Joe Biden yönetimi öncesinde durum şuydu, Donald Trump ile hem ABD iç politikasında hem de uluslararası dünyada önemli sorunlar vardı, ciddi tartışmalar yapıldı. G7 ve AB toplantıları ile ticaret anlaşmaları veya anlaşmazlıkları süreçlerindeki uluslararası toplantılardaki bu güvensizlik görüntülerinin dışavurumlarını hatırlayabiliriz. Bunun üzerine liberal-demokrat Biden işbaşına gelecek ve küresel dengeler yerli yerine oturacak diye bir beklenti yaratıldı. Haziran 2021 içinde Biden’ın ilk ve önemli yurtdışı gezisinde G7, AB, NATO ve Pasifik ülkelerinden bazılarıyla (ki buna dokümanlarda “Derin Ortaklar” veya “Dörtlü Güvenlik Diyaloğu” denmektedir,) ile çok belirgin anlaşmaların sağlandığı yönünde belirtiler alındı.
Hint-Asya’yı da ilgilendirdiği için ifade edelim, Dörtlü Güvenlik Diyaloğu bahsi henüz yenidir. Asya-Pasifik bölgesindeki dört deniz demokrasisinin (Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Japonya ve Hindistan) “Dörtlü” olarak adlandırılır. Bu gayri resmi bir ittifaktır ve on yıllık bir kararsızlıktan sonra sağlamlaştır.
ABD, Afganistan’da çıkarken işleri yüzüne gözüne bulaştırdı. Biden’a atfedilen güven bir hayli tartışılır hale geldi. Durum bu! ABD iç politikası başka bir konu, ama Biden’a olan desteğin şimdiden 7 puan düşmesini de not edelim. Dış politikada ise şimdiden G7, AB, NATO ve Dörtlü ülkeleri düşünmeye başladı diyebiliriz.
Dün (20 Ağustos) Almanya ve Rusya liderleri toplantı yaptılar. NATO Dışişleri Bakanları konferans yaptılar. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas bir açıklama yaptı, “ABD karar alıyor, biz uyguluyoruz, Avrupa’nın Washington’a bağımlılığı azaltılmalı,” dedi. Bu tür uluslararası diplomatik faaliyetler ve şikayetler artarak devam edecektir. ABD’yi sıkıştıracak en önemli konu ise Asya ülkelerinin birbirleri arasındaki ilişkilerini daha da güçlendirmesi olacaktır. Bu tür gelişmeler Çin’in elini güçlendirir bir hüviyet kazanacaktır.
Der Spiegel’e konuşan Maas’ın söylediklerine yakından bakalım. NATO müttefiklerinin, İttifak’ın kendi temel görevi dışındaki misyonları yürütmeye uygun olup olmadığını tartışması gerektiğini belirten Maas, “Barışı sağlamak, insan haklarına riayet edilmesini sağlamak bizim görevimiz mi? Kendi devlet yönetim biçimimizi ihraç etmek görevlerimiz arasında mı? Bu, Afganistan’da her halükârda başarısızlığa uğramıştır,” diye konuştu. Maas, diğer yandan, Afganistan’da yaşanan fiyaskonun dünyada dış politika ve güvenlik politikaları alanında sorumluluktan tamamen kaçılması anlamına gelmemesi gerektiğini de sözlerine ekledi. Maas, “Ancak Afganistan’da yaşananların bir daha tekrarlanmasına izin verilmemelidir,” dedi. Bu açıklamalar Avrupalı politikacıların, G7 ülkelerinin ve NATO’dakilerin bir kısmının fikri oldu ve bu durumda ABD’nin politikaları nasıl Trump zamanında sorgulandı ise bugün de Biden ile birlikte sorgulanır haldedir. Üstelik eleştirel vurguların insan hakları ve etik değerlerle birlikte ifade edilir olması ABD açısından ciddi bir sorundur.
Merkel ile görüşmesinde Afganistan konusuna yer veren Putin, “Görüşümüze göre, şu anda en önemli konu, Afganistan’dan her türden teröristin, sığınmacı kılıfı altında da dahil, komşu ülkelerin topraklarına sızmasını önlemek,” ifadesini kullandı. Bu ifadenin bir geri adımının okumasında, “ABD’nin terörü yayan şartları oluşturan ülke” olduğu anlaşılmalıdır. Çünkü Rusya başta olmak üzere çeşitli ülkelerce, “ABD (onunla birlikte hareket eden NATO ve koalisyona katılan diğer ülkeler,) 11 Eylül 2001’de terörü önlemek için Afganistan’a gelmişti, şimdi burayı daha fazla terör üretir halde bırakıp gidiyor,” diye düşünülmektedir.
ABD’li yetkililer itiraf ettiler ama bundan daha ilginci NATO Genel Sekreteri Jean Stoltenberg’in de açıklaması oldu: “Tam olarak kesin bir bilgim yok. Müttefik ülkeler ekipmanlarının ne kadarını geri çekti ne kadarı orada (Afganistan’da) kaldı, net bir cevap veremeyeceğim.” Düşünebiliyor musunuz, yüklü miktardaki silahların, ABD’nin terörist dediği güçlere bırakıp giden bir süreç yaşandı. Bu tamamen bir fiyaskodur, skandaldır.
Daha çok örnek var. Ama ortadaki tabloya göre söylersek, ABD müttefiklerini bile yüzüstü bırakır! Bundan böyle uluslararası sistem ve bizatihi ülkeler tarafından, terörle mücadele, savunma-işbirliği konuları, koalisyon mantığı ve jeopolitik okumalar yeniden düşünülecektir. ABD çıkarcılık konusunu bu denli kör gözüme parmak deyişindeki gibi yapınca, diğer ülkeleri haklı olarak tedirgin etmektedir. Ortaklarını kullanıp sonra ortada bırakan başka bir ülke var mıdır acaba? Örneğin kendisi Kabil’den çekilip giderken İngiltere’ye bile haber vermedi. İngilizler baktılar Amerikalılar toparlanıyor, onlar da hemen tası tarağı toplayıp ilk gidenlerden oldular. Bu tür ortaklıklar bir daha kurulacaksa iki defa düşünülerek adım atılacak demektir.
Dahası var, ABD kendisiyle çalışan Afgan yetkililere, “paranı aldın, işine bak,” dedi. Bu çok kaba bir üslup, diplomasinin geleceği adına kötü örnek olarak not edilmesi gereken bir ders. Başka şekillerde de açıklanabilir, 2019 NATO toplantısında Trump’ın ağzından, bu para konusu müttefiklere söylenmişti. Her şeyi para ile açıklayan bir ABD var! Bu bir güven ve jeopolitik ortaklık konusunda sorun yaratıyor.
Diğer örnekte ABD, “Benim ürettiğim cinsten silah sistemlerini sen üretip piyasaya süremezsin, önce benden izin almalısın,” diyor. En son bu yaklaşımı Türkiye’nin ürettiği SİHA’lar konusunda gördük.
Bugün ABD’nin bu kaotik Afganistan çekilmesinden sonra, derin yaralar açacak cinsten insanlık dramı yaşandığı yüksek sesle söylenmektedir. Uygulamalara bakılırsa Afganistan’da insan yaşamları hiçe sayılmaktadır! Terörle mücadele söylemi ve ortaya çıka tablo tam bir fiyaskodur.
Öyleyse, ABD ile ortak hareket edenler önce bu ülkenin gerçekten güvenilmez olduğunu düşünecektir. Bu ABD halkının düşüncelerini de etkileyecek bir muhasebe konusudur. Uluslararası ilişkiler çıkar üzerinedir, ama diplomasi ve ortaklık uygulamaları uygun ve koordineli hareket etmeyi gerektirir. Olanlar hiç de güven vermeyen şekilde gelişmiştir. Bunun müsebbibi olarak Biden gösterilmektedir. Doğrudur. Ama bütünüyle bakılırsa, ABD böyle bir anlayışla değişik dönemlerde değişik faaliyetlerle karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla sorun politika içinde eritilecek bir konu olmanın ötesine geçmiştir. Dünya bir şirket gibi yönetilemez! Yaşam ve insanlık bunu hak etmemektedir.
Bir de siber-uzay gibi yeni faaliyetler ortaya çıktı. Bu yeni sahalarda kim ne yapıyor, pek açık değildir. O halde bu bilinmezlikte olanların sonuçları tam anlamıyla netleşene kadar insanlık, ülkeler, kurumlar hep şüpheci olmak durumunda kalacaktır. Bu ise genel bir gerilmedir ve yaşam dinamikleri üstünde aşırı bir yüktür.
Şimdiden Almanya, Rusya, İngiltere gibi ülkeler kendi başlarının çaresine bakmaktadırlar. Çok ülke ABD’ye güvenerek gidilmemesi gerektiği noktasındadırlar. Türkiye’ye karşı politika üreten ülkeler bağlamında söylersek, bu gibi önemli noktaları görmezden gelemeyecekleri açıktır. ABD’nin terörü aparat olarak kullanmasında dolayı bir hatırlatmaya hakkımız var, Libya, Suriye, Irak gibi sorunları kangren olmuş ülkelerde ve Doğu Akdeniz’de hemen herkes yeniden düşünmek zorundadır.
Yine de ihtiyatlıyım ve şöyle bitirmek istiyorum, acaba ulus devlet sistemlerini hızlıca yıkmak adına bu güvensizlik ve kaotik durumların yaratılması bir plan dahilinde mi sürdürülüyor acaba, sormadan geçemiyorum.
NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.
Gürsel Tokmakoğlu