Bu gece Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ABD Savunma Bakanı Mark Esper ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Bu görüşme ABD’ye son bir açıklama, Türkiye’nin asıl amacının ve ABD’den beklentisinin ne olduğunun tarifidir. Kısaca bu bir deklerasyondur. Daha önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yine telefon görüşmesiyle ABD Başkanı Donald Trump’a iki haftalık süre verdiği o bir tür ültimatom niteliğindeki konuşmasından sonra bu görüşme ikinci önemli ikaz niteliğindeki konuşmadır. Bu neyin ikazıdır? “Türkiye Fırat’ın doğusuna giriyor, haberin olsun,” manası taşımaktadır. Bu nereden çıktı diyeceksiniz, şöyle:
Önce görüşmenin açıklanan metnini ve çıkarılan anlamı aşağıya not edelim:
- Fırat Kalkanı Harekatında 3000’den fazla DEAŞ’lıyı etkisiz hale getiren Türkiye’nin güneyinde bir terör koridoru kurulmasına izin vermeyeceği, (Anlamı: DEAŞ ile mücadele ettik, ABD ile de ederiz, ama Türkiye için konu sadece bu değil, ABD’nin DEAŞ bahanesiyle PKK/YPG’yi destekle kurmaya çalışılan terör koridoru planı asla olmayacak.)
- Fırat’ın doğusunda takriben 30 kilometrelik derinlikte, sınır boyunca ağır silahlardan ve teröristlerden arındırılmış Güvenli Bölge / Barış Koridoru kurulması, (Anlamı: Trump ve Erdoğan’ın mutabık kaldığı başta belirlenmiş 20 NM derinlik ve Fırat’ın tüm doğu şeriti esaslı plan ya müştereken uygulanır ya da bu uygulanmayacak ise Türkiye gerekeni kendi başına yapmaya hazırdır.)
- Oyalama, geciktirme olursa bu çalışmaların biteceği ve bunda son derece kararlı olduğumuz, (Anlamı: Oyalama oldu zaten, ama ABD de bilsin ki Türkiye’nin bir beklentisi kalmadı. Kararlı bir biçimde Türkiye üstüne düşeni yapacaktır.)
- Türkiye’nin ABD’den beklentisinin silah ve mühimmat başta olmak üzere terör örgütü PKK / PYD/ YPG’ye desteğini tamamen sonlandırması, (Anlamı: Bu güne kadar Türkiye, ABD tarafından PKK/PYD/YPG’ye verilen silahları topla ve bu teröristleri bölgeden uzaklaştır dendiği halde yerine getirilmedi. Başından beri asıl konu buydu, SDG değildi.)
- Türkiye’nin sadece kendi ülkesi ve milletinin güvenliğini değil, aynı zamanda bölgede yaşayan Kürtler, Araplar, Asuriler, Hristiyanlar ve Yezidiler gibi diğer dini ve etnik grupların da güvenliğini istediği, (Anlamı: ABD sürekli Türkiye’nin sınır güvenliği konusunu tekrarladı durdu. Hayır! Asıl mesele sadece Türkiye’nin güvenlik riskleri değildi, aynı zamanda Türkiye’nin güneyindeki bu toprakların asıl sahiplerine teslim edilmesi meselesidir. Bu gerçek ve yerel halkların güvenli düşünülmelidir, teröristlerin güvenliği değil.)
- Nihai hedefimizin Suriye’nin kuzeyinde DEAŞ/PKK/PYD/YPG ile her türlü teröristin varlığını sonlandırmak, burada bir barış koridoru tesis ederek ülkemizdeki Suriyeli kardeşlerimizin kendi topraklarına, evlerine dönmelerini sağlamak olduğu hususları dile getirilmiştir. (Anlamı: En son noktada hedef, bütün terör örgütlerinden arındırılmış bir bölge oluşturmak ve bu bölgeyi Suriyelilerin tekrar yerleşeceği ve huzur içinde yaşayabilcekleri bir barış koridoruna gönüştürmektir. Bu konu da başından beri böyle söylendiği halde ABD Suriye’yi bölmekle ve bu bölücüleri de o desteklediği PKK/PYD/YPG gruplarıyla yapmak istedi, bu hedefinde ısrarcı oldu. Bu kabul edilemez.)
- Ayrıca görüşmelere devam etmemizin, sorunu stratejik ortaklık, NATO’da müttefiklik ruhuna uygun barışçıl yöntemlerle çözmek istememizin bir zafiyet, gerektiğinde planlarımızın hazır olduğunu söylemenin de bir tehdit olarak algılanmaması gerektiği ifade edilmiştir. (Anlamı: İşte bu çerçevede ABD tarafı derse ki, tamam, anlaşıldı, ama bu noktadan sonra gerçekten zaman ihtiyaç var, samimiyetle birlikte bu işi yapmaya hazırım der ise işte o zaman Türkiye ABD ile birlikte olmaya devam eder.)
Sonuç: “Türkiye Fırat’ın doğusuna giriyor, haberin olsun,” sonucunu çıkardım. Bu nereden anlaşılıyor? Bütün dile getirilen bu hususlar bugüne kadar defaatlen belirtilen hususlardır, öyle değil mi? Zaman dahi verilmişti, iki hafta. Bunun şimdiye dek gerçekleşmediği noktadada bu gece aynı ifadeler tekrar dile geldi ise işte buradan bir şey beklenmediğinin altı çiziliyor demektir. ABD’ye yine zaman mı verildi? Son cümle ABD için değerlendirilmesi gereken bir fırsat gibi görülebilir. Ama öyle değil. Zaman verilmedi, sadece “İlişkimiz budur!” dendi. Bu nüansı anladıysak görüşmenin mahiyetini de anlamış oluruz.
Bundan önce hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Savunma Bakanı Akar ABD ile süren Güvenli Bölge başlığı altındaki faaliyetlerle ilgili olarak hiç anlaştık demedi, bunun yerine “görüşüyoruz” dedi. Üstelik 2 kara, 7 hava devriyesi yapıldığı halde böyle söylendi. Bakan Akar’ın ifadeleri bize şunu işaret ediyor; görüştük, denedik ama olmuyor. Hangi konular bunlar? Terörist kim, teröriste karşı alınacak önlemler, ülkelerin üstüne düşen hususları yerine getirmesi (silahların toplanması, tahkimatların kapatılması, teröristin sahadan çekilmesi), Güvenli Bölge sahasının derinliği ve uzunluğu, nihai konu, toprak bütünlüğü ve Suriyelilerin Barış Koridoruna geri getirilmeleri. Türkiye diyor ki, tek konu Türkiye’nin sınırını korumak değil, güvenlik anlayışının kapsamlı biçimde ele alınması ve Suriyelilerin de teröristten korunması gerektiği.
Gün içerisinde yayımladığım Suriye’de diplomatik çözüm arayışı tüketildi mi? başlıklı yazımda diplomatik sürecin tamamlandığını ve askeri safhaya geçileceğini işaret etmiştim. Bugün usul gereği müttefikimiz ABD’ye içinde bulunulan durum bir kez daha açıklandı ki Türkiye’nin iyi niyeti anlaşılsın.
O halde yarını veya o “bir geceyi” bekleyelim artık. Değilse ABD’nin, Türkiye’nin bunca kararlılığının farkında olarak, gerçekçi hamlesini göstermesi gerekir.