hazar-jeopolitigi-ve-turk-konseyi
Hazar Jeopolitiği ve Türk Konseyi

Hazar Jeopolitiği ve Türk Konseyi

3 Eylül 2018
Okuyucu

Bu yıl Türk Konseyi 6. Devlet Başkanları Zirvesi Kırgızistan’ın Başkenti Bişkek’te yapıldı. Zirveye Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sooronbay Ceenbekov, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, (onur konuğu sıfatıyla) Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyovev ve (gözlemci sıfatıyla) Macaristan Başbakanı Viktor Orban katıldı. Peki, dikkatinizi çekti mi, Türkmenistan Başkanı Gurbanguly Berdimuhamedow nerede?

Politika böyle bir şey! Ülkeler, toplumlar, kardeşler liderlerinin politik tercihleri dolayısıyla birbirlerinden ayrı olabiliyorlar. Politikacılar değil de halk gözüyle bakınca çok kolay bir soru geliyor akla: Neden?

Hazar bölgesi petrol ve doğal gaz zengini bir coğrafyadır. Görülen birçok huzursuzluğun nedeni bu zenginliğin paylaşımından kaynaklanmaktadır. Egemen güçler bölgede kendi çıkarlarına göre politikalar yürütmektedirler. Etkileri halklara ve en çok da Türk halkına zarar vermektedir. Zira Hazar’da ağırlıklı olarak Acemlerin dışında çepeçevre Türkler yaşarlar. Rusları da yabana atmamak gerekir.

Türk Dünyası’nda bir gruplaşma var. Bu gruplaşma tarihte çoğu dönemde görüldü. Bugün de liderlerin belli bakış açılarıyla görülüyor. “Çok doğal,” diyenler çıkabilir. Ama neden olsun ki?

Tarihte Orta Asya ülkelerinin bugünkü şekle benzer sınırlarını sadece SSCB döneminde, Rus aklıyla inşa edilen “özerk bölge” sınırlarında görüyoruz. Yani bu sınırlar da  Ortadoğu’daki benzer biçimde, yapay. Ama şimdi devlet sınırı oldular. Bu yapay sınırlara bakarsanız, iç içe geçen ilişkiler yumağının olduğunu görürsünüz. Sınır problemleri. Esasen 1991’de bağımsızlığa kavuşan bu Orta Asya Türk devletlerinde “Hazar’ın statüsü, sınır anlaşması” daha geçen hafta gerçekleştirilen anlaşmayla sabitlendi.

En kozmopolit halka, en az nüfusa, buna karşılık en fazla coğrafyaya ve zenginliğe sahip Kazakistan, ilginçtir, siyasi sınırlarını en sistemli belirleyen ülke olmuştur. Kazakistan Nursultan Nazarbayev’in üstün devlet adamlığı ile şekillenmiş ve Orta Asya’da huzur ve güvenin inşasında esas olmuş bir süreci inşa etmiştir. Eğer bu lider olmasaydı, diğerlerinde görüldüğü gibi, çoğu zaman iktidar kavgalarını görmek mümkün olabilirdi. Nazarbayev uyguladığı “denge” politikasını kendisi şöyle açıklamıştı: “Bizde barış olur. Neden mi? Kim ne istediyse verdik.” Çin’le, Rusya’yla ve Özbekistan’la sınır anlaşmalarını yaparken uygulanabilir çözümler masaya konulmuştu ve sorun büyümeden çözülmüştü. Ama en önemlisi Nazarbayev, Rusya ile ilişkisini asla kesmedi, doğrudan ABD’ye teslim olan bir ülke olmadı, buna karşılık Batı ile ilişkisi en güçlü ülke oldu. Asıl denge bu güç mücadelesi içinde gerçekleşti.

Bunu neden ifade ettim? Türkmenistan’da bir sıkıntı var. Bu sıkıntı ülkeler dengesi bağlamında gerçekleşiyor. Türkmenistan önemli biçimde İsrail’in politikalarına göre hareket eden bir ülke oldu çıktı. İçindeki Yahudi kökenli danışmanlar ve bürokratlar mevcut liderlerini bu yöndeki politikalara yaklaştırmış haldedir. Aslında bakılırsa, bu yakınlaşma çok tehlikeli! Neden mi? Öncelikle İran konusuyla ilintili.

Başta şu ikili ve çok taraflı ilişkileri özetleyelim. Hazar’da; ABD politikalarına tam bağımlı Gürcistan ve İsrail’in yönlendirdiği Türkmenistan bir gruptur; diğer grup ise Rusya ve ABD arasında dengeli politikaları yerleştirebilmiş Kazakistan, Özbekistan ve Azerbaycan’dan oluşur.

Hazar jeopolitiğini incelediğimize göre, bölgede cari İran meselesine biraz değinelim. Çoğunluğu Azeri ve Acemlerden müteşekkil bugünkü İran, uzun yıllar Hazar’da en önemli tehdit olarak gösterilen bir ülkeydi. Hazar’da donanması var. Bir diğer Hazar donanmasına sahip ülke ise (doğaldır ki) Rusya’dır. Diğer ülkeler (Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Azerbaycan) yeni kurulmuşlardı ve deniz gücü oluşumlarını da yeni meydana getiriyorlardı. Hazar’da doğal zenginlikler var. En başta; gaz, petrol ve havyar. Dolayısıyla Hazar, küresel enerji savaşlarından tutunuz, bölgedeki halka indirgenecek bir paylaşım savaşı olan bir içdenizdir. ABD ve İsrail, İran’ın doğu sınırı bölgesinde çeşitli faaliyetler içindeler. Planladıkları “İran rejim değişikliği” için manipüle ettikleri coğrafyalardan; Ortadoğu’ya bakan kesimde mezhep savaşını körüklerler, Hazar’a bakan kesimde ise Orta Asyalıların sosyo-ekonomik taleplerini artırırlar. İşte bu noktada Türkmenistan (ve geri bölgede Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan ile birleşen Oş Vadisi karma halkları) İsrail ve ABD için önemli bir çıpa oluşturmaktadır. Bugün Türkmenistan Hazar coğrafyasında en fazla silahlanan ülkelerden birisidir ve İran karşıtı olarak güçlendirilmektedir. (Şunu da hatırlatmak isterim, Birinci Dünya Savaşı zamanında İngilizler Hazar’da donanma inşa ettiler ve bugünkü Aktau açıklarında Rus-İngiliz deniz savaşı oldu. İngilizler nasıl Ortadoğu’da ABD ve İsrail ile müşterek ve tarihsel akıl bağlamında faaliyet içinde ise benzer biçimde, Hazar’da devrededir.)

Bugün İsrail’in gizli ve derinden yürüttüğü bir Hazar propaganda konusu var. Tarihte var olan Hazar Devleti’nin, Yahudi dinine inanan Türkler tarafından kurulduğunu iddia ediyorlar. Bu bağlamda propagandasını sürdürerek Hazar’da söz sahibi olmayı din faktörüyle ve özellikle Türkler üzerinde yerleştirmeye çabalamaktadır. Dikkat çekici bir durum bugünkü politikaları etkiler olmaya başlamış görülüyor. Nasıl Ortadoğu’da bir “mezhep savaşı” söz konusu ise gelecekte Hazar’da “Yahudilerle, diğer inanıştakiler,” diye bir ayrım yapılması düşünülmektedir. Son günlerde adı çokça duyulan Evanjelikler bakımından ifade edersek, bu bölgedeki halkların (SSCB döneminden sonra nispeten bakir olan, Müslüman inancı ile dinsizlik arasında gidip-gelenler hedeflenerek,) dininin değiştirilmesi ve Hıristiyanlaştırma faaliyetleri sürdürülmektedir. Sürdürülen meşru-misyoner faaliyetlerinde ya Yahudilik ya da Evanjelik Hıristiyanlık propagandası hakimdir. Bir dönem (şu an ne kadar etkinler teyit edilmelidir,) bu yapılar için “dinler arası diyalog” sloganıyla çalışma yapanların aracılık yaptıklarını da bu noktada işaret etmem gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirvedeki FETÖ vurgusu bilinen amaçla olduğu kadar, bu köklü düşünceden hareketle, bu anlamda önemlidir.

Türk Konseyi’ne dönelim. Kurucu üyelerin dili bakımından (kabaca tarif ediyorum), Kazakların ve Kırgızların Kıpçak; Türkiye Türklerinin ve Azerilerin ise Oğuz lehçesiyle konuştuklarını biliyoruz. Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) amacı; Türk dünyasının tarihi ve kültürel birikimlerinden en geniş şekilde yararlanılmak suretiyle Türk dili konuşan ülkeler arasındaki çok taraflı işbirliğinin geliştirilmesidir. Bu amaçla politikalarını düzenleyen ve Oğuz lehçesiyle konuşan Özbekistan Konsey Zirvesi’ne “onur konuğu” olarak katılmıştır. Beklenen oydu ki, bu zirveye yine oğuz lehçesiyle konuşan Türkmenistan da katılsın.

Türk Konseyi’nin öncelikli hedefi, Türk dünyasında karşılıklı güven ortamının pekiştirilmesi, siyasi dayanışmanın güçlendirilmesi, ekonomik ve teknik işbirliği imkânlarına ivme kazandırılması, beşeri ilişkilerin sağlıklı yapılara kavuşturulması ve Türk dünyasının tarihi ve kültürel birikimlerinin en geniş şekilde kayıt altına alınmasını sağlamaktır. Hedef bu ise; 1) Bir din tartışmasına maruz kalmamak öncelikli ve somut bir konu halinde üyelerin önünde durmaktadır. 2) Ekonomik bağlar sağlamlaştırılmalıdır. 3) Ayrılıkların sebepleri ortadan kaldırılmalıdır. 4) Hazar’ın bir “barış denizi” olması için Türk dünyası “gerçek” partnerlerle konuşmalıdır. Dolaylı ve yapay söylemlerle etkinlik oluşturmaya çabalayan ülkeler Hazar’a barış getirmezler. 5) Türk dünyasının başat devletleri olan Türkiye ve Kazakistan dış etkilere karşı mücadelede diğer kardeşlerine rehberlik etmelidir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

konu-sadece-idlib-mi
ÖNCEKİ YAZI

Konu Sadece İdlib mi?

yeni-hint-okyanusu-jeopolitigi-ve-turkiye
DİĞER YAZI

Yeni Hint Okyanusu Jeopolitiği ve Türkiye

Politika 'ın son yazıları

28 views

Politikada Gri Kavramlar

Size politika amaçlı yapılan propaganda konusu içinde yer alan kavramsal bir temayı sunuyorum, grilik. Gri kavramların dış ve iç politika yansımalarına bakacağım. Özellikle ABD dış politikasında kendi çıkarına yaklaşımlar sergilemesi neticesinde görülen gri kavramlar konusunu işleyeceğim. Buna örnek olarak Filistin-İsrail, terörle mücadele, sözde soykırım tasarısı gibi konular da yer alacak.
107 views

Yerelde Yapısalcılık

Bir olaya bakış yöntemimde felsefe ve tarih olmaz ise ben bunu oldukça eksik görürüm. Hemen herkesin siyaset, seçim, belediye, vs. konuştuğu noktada ben, bu işte temel felsefe ve asıl stratejik açıklama nerede diye arıyorum. Dolayısıyla felsefi yaklaşım ve stratejik bakış tarzı siyaset üstüdür. Benim açıklamalarım bu noktada değerlidir; mevcut yapılanlar gibi değil, başka türlü tartışmaları kapsamaktadır. Açıkça yazayım: Kim kazanacak, iktidar veya muhalefet ne yapacak, türü ifadelerle değil; imar neye göre olmalı, altyapı ve üstyapı nasıl planlanmalı, ülke ekonomisine uyumluluk ne şekilde sağlanmalı, kanunlar ne içerikte olmalı, gibi piramidin üstündeki meseleler önemlidir.
157 views

Emperyalizm

Bugünün anlayışı, küresel imkanlar içinde sahip olunan alanları artırmak ve güçlenmek, değer üretimi rekabetinde gerilerde kalmamak fikri üzerinedir. Ruslar gibi sürekli “kahrolsun emperyalizm” diyeceğinize, “ben hangi değeri üretebiliyorum, hangi büyük pazarda kaça satıyorum,” diye bakın isterim. Bugün ülkeler bazında ABD, İngiltere, Çin, Japonya, Güney Kore, birlik bazında Avrupa Birliği, küresel şirketler bazında sürekli sayısı artan ve yenilik üretenler, esasen bunlar değerleri zorluyorlar ve muhatap alınıyorlar. Daha fazla muhatap alınabilmek için yapılması gerekenler belli! Olan şu: Muhatap alınanların ve değer üreticilerinin daha fazla yayılması fikri!..
165 views

Doku Bozumu

Bu makale Ortadoğu'da kangren olan meseleleri stratejik düzlemde incelemektedir. Mevcut dokuyu bozan yapay düşünceler ile gerçekte olanlar arasındaki farkı bütün çıplaklığıyla dile getirmektedir. Halen bölgede savaş, çatışma, suç, terör, işgal, soykırım, gibi pek çok olumsuzluk yaşanmaktadır. Uluslararası sistem bu olup bitene çare bulamamaktadır. Suriye, Irak, Lübnan, Yemen, Libya, gibi ülkelerin halkları harap ve bitap düşmüş durumdadırlar.
227 views

Devlet-dışı Aktörler

Burada gayet karmaşık, iç içe geçen ve masum insanların istismarına dönük olayları ihtiva eden, bütün gayrimeşru faaliyetleri, politikaları, planları ve operasyonları, terörizmden tutunuz, vekalet savaşlarına, buradan iç savaşlara, gri bölge operasyonlarına, meşru görünse de esasen çıkara hizmet edenlere, meşru siyaset yapmak ve bunu geliştirmek varken, siyaset alanını anti-demokratik yöntemlerle daraltanlara kadar, birçok durumu kısaca da olsa açıklama imkânımız oldu. Meşruluk ile gayrimeşruluk arasındaki perdeyi görmek veya belirlemek çok çok önemlidir. Ben de sizler de hep birlikte bu dünyada birer aktörüz, tıpkı devletler, hükümetler, liderler, şirketler, gibi. Politika, insana has bir yetenek, işlev ve özelliktir. Meşruiyet dahilinde kalabilmek çok önemlidir. İnsanlar, istikrar, barış ve esenlik içinde yaşamayı, gelişmeyi, evlatlarını refah ve güven içinde yetiştirmeyi istemektedir.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme