Küresel Devrim

25 Ağustos 2021
Okuyucu

Bugün yaşadığımızın tam adı: Küresel Devrim! (Global Revolution!) Bu ne mi? Nasıl mı? Olanlardan ne mi anlamalıyız? Yarına nasıl mı bakmalıyız?

Madem Dördüncü Sanayi Devrimi (Industry 4.0) oldu bunun hem yıkıcı hem de yeniden inşa edici taraflarının dünyaya yansımasını hızlıca görmemiz gerektiği üzerinde sorunumuz olmamalı. Bu bir yönüyle yıkıcı diğer yönüyle ve esas olarak üzerinde durmamız gereken şekildeki yeniden inşa edici olan küresel boyutlu değişimlerle ilgili hemen herkesin bir planı olmalıdır. Zamanın çarkları birçok güç unsurunu ve temel yapıları kendi içinde şekillendirirken ilgililerce odaklanılması gereken noktalar olmalıdır. Değilse değişim zaten kendi bildiğini okur.

Dünya son çeyrek asırda yoğun bir biçimde küresel iklim krizi, ekonomi, pandemi, terör, göç, medya, gibi konulardan dolayı aynı zamanda küresel bir değişimi de yaşıyor; toplumların günlük yaşam kalıpları, anlayışları, alışkanlıkları değişiyor. Belki de bazı yapay ivmelendiriciler sayesinde değişimin plana uygun seyretmesi sağlanıyor. Bu noktada sağlam bir planı olanın politik adımlarının seslerini duymamak mümkün değil.

Kapitalist, sömürgeci ve emperyalist Avrupa merkezli olan Dünya Savaşları’nın hemen öncesinden başlayarak kurulan ve bizleri bugünlere getiren düzenin Dördüncü Sanayi Devrimi ile birlikte büyük bir değişimi yönetmesi, onların sorunu, deyip geçilecek türden hususlar değildir. İşte bu noktada duyarsız kalmak veya bilinçsiz olmak demek, esasen birer fert olarak bizleri rencide eder, küçültür. Alt tarafı sahte Proletarya Devrimi için bile bilinçli olmak adına sayısız kitap okumuş, Soğuk Savaş’ın handikaplarında pişmiş bir neslin temsilcilerinin söylemeye hakkı var diye düşünüyorum da bugünün gençlerinin okuması gerekenler yok mu? Hani işte bu noktada bir paradoksmuşçasına algılanan Z Kuşağı’nın okuma biçimine bakarak diyoruz ki, değişim insanla olur! 

Bu büyük planda birtakım sahteliklerin kullanılması da var, zira küresel ölçekli bir devrimin yöneticisi ancak her şeyi düşünürse başarılı olur, ama düşünülenler bir üst perdedendir. Felsefe, tarih, politika, ekonomi, diplomasi, hukuk, savaş-barış, bilim-teknoloji, coğrafya, insan psikolojisi, sosyolojisi, hepsini birden bilmek gerekir.

ABD’nin devasa yapıları var, kendi devlet örgütlenmesinin yanı sıra, Birleşmiş Milletler (BM), Kuzey Atlantik Paktı (NATO), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, gibi hâkim olduğu uluslararası örgütleri, medyası, ordusu (ki ABD’nin savunma harcaması toplamı dünyanın diğer bütün ülkelerine elşittir), istihbarat servisi (CIA), doları (ki ABD dolarının rezerv para gücü yüzde 62’den fazladır), yeni kurduğu siber-uzay birimleri (ki bütün ülkelerden fazla bütçeli ve insan kaynağı ile halen aktiftir), gibi hakimiyetinin pekiştiricileri var. Bu yapıları kullanamıyor, bu yapılarla ilgili büyük sorunu var, diyorsanız başka. Ama Dördüncü Sanayi Devrimi gereği küresel düzeni tekrar düzenleyenlerin planı işliyor, diyorsanız daha başkadır. Günlük olarak birçok paradoks görüyor olmamız normal, ama taşları yerli yerine koyarak derseniz ki bu normal bir gidişat, o halde politik adımları tarif etmek adına bir avantajınız var demektir. 

Şimdi kendinizi 1789’larda düşünün, Fransa’da Devrim oluyor ve siz diyelim Osmanlı’nın Başkenti İstanbul’da bir bürokratsınız, gazete okuyorsunuz, yazılarda ulusçuluk, özgürlük, falan diyorlar… Benzer şekilde, bugün Türkiye’nin Başkenti Ankara’dasınız, akşam televizyon ve sabah twitter’dan dünyaya bakmaya çalışıyorsunuz, o sırada kızınız tiktok ile meşgul ve kendi kendinize konuşmaya başlıyorsunuz: Ne oluyor bu Afganistan’da, Amerika’da…

Şöyle düşünün: 

Uzun süredir Afganistan konulu toplantıların Katar’ın Başkenti Doha’da yapılması normaldir. ABD’nin Liberal-Demokrat Başkanı Joe Biden ile birlikte politikalarının küresel bağlamda hızlanması, ilk seyahatinde G7, NATO, AB, Dörtlü ortaklarla anlaşmaya varması, üstüne Rusya Başkanı Vladimir Putin’le Cenevre’de tıpkı 2. Yalta gibi dünya paylaşımı için kora kor tartışması ve ilk adımda Afganistan’dan asker çekme senaryosunu uygulaması abes değildir. Onca güçlü bir ordusu varken ABD’nin tam 11 günde Afganistan’ı elinde klasik Kaleşnikov olan ve 80 bin militandan oluşan Taliban’a teslim etmesinden başka bir fiil kullanılabilir mi? ABD yenildi dense ne olur ki? Afganistan çekilmesi esnasında ABD siber güçlerinin hesaplarından sürekli insanlık dramı görüntülerinin servis edilmesi ve Afganistan’da zengin madenlerin olduğunun propagandasının yapılması garip değildir. Başından bugüne CIA’nın El Kaide ile ve Barack Obama’dan Joe Biden’a ABD yönetimlerinin Taliban ile görüşmeleri ters değildir. Bundan 10 yıl önce Pakistan dağlarında öldürülen El Kaide lideri Usama Bin Ladin’in cep telefonu kullanmazken, onu saklamakla görevli Afganistanlı Taliban lideri Molla Abdülgani Baradar’ın cep telefonunun olması garip değildir. Düne gelelim, çekilme tamamlanırken Afganistan’ın Başkenti Kabil’de CIA Başkanı William Burns ile Taliban lideri Molla Abdülgani Baradar’ın bir görüşme yapması size ters gelmemelidir. Aynı anda G7 ülkelerinin video konferans yapmaları anlaşılabilir. Bütün bu süreçte insanlık yok edilirken ve gariplikler kanıksatılırken, bazı G7 ülkelerinin Afganistan bütçesini kısacağını söylemesi normaldir. Çin’in Kuşak Yol İnisiyatifi (BRI) için Afganistan’ın Pakistan Gwadar’a giden güzergahta yeni projelerin açıklanması veya basında birilerinin sürekli Afganistan’ın ümit vaat ettiği haberlerini yayması normaldir. 

BRI ile denize bağlantısı olmayan Orta Asya ve iç Çin bölgesinin Hint Okyanusu’na, buradan Afrika ve Akdeniz’e bağlanması çok normal bir projedir. Soğuk Savaş biteli neredeyse 30 yıl oldu, bu çağda, bu imkanlarla, iletişimin ve yol güzergahının olmadığı bir Asya düşünülebilir mi? Bu olacak ve kaçınılmaz ise neo-kolonyal ABD mi, kolonyal Avrupa mı, asırlarca bu bölgeyi yönetmiş klasik kolonyal İngiltere mi, halen Batı kapitalizminin verdiği sermaye ile ne yapacağını Komünist Parti Meclisi’nde tartışan Çin mi, işgalci Rusya mı önde olmalı, eğer önde birileri olacaksa, arkalarında kimler olmalı? Pasifik’te bir paylaşım savaşı varken, bu cephenin gerilerinde Hint-Asya’da bir stratejik düzenleme yapılması gerekmez mi? Bu yeni duruma göre, jeopolitik bakımdan; ABD, İngiltere, başat Avrupa ülkeleri, Rusya, Hindistan, Japonya, oyuna sokulan Avustralya, Çin ile ilgili büyük oyunun cephelerinde yer almak istemezler mi? Yoksa bütün bu olanlar rast gele mi? 

Bilim ve teknolojide neler değişiyor diye uzun uzadıya hatırlatmak isterdim. Ama biz Taliban ile meşgulken hızla sürdürülen uzay programlarında, roketlerde, uydularda, akıllı araçlarda, robotlarda, altyapı ve hatta yeni para düzenlemelerinde bekleyen, aksayan bir şey yok! En azında bu gerçeği not edelim.

Her ne kadar son 30 yıldır ABD yönetimlerinde tecrübe sahibi (ABD politikaları yanı sıra burada hani benim yukarıdan işaret ettiğim Soğuk Savaş ve Proletarya Devrimi okumalarını yapmış bir kişiden bahsediyorum) olsa da 2021’de Başkan olduktan sonra, Dördüncü Sanayi Devrimi ve küreselleşme perspektifinde büyük adımlar atılıyorken, Joe Biden (78) gibi takviye ilaçlarla ayakta duran, uçak merdiveninde dört kez tökezleyen, unutkan bir ABD liderinin ne yapmak istediğini (ki Beyaz Saray’a geçmeden önce ABD görülmesi zor diyebileceğimiz 6 Ocak Kongre Baskını olayı neydi diye düşündük hep), rolünün ne olduğunu anlatmakta güçlük mü çekiyoruz?

Küresel devrim oluyor!

Bu esnada ülkelerin, ulusların, devletlerin pek de önemi yok. Nasıl geçmişte kralların ve imparatorlukların hiçe sayılması esnasında tereddüt ettiysek, bugün de alıştığımız değerlerden dolayı bir tereddüt yaşıyor olabiliriz, ama gerçek bu yarının, 2035 sonrası dünya kurgusunun değerleri üzerine bir değişim yaşıyoruz. Hem bu esnada küresel iklim krizi, küresel ekonomik kriz, pandemi, küresel terör, küresel göç, küresel medya, gibi birçok günümüzü belirleyen külliyatlı hususlar gündemdeyken. Lütfen büyük resmi görelim!

NOT: Fikri mülkiyet hakları gereği bu bilgileri referans vererek kullanabilirsiniz.

Gürsel Tokmakoğlu

Politika 'ın son yazıları

27 views

Irak’ta Aydınlık Dönemin Başlangıcı

Türkiye, Bağdat'ta Irak ile tarihi bir süreci başlattı, atılan imzalar var, geliştirilen yeni stratejiyle birlikte yapılacak işler var. Bunlar ekonomiden, kültürden, güvenliğe uzanan işler. En önemlisi, inanmışlık, güven ve umut ışığı!..
42 views

Filistin-İsrail Politikası Hakkında

Ortadoğu'da, ABD'nin "kontrol bende" dediği bir ortamda, İsrail'in şımarıklıkları ve İran'ın anlamsız çabaları sürerken, Filistin konusunda nasıl ilerleme sağlanabilir? Bu dramatik konuyu aktörleri belirterek gözden geçirelim.
44 views

Stratejik Algı Yönetimi

Strateji ile algı yönetimi bahislerini, canlı örnek olduğu nedenle, Ortadoğu, ABD ve İsrail ile açıklayacağım. Buradaki amacım yaşamda ve çıkarları elde etmede dilin ve yaratılan algının kullanılmasının ne kadar etkili olduğunu göstermektir. Evet, temel olarak bu bir iletişim konusu olsa da görüldüğü üzere, ülkelerin mücadeleleri ve savaşların nedeni dahi olabilmektedir.
78 views

Yapay ve Doğal

Size analitik bir yöntemle, halen Ortadoğu'daki onca yapaylığa ve yürütülen negatif amaçlı algıya rağmen, Türkiye'nin ne denli doğallık içinde ve istikrar amaçlı politika yürüttüğünü açıklayacağım. ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin yanısıra, bölgede İran ve İsrail arasında yaşananları kavramsal boyutta irdeleyeceğim. Analizin her bir basamağında belirginleşen kuralları açıklayacağım.
124 views

İsrail, İran ve Gazze

Genel bir değerlendirme yapalım, çünkü İsrail, 7 Ekim saldırısından 6 ay geçti ve "bugün Gazze'de üçüncü aşamaya geçtik" dedi. Bu ne demektir, bölgede başka ne gibi gelişebilir olabilir, hepsini inceleyelim.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme