nato-zirvesi-oncesi
NATO Zirvesi Öncesi

NATO Zirvesi Öncesi

21 Kasım 2019

2-4 Aralık 2019 tarihlerinde Londra’da önemli bir NATO zirvesi gerçekleşecek. Bu zirve vesilesiyle Atlantik İttifakı’nın liderleri ikili ve çoklu toplantılar gerçekleştirecekler. Bu kapsamda 3-4 Aralık’ta ikili (Trump, Erdoğan) ve dörtlü (Erdoğan, Merkel, Macron, Johnson) zirveleri gerçekleşecek. Her birinin profili farklı olacak. Bu zirveler bundan sonra ilgili ülkelerin atacakları adımlara da bir referans olacak görülüyor.

Avrupa ve ABD arasındaki güvenlik konulu tartışma sürüyor. Özellikle Trump işbaşına gelir gelmez Avrupa’nın ileri gelen ülkelerine NATO’ya daha fazla maddi katkıda bulunmaları gerektiğini işaret etmişti. Almanya ve Fransa buna tepki gösterdiler. Avrupa için düşünülen alternatif güvenlik örgütü PESCO yeniden görüşülmeye başlandı.

Aslında Almanya ve Fransa değişen dengeleri anlamak için bu tür güvenlik tartışmalarını gerekli görmekteydiler. Bir kere NATO’nun aksayan yönleri vardı. Macron daha geçenlerde NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştirdiği ironisi ile son durumu anlatmaya çalışmıştı. Bunun ötesinde Avrupa’da ve küresel bakımdan güvenlik algısında değişiklikler olmuştu. Buna göre tehditler ve silahlanmalar bir daha gözden geçirilmeliydi.

Rusya güçlenmişti, silahlanıyordu, nükleer tehdidini artırıyordu. Doğu Avrupa’ya ve Baltık’a yeni intikaller yapıyordu. Ukrayna’ya uyguladığı baskı kalkmamıştı. Kuzey Buz Denizi (Arktik bölge) yeni bir küresel ulaşım aksı olarak ortaya çıkmıştı ve burada kontrol Rusların elindeydi. Rusya nükleer silah ve atma vasıtalarını yeniliyordu. Rusya’nın uzayda ve siber alanda önemli projeler, devredeydi.

İngiltere Brexit ile uğraşmaktaydı. Avrupa’nın güvenliği konusunda da ABD yanında yer alan bir İngiltere Almanya ve Fransa’nın yaklaşımının tersine düşünceler içindeydi. Bu bir yerde Rusya’ya karşı bölünmüşlük demek oluyordu.

Yeni tehditlerin başına küresel radikal terörizm oturmuştu. Esasında terörizm ve göç konusu Avrupa’nın en önemli rahatsızlıkları içindeydi. Buna karşı alınacak önlemler de başka türlü ittifakları ve konseptleri gerektirmekteydi.

Çin’in etkisi her alanda kendini göstermekteydi. Küresel tehdit ve silahlanma bakış açıları Pasifik’e kaymaya başlamıştı. Küresel ticaret ve siber savaş sürmekteydi. Çin’in, ticaretin yanı sıra bilim-teknoloji alanındaki çıkışı teknoloji savaşını da gündeme getirmişti. Bu değerlendirmelerle mevcut ittifakların ne olacağı denklemlerini geleceğin perspektifine doğru yerli yerine oturtmak güçleşiyordu. Zira belirsizlik ortamında popülist yaklaşımlar ve kaotik politikalar sürdürülüyordu.

Almanya halen 2. Dünya Savaşı antlaşmalarının baskısı altında kıvranıyorken, bu durumdan nasıl kurtulacağını da bir türlü bulamıyordu. Fransız politikaları ise tamamen popülistti. Ancak Avrupa’nın sıkıntıda olduğu belirgin bir konuydu. ABD ve Rusya bu durumu iyi biliyor ve Avrupa’yı etkiliyordu. Çin ise dengeleri kendine çevirecek derinden adımlar atmaktaydı.

Terör ve göç bağlamında, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu denklemlerinin çözümünde ve küresel düzlemdeki çözümlerde Türkiye’nin jeopolitik avantajları belirginleşmişti. Aslında Avrupa bu gerçeği kabul etmekte iç politikasında tereddütlerle karşı karşıyaydı.

NATO’nun 5. maddesinin hangi şartta devreye gireceği ve terörle mücadele müttefiklerin sorumluluklarını nasıl yerine getirecekleri, yabancı savaşçılar konusunun ne şekilde hukuki bir şekle kavuşturulacağı, göçmen konularında neler yapılacağı, soruları bir kez daha fiilen Barış Pınarları süresi içinde tartışılmıştı.

Ayrıca ABD ve Türkiye arasında S-400 ve F-35 gibi canlı silahlanma konuları ele alınmak durumunda olmuştu.

Suriye süreci çok konuyu gündeme getirmiş görünüyordu. ABD ve Rusya burada karşı karşıya gelmiş güçlerdi. Bölgedeki tırmanma dikkat çekmekteydi.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg bu süreçte belirgin sorunlu konularda (silahlanma, terör, göç, harekat planlarına konan blokajlar,) isabetli düşünüyordu, ancak ittifak içinde doğru adımların atılmasını bir türlü harekete geçiremiyordu. Brüksel Dışişleri Bakanları toplantısında Stoltenberg siberden sonra uzayı da harekat alanı kapsamına aldığını açıkladı.

Türkiye NATO zirvesi için çok önemli hazırlıklar yapıyor. Halen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Brüksel’de muhatapları ile ön çalışmaları yürütüyor. Öyle görünüyor ki Türkiye ittifaka burada bir ders vermenin hazırlığı içinde.

Mesele ne biliyoruz aslında, güven! İttifak güven kaybetmiş durumda ve bu nasıl onarılacak, birlikte göreceğiz.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

beyaz-saray-zirvesi
ÖNCEKİ YAZI

Beyaz Saray Zirvesi

nato-ile-yurumek
DİĞER YAZI

NATO ile Yürümek

Politika 'ın son yazıları

Stratejik Derinleşme

Politikada "stratejik derinleşme" terimini ifade etmekle, beraberinde neleri söylemiş oluyorum: Aktif, nötür (yeni-izolasyonizm) ve karma politikalar, politik seçenek olarak aynı anda yapılması gerekenler.

İran’ı Konuşmak

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindekiler için dün, bugün cenaze töreni yapılıyor ve yarın toprağa verilecekler. Peki bu durumda bizler İran'ı nasıl konuşmalıyız?

Reisi’nin Olayı

Dün öğle saatlerinde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Amirabdullahiyan'ın içinde olduğu bir helikopter, Azerbaycan sınırında İlham Aliyev ile açılışı yapılan barajların töreninden sonra dönüşte kötü hava şartlarında düştü ve sadece İran değil, herkes şokta. Enkazı Türkiye'den kalkan Akıncı İHA buldu. Ben bir havacı olarak burada kendi açımdan bazı hususlara değineceğim.

Rusya’nın Kharkiv Harekatı

Son günlerde Ukrayna-Rusya savaşında önemli bir gelişme var. Rusya için Kharkiv harekatı çok önemli bir koz olacak. Bu kez Rusya tarafı daha derli toplu harekat yapıyor, politikada daha akıllıca ifadeler seçiliyor. Zelensky ise endişeli görünüyor.

Politik Vizyona Göre Konumlanma Stratejisi

Ülkeler için sihirli kelimeler refah ve güvenlik, öyle değil mi? Peki 2030’lardan sonrasına bakın, dünyadaki gelişmeler ve Türkiye özelinde cevap arayın, vizyonumuz ve stratejimiz ne, refah ve güvenlik için neler düşünülmeli? Bu stratejik-vizyona esas olacak şekilde, politik anlayışımız, sosyo-politik ve sosyo-ekonomik etkileşimlerimiz ne durumda, neredeyiz, ne tarafa doğru gidiyoruz, riskler neler?
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme