Site icon Politik Merkez

Fay Hatları

Okuyucu

Türkiye’nin bölgesindeki çatışmaları, gerilmeleri ve krizleri incelemeye başladığımızda ilgili aktörlerin etkileşimleri bağlamında geniş bir coğrafya içinde jeopolitik mücadele vermek gerektiği ortaya çıkıyor. Eğer bu geniş bölgeye müşterek bakılmaz ise fotoğrafın iyi görülememesi söz konusudur. Ama bölgede çareler üretilecekse de yeterli olmanın yanı sıra bir mücadeleyi kazanmak gerektiği açıktır. 

Bu bakışla mevcut etkileşimleri bir haritaya işaretledim. (Görsele bakınız.) Neler görüyoruz?

Esasen ABD ile onun rakibi konumundaki Çin ve Rusya’yı hesaba katmak gerekir. Ancak tam da Türkiye’nin bulunduğu mevkide çoklu bir etkileşim söz konusudur. Şöyle: ABD, Avrupa Birliği, İngiltere, Kanada, vs. oluşum, ki NATO’dan dolayı Türkiye de bunun içinde, Atlantik bloğunu oluşturur. Her ne kadar Atlantik’te olmamasına rağmen İsrail bu blokta Türkiye hariç kesimlerle işbirliği halinde hareket etmektedir. Bir yandan (2013’ten beri daha belirginleşen şekilde,) ABD, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi, Türkiye (ve Kuzey Kıbrıs’a) karşı ortak hareket etmektedir; diğer yandan (2000’den beri,) Avrupa (özellikle Fransa), Yunanistan ve Güney Kıbrıs (2004’te AB’ye alındı ve dolayısıyla AB sınırlarını Levant bölgesine uzattı) yine Türkiye’ye (ve Kuzey Kıbrıs’a) karşı hareket etmektedir. Başat ülkelerle birlikte hareket eden Mısır ve Körfez Ülkeleri neredeyse her konuya müdahil olma eğilimindedirler.

Terör konusunda da karışıklık vardır. Bilindiği gibi ABD (ve kısmen Avrupa) PKK/YPG’yi terörist diye tanır, ancak onlarla işbirliği halinde hareket eder. Nasıl? Irak Şam (Levant) İslam Devleti (IŞİD/ISIL, Arapça Daeş) diye isimlendirilen bir küresel radikal terör oluşumu ile ortak koalisyon halinde mücadele etmenin yanı sıra, PKK/YPG’den başka bir isimle imal edilmiş yerel unsuru da yanlarına alırlar (vekil).

Bu ve bunun gibi bölgede birçok farklı eksenlerde hareket eden, ortaklık kuran, karşıt olan yapılar, güçler ve ülkeler vardır.

Halen IŞİD’in Horasan kolu (IŞİD-H) ise Afganistan ve çevresinde etkindir. Radikal terörizm Hint-Pasifik bölgesine kaymıştır. IŞİD bir dönem (2014-16) Avrupa’da da etkin idi. Her nedense burada etkinliğini bitirdi gibi bir durumu görmekteyiz. (Terör olmasın elbette!)

Etkileşimde İran ve İsrail karşıtlığı gibi duran ama aslında paslaşarak birbirlerine alan açan bir başka etkileşim daha var. Bu çoklu etkileşimde dikkat çeken başka bir yapı şeklidir. İsrail, Doğu Akdeniz’de (esasen Filistin’de) nüfuz alanını artırırken, Afrika’ya ve Balkanlara da bir arayışla atlamış gözükmektedir. İsrail, Körfez ülkeleri ve Mısır ile işbirliği içindedir. Arap-İsrail çatışması geride kalmıştır artık. İran ise mezhepsel (Şii) yayılmacı politikalarını alana aktarmaktadır.

Bölgedeki çatışma ve krizleri (ki ABD politikalarının Türkiye’ninkinden ayrışması söz konusu) dört başlıkta açıklamaktayım:

  1. 2001, 11 Eylül sonrası. ABD’nin koalisyon güçleriyle beraber Afganistan ve Irak harekatları yapıldı. Burada Türkiye 1 Mart Tezkeresi (2003) olayını yaşadı. ABD ile ilişkiler bu tarihten sonra farklı yürüdü. (Abdullah Gül 2004’te Büyük Ortadoğu Projesi BOP içinde olunduğunu söylemesi ilişkileri değiştirmedi.)
  2. 2011, Arap Baharı sonrası. Suriye iç savaşı ve bunun içinde IŞİD’in fonksiyonu gelişti. ABD Irak’ı 1991-96’da Çekiç Güç ile fiilen böldüğü gibi Suriye’yi de fiilen bölebilmek adına PKK/YPG/SDG’yi vekil kullandı. Bu politika Türkiye ile ABD arasını soğutan en önemli konulardan biri oldu. Üstelik 15 Temmuz 2016’da helan elebaşı Pensilvanya’da olan FETÖ’nün darbe girişimi yaşandı.
  3. 2014, Rusya’nın Ukrayna-Kırım bölgesini ilhakı sonrası. ABD bu noktadan sonra Avrupa ve NATO ile beraber hareket ederek Rusya’yı bölgeden uzaklaştırmanın yollarını aradı. 2021’de Joe Biden iktidarıyla Atlantik’in Ukrayna politikası net bir biçimde kendinin gösterir oldu. Ancak ABD bölgede ortak olarak Yunanistan ile hareket etmektedir. 2013’teki ABD, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi Doğu Akdeniz Anlaşmasına bağlı kalmaktalar. ABD ile Yunanistan savunma anlaşması 2021’de yenilendi (Dört ana üs: Dedeağaç, Sauda, Pire, Stefanovikeio). Bu durumda bölgeye asker yığmaya başladı. Stratejik mevki Dedeağaç gündeme geldi. Bu Türkiye ile Yunanistan arasındaki derin meseleleri tekrar belirginleştirdi. Zira Yunanistan, Türkiye’ye karşı politikalarını geliştirmek adına kendine bir arka bulmuş oldu.
  4. 2021, ABD’nin Afganistan’dan çıkması sonrası. Halen bunun etkisi gelişme gösterir niteliktedir. Türkiye’nin Orta Asya’da köklü bağları vardır. Bakalım ilişkiler ne şekilde gelişecek?

Şimdi Türkiye’nin yukarıda işaret ettiğim üç fay hattı ile ilişkili ortaya çıkan durumunun üzerinden geçelim: 

Etkileşimlerin çeşitliliğine dikkat çekmek isterim. Terörle mücadele, çok katmanlı ve taraflı dinamik diplomasi, ekonomik rekabete karşılık verme (ki koronavirüs salgını ve iklim değişikliği ile mevcut küresel tablo içinde bu durum daha da zordur), silahlanma, caydırıcılık, enerji alanındaki girişimler, teknoloji alanında somut sonuç alma zorunluluğu, gibi pek çok konu var. 

Türkiye için bu konular daha da ağır bir tablo sergiler. Örneğin, Ukrayna ile ortak savunma sanayii ve kültürel projelerde ilerlemek isterken bir de bakarsınız karşınıza başka engeller çıkabilir. Ancak önemsenmesi gereken konulardan birisi de iç politikada daha fazla mücadele etme ihtiyacının olmasıdır. Zira mevcut fay bölgelerinde mücadele etmek söz konusuyken iktidara karşı muhalefet öyle konularla ortaya çıkabiliyor ki, örneğin sınır dışına asker göndermek için tezkere meselesini çözmek gibi, buralardaki tartışmalar başkalarının da işine gelecek yeni diplomatik ve politik alanlar açıyor. 

Günümüzde iç politikalara nüfuz etmek adına medya ve sosyal medya imkanları fazlaca kullanılmaktadır. Her kesim kendi çıkarına uygun belirginleştirdiği projesine odaklanıyor olabilir. Ama neticede ortak noktalarda hareket etmek adına girişilen çabalar çelişkili sonuçlar doğurmaktadır. Terörizm, demokrasi, politika, adalet, düşmanlık gibi kavramlar mevcut karmaşayı daha da derinleştirmektedir. Üstelik siber ve istihbarat savaşları alabildiğine artmakta, işin tabiatı gereği geri planda sürdürülen gizli operasyonlar ile gerçek-görünür yaşamda başka tezahürler oluşmaktadır. İşte bu nedenle Türkiye bu fay hatlarındaki mücadelesinde daha da karmaşık olaylarla karşılaşmaktadır. Eğer bu alanda başarılı olunacak ise Türkiye de rakipleriyle sürdürdüğü mücadelede benzer operasyonları yapmak durumunda kalmaktadır. Bu riskleri artıran bir durumdur.

Jeostratejik çıkarımla incelememizi bitirelim. Bu belirttiğim üç fay hattında (haritaya bir daha bakalım) Türkiye adeta çevrelenmiş şekildedir. Merkezdeki Türkiye diyoruz ama bu merkezin yükü ve enerjisi bir hayli fazladır. Bu fay kırıklarında yer alan çapraz etkileşim durumunu kendine bir fırsat olarak görenler de vardır. Eğer Türkiye, Rusya-ABD geriliminden veya ABD-Çin rekabetinden çıkarımda bulunarak, önüne çıkacak bütün politik süreçleri başarıyla işletebilirse, bu neden bir fırsat olmasın? Bir de şu var, bütün bu çabalar belli bir riske girmek demektir. Çoklu risklerin yönetilmesinde Türkiye olağandan fazla gayret sarf etmek durumundadır ki bu gayet yorucudur. Bu yorucu risklere direnç gösteren en önemli güç unsuru ise Türk Milletinin kendisidir. Temel bir hatırlatma, eğer bir güç mücadelesine girdiyseniz gücünüzü zorlarsınız, kinetik baskı mutlaka bir sonucu ve karar halini doğuracaktır.

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Exit mobile version