Küresellik kavramı halkın yararına olan alanlara nasıl yansır? Küreselleşme ile devletler giderek mecburiyetlerin getirdiği etkilere mi maruzdur. Küresel ölçekli çabaların her biri ortaklaşa süreçlerin verimliliğini ortaya koyuyor mu? Öyleyse halkın yaşamsal alanlarına ait konulara ilgisini nasıl açıklayabiliriz? Yeni dünya düzeni kent devletlerini mi zorluyor?
Giriş
Günümüzde devlet, ulus, ulus devlet, uluslar sistemi, kent, kent devlet, küreselleşme ve küresel sistem gibi kavramlar tartışılmaktadır. Biz bu tartışmanın neresindeyiz bilinmez. Belki tartışmak için konuyla yeterince ilgilenmiyor ya da kendimizi rahat hissetmiyoruzdur. Tartışmaların bir çoğunun temelinde yatan bu temel değişimin dinamiklerini esas almaktan çok, daha ziyade spesifik konulara odaklanıyoruz.
Küresel tartışmalar ise bir yandan fiili olarak ekonomi örnekli şekilde karşımıza gelirken, diğer yandan düşünsel anlamda görüşülüyor. Düşünceye, bu işin yazıp çizmeye ve bunun üzerinden tartışmaya dair belli sıkıntıların olduğunu biliyorum. En azından entelektüel kitle ve akademisyenler istekli değiller. Buna karşılık küresel mecburiyetlerin halka doğrudan yansıtılmasını ise “Eee, n’palım…” türünden pişkinlikle yorumlamayı da pek etik bulmuyorum. Her neyse…
Yine bir kadermiş gibi insanlığın başına gelecek olan ve Batı kültürü tabanlı anlatımla “kaçınılmaz ilerleme/gelişme” şeklinde takdim edilecek olan bu 2050’lerin önemli değişimini az da olsa incelemekte yarar görüyorum.
Diyeceksiniz ki mevcut sistem çok mu güzel? Bilmem! Sizin görüşleriniz önemli. Ben burada olanı bir başka formatla resimleyeceğim. Görüntü çok şeyi anlatıyor aslında.
Bu incelemedeki hususlar bir modelleme üzerine inşa edilmiştir. Önce mevcut devlet yapılarını ve hükümet işlerini karşılaştıracağız. Daha sonra küresel kent devleti bahsine geçeceğiz.
Mevcut Yapılarla Etkinlikler Bağlamında Hükümetlerin Genel Mukayesesi
Ortalama ve güçlü bir devleti aynı parametrelerle karşılaştıracağız. İncelemede her iki kesimdeki devletin ekonomi, bilim ve teknoloji, enerji, eğitim, iş ve çalışma ile sosyal yaşamını inceleyeceğiz. Bu alanlarda belirli kriterleri esas alarak bazı sonuçlara vardık, onları irdeleyeceğiz.
Ortak konular şunlardır:
- Dolaylı yaşama dönük alanlar: Stratejik, uzun vadeli, yüksek meblağlı ve dolaylı etkili konular ekonomi, bilim ve teknoloji, enerji ve hatta eğitim alanında olan konulardan müteşekkildir. Bir devletin ekonomi, bilim ve teknoloji, enerji ve eğitim alanındaki performansında kendi ülkesinin dışındaki etkinliklere bağımlık oranı az mı yoksa çok mudur? Ekonomi uzmanlarının takip ettikleri küreseldir. Bilim ve teknoloji alanında uluslararası işbirliği veya bir diğerinin yaptığını sürekli takip etmek vardır. Enerji alanında yelpaze geniş olduğundan ve hammadde, politika ve teknoloji ağırlıklı angajmanlarla ilgisi olduğundan genellikle dışa bağımlılık söz konusudur. Eğitimde ise dünyanın ortak aklı programları, konu ve kapsamlar ile dokümantasyonu kapsar. Güç nispetinde bu alanlarda devletlerin inisiyatifi kendinde olur ve diğerlerine karşı baskın alanları vardır.
- Doğrudan yaşama dönük alanlar: İş ve çalışma ile sosyal yaşama dair olan alanlarda ise karşımıza çıkan önemli noktalara gözatalım. Halkın günlük hayatından tutun, torunlarına bırakacaklarına varıncaya kadar bütün önemli işler bu alanlarda yer alır. Kazancının gereği hesapları, sağlık ve sosyal güvenlik hakları; evinde, sokakta, işyerinde karşısına çıkan sınırlamalar; karşılaştığı güçlükleri aşmak için sistemle olan ilişkileri; mal, mülk, hak ve adalet gibi bir insana ait önemli hususlar hep bu alanlardadır. Eğer devletin etkinliği güçlü ve ileriye dönük politikalar yerinde sonuç verdi ise dolaylı yaşama dönük alanların da pozitif etkisi ile doğrudan yaşamda inisiyatif olabildiğince fazla devletin kendisinde olur. Değilse, dolaylı yaşama dönük alanların negatif etkisi iki kat hissedilir ve sanki bir bağımlılık ve mecburiyet düzeni içinde çaba sarfedilir.
- Hükümet çözümü: Konuyla ilgili ana bakanlıkları aşinalık olsun diye Türkiye örneğinde bugünkü hükümetin isimlendirdikleri şekliyle ele alalım. Bunlar; Ekonomi – Bilim, Sanayi ve Teknoloji – Enerji – Eğitim – Çalışma ve Sosyal Güvenlik – Gıda, Tarım ve Hayvancılık – Orman ve Su İşleri – Sağlık – İçişleri – Savunma – Adalet – Maliye – Gümrük ve Ticaret – Çevre ve Şehirciliktir. Dolaylı yaşama dönük alanlar için dört bakanlık (Ekonomi – Bilim, Sanayi ve Teknoloji – Enerji – Eğitim) hizmet verir. Hükümet ölçeğinde her alanın birer bakanı varsa yeterli görülür. Doğrudan yaşama dönük alanlarda ise on bakanlık çalışır.
Bu genel açıklamalara bağlı olarak sırasıyla iki gruba ait devletin etkinliğini inceleyelim. Önce ortalama bir devleti ele alalım (Tablo-1):
- Dolaylı yaşama dönük alanların toplamı %94’tür.
- Doğrudan yaşama dönük alanların toplamı %6’dır.
Şimdi de güçlü bir devleti ele alalım (Tablo-2):
- Dolaylı yaşama dönük alanların toplamı %74’tür.
- Doğrudan yaşama dönük alanların toplamı %26’dır.
Her iki grup için %20’lik bir yer değişimi söz konusudur. Yıllara göre bunun etkisinin ne denli önemli olduğunu düşünürsek dikkate değer görülen bir farktan söz ettiğimiz aşikârdır.
Şimdi de her iki grubu bir tabloda inceleyelim (Tablo-3):
Ekonomi, Bilim ve Teknoloji ile Enerji küresel çapta hizmet veren dev şirketlerin elinde ise devletler güçlü bile olsa işleri yürüten olmaktan başka bir etkinliği olmayacak. Bu alanlarda ortalama devletlerin etkinliği için toplam %83’ken, güçlü devletin etkinliği %60’tır. Devlet güçlü bile olsa şirketlerin gücü daha öne çıkacak görülmektedir. Eğitimin şirketler tarafından idare edildiğini ilave edersek; ortalama devletlerin etkinliği toplam %94’e, güçlü devletin etkinliği %74’e çıkacaktır. Bu incelemenin dışında tutulduğundan, buraya üretilen mal ve hizmetin topluma doğrudan (cari) yansıması oranları ilave edilmemiştir.
Bütün bunların anlamı nedir? Kısaca dev küresel şirketler kendilerine en uygun yerleri seçebilecek ve şartların düzenlenmesini talep edecektir. İstihdam, büyüme gibi tercih edilir etkilerden dolayı hükümetler de belli oranda tedricen tavizler verecek ve halk ile şirket yönetimlerinin arasındaki sosyo-ekonomik düzen bağı açılmış olacaktır.
O halde birçok bakanlığın (bugünkü haliyle 10 bakanlık) ortalama devletlerin etkinliği için %6 ve güçlü devletin etkinliği için %26’lık meşguliyet için iktidarı elinde tutmasına gerek olacak mı? Yoksa daha esnek hareket edilecek, kendileri için daha uygun ve kolay yönetilebilir kent devletleri düzenine geçişin kapısı mı zorlanacak? Zaten nüfus ve iş kapasitesi kentlere birikmiyor mu?
Küresel kent devletleri bahsine geçmeden önce şu hususu da açıklamakta yarar vardır. Mevcut yapıda devletin idare etmeye çalıştığı konulara bakılırsa, halkı sisteme uydurmak amacıyla zaman içinde “uluslar sitemi” bağlamında çeşitli usullerin ve yapıların geliştirildiği görülecektir. Yani çabalar dışa dönük olmaktan ziyade içe dönük ağırlıktadır. Dışarıdan gelen etki ve baskılara, “onlar bizi pek ilgilendirmez, biz evimizin önünü süpürelim,” dendiğinden ve her türlü tedbirin muhatabı olarak halkın kolay yönetilebilirliği düşünüldüğünden, bu durum günümüzde uluslar sisteminin bir çıkmazı olarak tartışma konusu halindedir. Çeşitli savların özetine göre; devletin çeşitli alanlardaki ayarlanabilir kanun ve uygulamalarıyla (her ne kadar özgürlük ve eşitlik ilkeleri gözetiliyor dense de) asıl muhatap büyük oranda dış etkenlerin altındaki halkın ayakta durmasının, çalışıp üretmesinin ve uslu durmasının idaresi ortaya çıkmaktadır.
Küresel Kent Devletleri
McKinsey Global Institute’ün Ekim 2013 tarihli “Urban world: The Shifting Global Business Landscape” adlı raporuna göre önce bazı verileri vereceğim. McKinsey küresel bir inceleme yapıyor. 2010 ve 2025 yıllarını baz alıyor.
- 2010: Hacmi 1 milyar doların üzerinde olan dünya çapında faaliyet gösteren toplam 8.000 şirket tespit ediliyor. Hepsinin toplam hacmi 57 trilyon dolardır. Bu ise dünya çapındaki GSYİH’nın %90’ıdır. Halen 8.000 şirketten sadece 800 adedi devlet kontrolündedir ve şirketlerin 1/3’nden fazlası 20 büyük kentte yerleşmiştir.
- 2025: Hacmi 1 milyar doların üzerinde olan dünya çapında faaliyet gösteren toplam şirket sayısının 15.000 adede çıkacağı bekleniyor. Gelişmekte olan ülkeler ölçeğindeki dağılımları şöyle: Bu şirketlerin 1990 yılında %5’i, 2010’da %10’u iken 2025 yılında %45’i gelişmekte olan ülkelerde yerleşmiş şirket olacak. Özellikle Çin kentlerinde 5.000 yeni şirketin olacağı bekleniyor. Bu ise 2025 yılının gelişmekte olan ülkelerinde bulunan şirketlerinin %40’ına karşılık gelecek. 2025 yılında 330’dan fazla kentte büyük şirketler karargâh kuracak. Bütün bu şirketlerin hacmi 2010’a oranla %130 artarak 130 trilyon dolara ulaşacak. Dev şirketlerin %53’ü halka açılmış, %37’si özel ve %10’u devlet şirketi olacak. Yani %90 şirket devletten ayrı olacak. Satın almalar ve halka arzlar daha hızlı gelişecek ve bu oran daha da artabilecek. Devletin şirketler üzerindeki kontrolü ortadan kalkacak. Bu demektir ki dünyanın toplam GSYİH’sı kentlerde kalacak. Küresel ölçekte hacmi 50 milyar doların üstündeki şirketlerden bahsediyoruz. Bunlar toplam dev şirketlerin %67’si olacak.
Hal böyle olunca akla şu soru geliyor: Küresel şirketlerin etkinliği devlerin etkinliği içinde mi kalacak, yoksa yerleştikleri kentin kurallarını kendilerine uyarlayıp kendilerine göre daha etkin olmaya mı çalışacaklar? Bir kentin gelirinin birçok ülkeden veya devletten fazla olduğunu/olacağını dikkate alırsak, McKinsey’in iddiası yönünde, yakın gelecekte kent devletleri modeline doğru gidildiği sonucuna varmamız hiç yanlış olmayacak.
Böyle bir yerde iş imkânı yaratmak kolay, gelir, üretim, yenilik (inovasyon) imkânı, standart sağlama, teknoloji ve ortak akıl kullanma endeksleri artacak şekildedir. Büyük şirketler neden kentlerden vazgeçsin ki? Neden yönetimleri kendilerine uygun düzenlemesin ki?
Dünya nüfusunun önemli bir kısmı bu şehirlerde ve yakınlarında yaşayacak. Kent devletlerinin kendi aralarında ekonomik, bilim, teknoloji, eğitim, enerji, iş ve çalışma ağları olacak. Bu ağlar küreselleşmeyi fiili hale getirecek. Kent devleti kendini savunmanın yollarını bile bulacak. Belediye başkanları yeni yönetim organlarıyla kentliye doğrudan hizmet verecek.
Bütün bu hususlara göre hazırlanana örnek bir kent devleti etkinlik şeması Tablo-4’te görülmektedir.
Bu tabloda açıklandığı üzere, küresel kent devleti dinamizmini kendi içinden ve küresel yapılardan alır. Yerel devletle ilişkileri koordinasyon seviyesinde yürütülür. Yerel devlet daha çok kent devletlerden güç alır. Coğrafyasında ne kadar çok kent devlet varsa, o kadar çok etkin olur.
Belki de adını “kent devlet” koymak bile yanlış olabilir. Ben sadece kolay anlatımı olsun diye böyle ifade ediyorum. Amaç iktidarın ve günün kimde olduğudur. İşin bir görünen bir de görünmeyen kısmının olduğunu dünya küresel sermaye ile öğrendi bile! Dolayısıyla isimlendirmenin ve önde görünenlerin çok da önemi yoktur. Esas olan büyük kitlelerin eğilimlerinin ne yönde birleştirildiğidir. Ortak hedefler nelerdir? Günlük döngü nasıl ilerlemektedir? Buna ait esaslar ne şekildeki bir anlaşmayla yürütülmektedir?
Sonuç:
Fazla içinde olmasak da torunlarımızın gelecekte nerelerde, nasıl yaşayacağı ve ne işlerle meşgul olacakları tartışılıyor. Bunun için hazır mıyız? Olanları ve olacakları şimdiden kabul ettik mi? İnsanlık bunu hazmedebilecek mi? Dinler, milletler, diller, bayraklar ne olacak? Bence kimse kimsenin dinine, rengine, diline, işine karışmayacak gibi… İşin özelliği de zaten bu noktadadır. Buna “ileri özgürlük ve demokrasi” düzeni denebilir. Her şeyi mikrolaştırmak, aralarında çıkar dengeleri üzerine bir bağ kurmak ve kolay yönetilir, gerekirse değiştirilebilir kılmak bunu gerektirmektedir. İnsanlar yeter ki verilen işi yapsın, üretsin ve tüketsin. Ne de olsa kitlelere verilen isim “citizen” değil, “netizen”dir. Bir yere bir sebeple bağlanmıştır.
Bu gidişle modernizmin büyük ölçüde küresel anlamda postmodernizme dönüşümünün en bağlayıcı açıklamalarını belki de iki nesil sonra görmek mümkün olacak.