Bu kadar çok kullanılan ama aynı ölçüde suiistimal edilen başka bir sözcük var mı? Sanırım “politik anlamlı” olmasından ötürü “halk” istismara açık bir sözcük. Ama bunu hak etmiyor. Çünkü halk kıskaca alınır ise dinamik fonksiyonunu kaybeder. Ben burada halk kavramı üzerinden bir eleştiri yapacağım. Kime? CHP’ye. Neden? En fazla bunu bilmesi ve koruması gereken parti olması gerektiğinden. Dolayısıyla Atatürk’ün koyduğu Altı Ok ile sembolleşen “Halk” ve “Halkçılık” kavramını teknik biçimde hata yaparak aslında sosyo-politik bir açmazı daha ortaya koyan CHP’ye verilecek öğütler var.
Partilere bakın. Hatta ilkelerine ve sembollerine yansımış halk sözcüğüyle tarif edilen partilere bakın… Bu sözcüğü nasıl görüyorlar? Halk onlar için politik bir savunu değil artık. Atatürk politik ilkeleri vaaz ederken milliyetçiliği ve halkçılığı ayrı ayrı betimledi. Ama aynı kurgu içinde sembolleştirdi. Biri diğerine göre değil, birlikte bir anlam ifade etmekte idi. Atatürk kurduğu partiye Cumhuriyet Halk Partisi adını verdi. Cumhuriyetçi Millet Partisi veya başka bir isim demedi. Bunun anlamı ilkeler bütünlüğü içinde açıklandı. Bugün bu partide politika yapanların bile bu ayrımı bildiğini düşünmemekteyim. Kavrama bile bu kadar haksızlık olmaz!
Halk, bir ülkedeki aynı kültür özelliğine sahip insan topluluğudur. Bu temel tarifle ülke ve kültür kavramları esastır. Durumun önemini günümüz şartları itibarı ile tam anlamanız için çok başka yerden örnek vereyim. Bugün Almanya’ya mülteci olarak gitmiş olan Suriyeli toplum bir halktır. İçinde Arap, Kürt, Yezidi, Türk vs. olabilir. Ama ellerindeki kimlik veya başka bir resmi belge varsa üzerinde yazılı şekliyle Suriyeli olmalarıdır. Bu Suriyeliler içinden bazıları kendilerini Kürt olarak ayırıyorlar ve Almanya’da bu sıfatla ayrıcalık elde etmek istiyorlarsa Alman devleti buna ne demeli? “Suriyeli Kürt ve Müslüman halk olan mülteci Kürtler,” şeklinde bir tasnif yaparsa bu ne denli yerinde olur? Örneğin Alman istihbaratı gizliden gizliye örgütlerse, bu kesimi alır kent meydanlarında gösteri yapmalarını sağlarsa, ellerine semboller verirse, ağızlarına bazı propaganda sözcükleri dolarsa, siz buna nasıl bakarsınız? Konu bir halk ile ilgili, işin içinde insanlık var, vs. ama politik tarafı var mı? Halk burada nasıl tasnif edilmiş, amaç ne? Bu anlatım kavram ile ilişkiliydi.
Şimdi başka bir yaklaşımla bu soruları değiştirelim ve sonra tekrar soralım. Vaktiyle Almanya’ya Türkiye’den işçi olarak gitmiş Güneydoğulu Kürtler de kendilerine başka bir halk olarak görebilirler mi? Hatta aynı Alman istihbaratı bölgesel politikaları için bu ayrıma dayalı çalışmaları yapıyor mu? Sonra yine kent meydanlarında bu kesimlere gösteri yapma hakkı verirse siz buna ne diyeceksiniz? “Halk işte, biz bunu biliyoruz, yasaldır, üstelik biz de halkçıyız!” derseniz doğru olur mu? Bir adım daha ileriye gidelim, Alman istihbaratı Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan yıllar önce meşru yollarla Almanya’ya gitmiş Kürt kökenli vatandaşlarımız ile Suriyeli belgesine sahip kısa süre önce mülteci sıfatıyla oraya giden ve kendilerini Kürt olarak lanse edenleri aynı gösterilerde kullanmaya başlarlarsa, bu bir halk mıdır? Halk sözcüğünü burada ne ile açıklıyorsunuz? Konuyu anlamayanlara bir de referans vereyim, Judith Butler’ın son kitabı “Biziz, Halk!” isimli kitabını okuyun, anlayacaksınız. (Koç Ü. Y. İstanbul, 2018)
Gelelim Türkiye’ye. Burada Güneydoğu’da ve diğer yörelerimizde yaşayan halkları tek tek saymayalım. Uzun zamandan beri bölgede Almanlar, İngilizler, Ruslar, Amerikalılar, Fransızlar şunları yaptılar da demeyelim. CHP ne yaptı, bölgeye nasıl baktı, diye soralım. Temelde ise halk sözcüğünü ne ile açıkladı? Madem ki konumuz halk kavramı, biz de bunu soralım. Neden bunu soralım diyorum? Son seçimde bir kısım CHP’li seçmen (örgütlerinin veya) entelektüellerinin düşüncesiyle bir başka parti olan HDP’ye oy verdiler. Bunu “Halkçılık ilkesi” ile mi yaptılar? Durumu anlamaya çalışalım. Almanya’daki örneğe bakıp halk sözcüğünü tanımlamaktan öte bir CHP, eğer ülkemizdeki halkçılığı çok iyi bildiğini savunup bu politik adımı attı ise çok ilginçtir, öyle değil mi? Üstelik Altı Ok’taki Halkçılık ve Milliyetçilik ilkelerini yan yana nasıl getiriyorlar, birlikte ne anlama geliyor, Atatürk ne düşünmüştür de bunları ifade etmiştir, bütün bunları anlatmaları da bir hayli ilginç olabilir.
Bu tür ayrımcı politikalar kimseye yarar sağlamaz. Pozitif ayrımcılık bile gerekmez. Durum ne ise odur ve politika gerçek duruma göre; ama bizde olduğu üzere “üniter devlet” içinde yapılır. Hatta hukukidir. Böylesi taktiklerle kültür ittirilerek, dürtülerek, kayırılarak geliştirilmez. Ama ne yapılır? Oya dönüştürülür ve yanlı, geçici politik amaçlar güdülür. Yanlış adımlarla bir yerde eşitlik karşıtı davranışlar sergilenebilir, adaletsizlik bile yapılabilir. Bırakın bunu güvenlik ve beka gibi hayati kavramlar ötelenmiş hale getirilebilir.
Almanya başkalarının halklarıyla oynar, Amerika da, İngiliz de, Fransız da… Dış politika, milli hedef, diplomasi, istihbarat böyle birşeydir. Ama bir köklü parti, politik pozisyonuyla icraata geçerken ilkesel ve kavramsal yanlış yapamaz. Her şartta bütünleştirici ve kapsayıcı olur. Bir taraf olacak ise bir ülkenin Türkiye’ye karşı yaptığını ele alır, tam tersine ona karşı yapmayı düşünür. Eğer bir taraflardan oy almak, gerekli oy alındığında ise sonraki adımlar için yatırım yapmak veya “demokratik” kavramına kendilerince destek vermek düşünülüyorsa, bu taktirde başka sorular gündeme gelir. Örneğin benzer yaklaşımlar ve kavramlarla ilişkilendirilerek şu akla gelebiliyor; “İstenmeden bile olsa, seçim sürecinde Almanya gibi düşünen oldu mu?” diye sorulabilir.
Demokrasi kavramı başlıbaşına bir tartışma konusudur. Buna burada değinmek istemem. Aslında bu kavram üzerinde de verilecek bir ders var. Butler’dan alıntıyla bu konuyu kapatayım: “Ama eğer demokratik kabul edilen siyasi düzenler halk iradesi olduğunu, daha gerçek ve elle tutulur bir demokrasi olasılığıyla halkı temsil ettiğini iddia eden toplanmış ya da yönlendirilmiş bir kolektif tarafından krize sokulursa ve sokulduğunda, o zaman, demokrasinin anlamına dair açıktan bir savaş başlar ve bu savaş her zaman fikir teatisi biçiminde olmaz.” (a.g.e. s. 8)
İşin hukuki şeklini bilmem, ama bir entelektüel olarak bu karşılığı başka türlü açıklanabilecek bir tavrı yadırgarım. “Bu partideki politikacılar neden böylesi temel konuları tartışılır kılıyorlar?” şeklinde sorarım. Bu da benim hakkım olur. Neye göre? Çünkü benim de temsil ettiğim bir kültür, topluluk ve kimlik var, ben de bir halkın temsilcisiyim. Memlekette başka bir halk yok mu? Kendimle ilgili olanı öne çıkarmıyorum diye yanlış mı yapıyorum yoksa? Ama ben (Atatürk’ün de işaret ettiği üzere,) bu devleti kuranların herkesi kendimden biliyorum ve ayıranları ise aklıselime davet ediyorum. Benim adıma karar verenler bunu bilmeliler! Politik çıkar için kimse başka dengeleri, değerleri ve kültürleri yok sayamaz; bırakın bunları, üniter devleti ve bekayı zedeleyecek bir adım atamaz. Zaten rakip ülkeler ve kuruluşlar kapıda!
Bu size ders olsun, ayrıca iç sorunlarınızla da millete fazladan yük getirmeyin, “halk” gibi, “millet” ve “demokrasi” kavramlarını da atlamayın!
NOT: (1) Fotoğraf Almanya’daki bir gösteridendir.
(2) Ben bu yazıyı yazdım. Ama gördüm ki CHP’de bir kesim var, bu kesim aslında halk kavramını bilerek farklı okuyor. “Halkların çatışması” bağlamına düşünmekteler. 1980 önce sol fraksiyonların bazıları bu dille konuşurlardı. Bu kesim kendisi için “Yoldaş (Tavariş) Hukuku” benimsemiş. Bu durumda ben, “asla ders almazlar,” diye düşünmeye başladım. Bundan daha önemlisi, “bu hukuk nedir” diye hem CHP iç sorgulamasını yapmalı hem de Cumhuriyet Savcıları sormalıdır, “bu hukuk nerede yazıyor, amaç ne,” diye. Rusya bile bunu terk etti, bizde sürdürenler varsa milletin bunu bilme hakkı var.
Önerilen diğer benzer yazılar: