eğer insan gücünde bir sıkıntı ve yetersizlik varsa, asla teslim olunmaz. Onarıcı çabalar liderler vasıtasıyla örülür. Liderliğin her durumda önemi yüksektir ancak kalkınmak için ön almada daha da değerli olduğu belirgindir. Lider kurtarır, kurucudur, vizyon ve hedef verir, toplumsal adalet ve gelişmişliğin önünü açar…

Önce bir çerçeve çizelim. “Gelişmişlik” nedir?

İdeal Gelişmiş Ülke Neresi?

Gelişmiş ülkenin ideal olanı nerededir? Amerika gelişmiş ülkelerin lideriyse, bir örnek midir? Bu soru bir Amerikalı için önemlidir. Soru bir Alman veya Fransız için anlamsızdır. Çinli veya Hintli de bunu aramaz. Türk de! Kaldı ki Amerika bile kendine, Yazar George V. Higgins’nin tabiriyle; “Amerika bir ülke değil, iştir (business)!” demektedir.

İdeal insan gücünün karakterine, kültürüne, ne istediğine göre disipline edilir. Yazılıp çizilmesinden öte somut bir şekilde herkesin aklında yer almalıdır. Bunun insanlara verildiği yerlerin başında aile, sonra okul, sokak ve iş yeri gelir.

Somut örneklerle bu gelişmişlik konularını nerelerde görmek mümkün olur? Bu sorunun doğru cevabını verebilmek için önce eldeki insan gücü, toprak, su, deniz, hava, yeraltı ve yerüstü kaynakları önem kazanır. Bunlara göre bir düşünce üretilebilir.

Temel bakış açısına dayalı olarak somut gelişmişlik sorularına bakalım:

Muttaki Duruşu

Her işin bir kuralı vardır. Kuralını özümsediğimizde “doğal” olduğunu da anlarız. Başlıca noktaları “eğer” deyip açıklayalım:

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır da sizin ki belirgin şekilde yararlı ve bilinçli şekli olsun!

O halde insanın öncelikle bilinçle kendi değerlerine bakması, sahip çıkması ve geliştirmesi gerekir. Benim çeşitli vesilelerle, “Muttakilik açısından demokrasi, liberal ekonomi, kapitalizm vs işlerle ilgili bir sorun yoktur, önemli olan bireyin duruşudur…” dediğim konunun özünde bu yatar. Lider, bürokrat, bakan, memur, hâkim, savcı, patron, şef, temizlikçi, herkes için “üstün insan” olma tanımı bu nedenle önemlidir.

Muttakilik üstünlüğü üstüne giydiğinde yakıştırabilendir.

Bir ülke diğerlerinden üstün noktalara erişmişse, bu öncelikle “üstün insan gücü” sayesindedir. Bir ülkenin her şeyi olsa da insanları kendinde değilse, geçmiş olsun!

Exit mobile version