Bugün Savunma Sanayii Başkanı (SSB) Prof. Dr. İsmail Demir, kendi kurumu ve çalışma alanı ve Milli Muharip Uçak (MMU, TF-X), F-35, SU-57 ve S-400 gibi konularda önemli açıklamalar yaptı. Bakış açısı memnuniyet vericiydi ve aydınlatıcıydı. Stratejik meseleleri küçümseyerek ele alanlar için bu konu dikkatle ele alınmalıdır.
Sn. Demir’in verdiği bilgilere göre, S-400’lerin 1. Batarya kurulumu bu yılın sonunda tamamlanacak ve eğitimleri ile yazılımları ise başlamış durumdadır. Bataryanın konuşlanması ve kullanıma hazır edilmesi konusu elbette SSB’nin değil, siyasi iradenin kararıyla olacaktır. Bakılırsa Hava Kuvvetleri bütün çalışmalarını aksaksız sürdürmektedir. Daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi Nisan 2020’de sistem hazır olacaktır. Mürted Meydan Komutanlığı’nda teslimat süreci devam eden 2. Batarya S-400’lerin 2020’nin sonunda benzer süreçler yaşanacaktır.
Diğer taraftan Savunma Bakanlığı S-400 eğitimlerinin Rusya, Gatchina’da başladığını açıkladı. Programın aksaksız uygulandığı işaret edildi.
Türkiye S-400’leri nerede ve kime kullanacak? Hava savunma nasıl olur, önce buna bakmak gerekiyor. Başta hava savunma caydırıcıdır ve savaşa hazır olmak demektir. Dosta güven düşmana korku vermek için bu tip silah sistemleri önemlidir. Bir ülkeye veya harp alanına hava savunma sistemi, nokta, bölge ve stratejik bakış açılarıyla, komuta yerleri, radar (yerde ve havada), uçaksavar, uçak, kısa, orta ve uzun menzilli füzelerle ve her türlü tehdide göre düşünülerek inşa edilir. Hava savunma taarruzi (ofansif) ve tedafüi (savunmada kalarak) gerçekleştirilir. Harp sanatı, tehdit, içinde bulunulan şartlar gibi birçok girdiyle harekât esnasında kontrollü, tam otonom veya yarı otonom biçimlerde savunma görevleri icra edilir. Uçak kullanılıyorsa yerde hazır veya havada hazır kabiliyetler kullanılır.
Şöyle düşünün, elinizde 100 adet Av-Bombardıman uçağı var. Eğer bunları hazırlar ve düşmanın hava meydanlarına, radarlarına, komuta merkezlerine, vs. hedeflerine yöneltirseniz taarruzi hava savunma görevi yapmış olursunuz. Eğer (örneğin) 50 adedini bu şekilde kullanır, diğer 50 adedini de yerde (scramble) ve havada hazır (CAP) görevlere ayırırsanız bu da bir yöntemdir. Ama seçim hakkı harekât alanı komutanının görüşüne ve kararına bağlıdır.
Neden savaşıyoruz? Türkiye son elli yılda örneğin Yunanistan veya Bulgaristan ile savaş yapma noktasına geldi. Gerilim oldu ama savaş olmadı, kazanımlar veya kayıplar başka şekilde tartışılabilir. Ama eğer savaş olsaydı hava savunmasız bir harekât yapmanız mümkün değildi. Savaş ki bu bir komutanın veya siyasinin kendine göre inisiyatif alıp karar vermesi veya tetiğe basmasıyla bile başlatılabilir. Risk her daim vardır. Bu işler gerilim zamanlarında karmaşık bir hal alır. Araya diplomatik süreçler girer. Kardak Krizi’ni hatırlıyorum, eğer Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri gerekli savaş intikallerini anında yapmasaydı ve ABD Dışişleri Bakanı Yunanistan Başbakanı’nı telefonlara arayıp, “Türkler ciddi, hazırlar, siz hazır bile değilsiniz,” demeseydi, geri adım atmasalardı, o tarihte biz savaşa başlamıştık. Uygulamadan söylüyorum, burada Türkiye’nin çok kısa zamanda savaş pozisyonuna geçmesinin anlamı nedir? Caydırıcılık. Demek ki silahla da caydırıcılık olur, mermiyi silaha önce koymakla da.
Bu simetrik savaş dönemi geçmiş de olabilir, daha büyüğü de gerçekleşebilir. Tahmin etmek zor. Ama caydırıcılık şarttır. Henüz savaş için ülke kaynaklarını seferber etmeden her türlü duruma hazır olmanız güvenlik konusunda ilk yapacağınızdır. Dolayısıyla savaştık mı, savaş mı olacak, bize saldıran mı var, gibi ifadeler bu işin dışında olanların soracağı sorulardır.
Türkiye 1950’leri müteakiben NATO kapsamında İstanbul’a orta menzilli ve sabit Nike Hercules füze sistemlerini yerleştirdi. 1990’larda Türkiye Körfez Savaşı’ndan da aldığı dersle, ki SCUD füze saldırılarının hava savunma ile mutlak alakalı olduğu bariz ortaya çıkmıştı, müttefiklerine bu yöndeki gelişmeleri esas alan savunma ihtiyacını acilen belirtti. Bunun üzerine, ABD Türkiye’ye, bundan böyle kullanılamayacak hale gelen NIKE füzelerinin yerine, Patriotları değil, çoğu yerde kullanılması güçleşen ve teknolojik gelişime açık olmayan, mobil, orta irtifa I-HAWK (Geliştirilmiş HAWK) sistemlerini verdi. Halen envanterde bu füzeler var. Ama bunlar şu an bile gereken şekilde hedefleri izleme ve vurma kabiliyetini tam karşılamıyor, gelecek 10-20 yılda hiç karşılamayacak.
Mesele sadece satın almak da değil, teknolojiyi öğrenmek, elde etmek ve sonra geliştirip daha iyisini yapmak. Kendiniz kullanın kullanmayın, ama üretin ki siz de savunma endüstrisinde bir yer tutun. Bu Savunma Sanayii konusu hem savunma imkanlarınızı güçlendirir hem de jeopolitik alanda stratejik güçle hareket etme imkânı kazandırır. İlk planda sistemlerin bütününü veya hepsini aynı anda yapamayabilirsiniz. Bu o denli zor bir iş ki! Savaşlar oluyor bu tür teknolojileri elde edebilmek için, değil mi? Yapın ama bir ucundan başlayın, sonra sistemin başka bir aksamını üretirsiniz. Bu böyle oluyor, bırakın ABD ve Rusya’yı, İsrail veya Çin bile bu konuyu böyle başlayıp geliştirdi.
Konuyu dağıtmayayım, “eksen kayması” gibi kısır tartışmaları cevaplamak için harcamayayım. Günümüzün şartları çok farklıdır. Dinamik, gri bölgede dönen bir örtülü ve asimetrik mücadele var. Üretecek ve ürettiğini satacak şirketlerinize imkân veren ve bu şirketlerinizi küresel piyasalarda güçlendiren olmak zorundasınız. Güç mücadelesi bu somut konu üzerine sürdürülüyor. Olaya başka türlü yaklaşırsanız, değil yerinde sayan olmak, çok gerilere düşersiniz, haberiniz olmaz, modern dönemin müstemlekesi haline gelirsiniz. Savaşı veya savaşmayın, ama sahaya sürekli güç aktarmanız ve her daim her türlü masada diplomasi yapmanız gerekiyor, bugünün şartları böyle çok boyutludur ve çok katmanlıdır. Dolayısıyla Türkiye Atlantik’te NATO müttefiki olarak her türlü görevini en iyi şekilde yapmış ve halen yapmaktadır. Ama Asya-Pasifik bölgesinde gelişen dinamiklerin etkisinin küresel bağlamda yeni etkileşimleri yarattı bu günlerde, Soğuk Savaş döneminin aklıyla hareket edemezsiniz. Eğer gelişme gösterecekseniz, bir iddianız olacaksa, başkalarının eline bakmayacaksınız, inisiyatifle hareket edeceksiniz, çok boyutlu ve katmanlı tedbirler alıp çok hızlı adımlar atmanız gerekiyor.
F-35’ler ne olacak? Elbette hem NATO’nun, NATO kapsamı dışındaki görevler için küresel müttefiklerin (ABD ve Kanada’dan Avrupa ve buradan Avustralya’ya kadar düşünün) ve özellikle Türkiye’nin hem hava savunması hem de terör gibi tehditleri bertaraf etmek için 2006’larda ortaklık kurup içine girdiğimiz projenin gereği öncelikle 100 adet F-35’i isteriz. Bu bizim hakkımızdır. S-400 ile alakalı argümanları görüşmek ve önlem almak için yine işbirliğine açığız. Ama bize, “Şunu al, bunu alma,” deme noktasında olanların yapmak istediği nedir, bunu iyi anlamak gerekiyor. O dönemler çoktan bitti!
SU-57 mi? Hayır. Bu Beşinci nesil uçağın teknolojisinden yararlanıp MMU (TF-X) için bir ortaklığa evet. Eğer aynı dönemleri kapsayan iki proje yan yana yürür denirse olmaz. MMU için SU-57 seçilemez. Ancak hazır olan Dördüncü nesil SU-35’lerle ilgili olarak, kısa-orta vadeli modernizasyon ihtiyacı için (F-4’lerin yerine) görüşmeler yapılabilir, ki Sn. Demir bunu vurguladı. Alınır mı? Alınmayabilir. Belki başka ülkeden daha iyi teklif gelir, başka uçak alınır. Ama bunlar (örneğin) 50 yıl ötesi ihtiyaçlarmışçasına tedarik edilmez.
Bu konularda daha çok konuşulacak gibi duruyor. Konu partici siyaset konusu değildir, güvenlik politikaları ile ilgilidir. Güvenlik politikalarını iktidar mücadelesi konularla karıştırıp bozmak yanlıştır. Devlet kurumlarıyla, danışmanlarıyla, uzmanlarıyla, yerli yabancı ortaklarıyla, teknik insanlarla, şirketlerle temas halindedir ve konuları detaylı çalışmaktadır. Savunma jeopolitik değerde bir konudur ve stratejiktir, süreler 70-100 yıllık planlanır ve vizyonla hareket edilir.