Türkiye’nin Jeopolitiğine Odaklanmak

15 Aralık 2022
Okuyucu

Bu makalede bir yandan bazı önemli kavramları yerli yerine koymayı, diğer yandan bugünün ve geleceğin Türkiye’sinin nelere gebe olabileceğini irdeleyebileceksiniz. Politikayla, jeopolitikle, stratejiyle ve uluslararası ilişkilerle ilgilenenlerin durumu gözden geçirebileceği bazı ipuçlarını burada hep birlikte değerlendireceğiz.

Jeopolitik değeri açık olan Türkiye’nin gelişimi üzerinde yapılan değerlendirmeleri takip etmekteyiz. Başat güçler, örneğin ABD, Rusya ve Çin arasında nasıl kıyasıya bir “ana rekabet” hali var ise yaklaşık 50-100 yıllık perspektiflerle açıklanan “gelişen güçler” skalasında yer alan Türkiye gibi bir gücün de ana rekabetin içerisindeki konumuna dayalı “destekleyici rekabet” şartlarını yaratması ve buna dönük muhakemelerde bulunulması gerekmektedir. 

Bu konuları elbette jeopolitik ve strateji uzmanları çalışırlar, değerlendirmelerini duyururlar. Örneğin ABD’de tanınmış (CIA destekli) düşünce kuruluşu Stratfor’da başkanlık yapan George Friedman’ın Gelecek 100 Yıl, 21. Yüzyıl İçin Öngörüler isimli kitabına (Pegasus Yayınları, 2011, İstanbul) bakabilirsiniz.

Fakat tarafımızdan şöyle anlaşılmasın, “konuyu biliyoruz, o halde işler yolunda…” gibisinden. Aslında tam da dikkatlerin bu bilinen konu üzerinde yoğunlaşmasından hareketle irdelenmelidir. Örneğin bir başat gücün, bir gelişen gücün pozisyonunu kendi çıkarına etkilemesi söz konusudur. Bu etki, zaman, zemin ve şartlarla birlikte ifade edildiğinde stratejik çözümlemelerde bulunmak mümkün olabilir. 

Soğuk Savaş bittiğinde, 11 Eylül’ün akabinde ABD’nin ilan ettiği “Küresel İslami Terörle Savaş”ta (Uzun Savaş), ABD-Çin rekabetinin Pasifik eksenindeki gelişmelerinde, devam eden Arap Baharı’nda, Ukrayna’daki savaşta, NATO’nun genişlemesinde, küresel silahlanmanın artışında, bu gibi salt güvenlik başlığı altına alınabilecek gelişmelerde gördük ki; Kafkasya’da, Orta Doğu’da, Balkanlar’da, Karadeniz’de, Hazar ve Orta Asya’da Türkiye’nin jeopolitik etkisi gayet belirginleşti ve güçlenme potansiyelini belli ölçülerde geliştirdi. 

Jeopolitik manada gelişen güç Türkiye, başat güçler arasındaki ana rekabetin bir yerlerinde hareket ederken ve dinamik pozisyonuyla denge yaratarak konumlanırken, doğal olarak destekleyici rekabet içinde yer almaktadır.

Bunları şunun için ifade ediyorum, başat güçlerin ve onlarla ortaklık içinde hareket edenlerin karşılıklı çıkarlarının kesiştiği noktalardaki sürüp giden güç mücadelesinin sonuçlarına ait artıları ve eksileri görebilelim diye. Örneğin bu süreçte Türkiye’nin yaşadığı 15 Temmuz hain darbe girişimi hiç de boşuna değildi ve hatta bazı yazarlar buna (Arap Baharı benzetmesiyle) “Türk Baharı” dediler. Zaman içinde başka neler görülmedi ki? Bu süre içinde Rusya ve Türkiye arasında yaşananlar (örneğin uçak düşürülmesi, Büyükelçi Karlov suikastı vs.) Soğuk Savaş’ta gerçekleşmiş olsaydı, şartlar çok daha farklı gelişirdi. Ama tam tersine gelişmeler yaşandı ve Türkiye, Rusya ile geçmişe oranla daha fazla yakınlaştı. Türkiye’nin yakın zamanındaki değişim gösteren durumunu bu çerçevede ve büyük bir güç mücadelesi içinde irdelemek gerektiğini savunuyorum.

Yine buradan şu sonuç çıkmamalı; mücadele bitti, şeklinde. Hem ana hem de destekleyici mücadele artan şiddette devam etmektedir ve her merhalesinde şartlar bir öncekine göre daha yaşamsaldır ve güçlüklerle doludur. Hatta bu ağır şartlarda mücadele içerisindekilerin iç siyasi, sosyo-ekonomik ve teknik mekanizmaları ve süreçleri dahi bu rekabetten çeşitli şekillerde etkilenirler.

Friedman, Türkiye’nin büyümesini nasıl tarif ediyor biliyor musunuz? Türk ve Müslüman kimliğiyle. (Bkz. A.g.e.: ss. 26, 77, 98, 112-116, 194-199, 208-214, 267)

Friedman, Arap Baharı başladığında yazdığı bu bahse konu eserinde şöyle diyor: 

Türkiye, Rusya geriledikçe, kararlılıkla kuzeye, Kafkasya’ya doğru ilerleyecek. Bu ilerleme kısmen askeri müdahale ve kısmen de siyasi ittifaklarla gerçekleşecek. Yine aynı derecede önemli olarak Türkiye’nin etkisinin çoğu ekonomik anlamda olacak – bölgenin geri kalanı kendisini yeni ekonomik güçle bağlantı kurma ihtiyacında hissedecek. Türk etkisi kaçınılmaz olarak kuzeye doğru yayılacak, Kafkasya’yı aşarak Rusya ve Ukrayna’ya ulaşacak ve siyasi olarak istikrarsız olan Don ve Volga havzalarında kendisini öne sürerek oradan da doğuya, Rusya’nın tarımsal kalbine ilerleyecek. Müslüman Türkiye, Müslüman Kazakistan’ı etkileyecek, Türk gücünü Orta Asya’ya yayacak. Karadeniz, bir Türk gölü haline gelecek, Kırım ve Odesa, Türkiye ile ticaretini önemli oranda artıracak. Bu bölgede yoğun Türk yatırımları olacak. […] Ancak Suriye ve Irak’taki istikrarsızlık Türk çıkarlarını doğrudan etkileyecek. Özellikle Kürtler bir kez daha kendi devletlerini kurmayı düşünürlerken… Suriye ve Irak, Rus desteği çekilince zayıf ve iç çatışmalar yüzünden yaralı kalacaklar. Kuzeye doğru yayılan istikrarsızlık ve boşluğu dolduracak başka güçler gibi tehditler karşısında Türkler güneye doğru ilerleyecekler. Türkler, Amerika’nın Irak’a müdahale etmesini kesinlikle istemeyecekler: 2000’lerde bunu yeterince gördüler. […] Ve 2040’ların ortalarında Türkiye gerçekten de önemli bir bölgesel güç olacak. Rusya ile Türkiye’ye tarımsal ürün ve enerji sağlayan derin bir ilişkiler sistemi kuracak. Irak ve Suriye’de hâkim olacaklar ve böylece etki alanları giderek azalan petrol ve doğalgazı ile – ki bunlar Amerikan ekonomisini hızla büyüten faktörlerdir – Suudi yarımadasına kadar ulaşacak. […] Türkiye’nin eski İslami kesimin kalıntılarını toplayıp bölgedeki varlığına ideolojik ve ahlaki ağırlığını ekleme biçimi de aynı derecede rahatsızlık verici olacak. Etkisi yayılırken Türkiye de askeri güçten daha fazlası haline gelecek. Bu durum Hindistan gibi Amerika’nın da huzurunu kaçıracak. […] Yüzyılın ortalarında Türkiye’nin etkisi Rusya ve Balkanlar’dan geçecek Polonya ve Doğu Avrupa ittifakının geri kalanı ile çarpışacak. Ayrıca Akdeniz’de önemli bir güç haline gelerek Süveyş Kanalı’nı kontrol edecek ve gücünü Basra Körfezi’ne kadar yayacak. Türkiye, Polonyalıların, Hintlilerin, İsrail’in ve her şeyden çok ABD’nin korkusu haline gelecek. (A.g.e.: ss. 208-214)

Aşağıya Friedman’ın hazırladığı Türkiye’nin Yüzyılın ortalarındaki bölgesel etki alanını gösteren haritayı ekliyorum. (A.g.e.: s. 208-267)

George Friedman – Türklerin Bölge Etkinliği

Bu açıklamalar bir öngörü mü, yoksa başka türlü mü açıklanmalı, diye soruyor olabilirsiniz. Birbirini besleyen sistematik çabalar bütünleştiğinde tarifler tam da böyle oluyor.

Eğer bu bir mücadeleyse, yaklaşık olarak ABD’deki güç odakları (Beyaz Saray, Pentagon, CIA, belli düşünce kuruluşları, bazı vakıflar, politik çevreler, medya ağı…) Friedman veya ona yakın tarzda bir görüşte ise “gelişen güç” Türkiye’ye karşı olası ABD planı nasıl tarif edilmelidir? Sanırım kapsamlı olur. Şahsen benim irdelediğim iç siyasi konular da bu merkezlidir, yoksa güncel siyasi meseleleri ele almadığımı bilirsiniz.

Türkiye’de bu kapsamda açıklamaları yazıyorum, okurlarım hatırlarlar. Örneğin ABD’nin; Uzun Savaş anlatımını, 2019 yılında kabul ettiği Doğu Akdeniz Enerji ve Güvenlik Kanunu’nu, Doğu Akdeniz’deki Gri Bölge Planı’nı, Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesindeki faaliyetlerini, Yunanistan ve GKRY’deki işbirliği anlaşmalarıyla geliştiren süreçlerini, Balkanlar’daki, Kafkasya’daki çabalarını, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri düzlemindeki “normalleşme” sürecine olan katkısını, Ukrayna’daki savaştaki izlediği yolu, enerji ve gıda güvenliğini sürekli ele alıyorum. Bütün bunlara bir bütün halinde bakılırsa, örneğin Suriye ve Irak konusunda, ABD’nin ve İsrail’in hangi hususları öne çıkararak ortak bir politika izlediğini anlamamız mümkün olabiliyor.

Buna karşı Türkiye; Azerbaycan-Ermenistan, Libya, diğer bazı Afrika ülkeleri, Suriye, Balkanlar, Ukrayna, Irak, Afganistan savaşlarında bir biçimde varlık gösterdi ve göstermeye devam ediyor, Rusya ve Orta Asya ile yakın ilişki içerisinde, Kıbrıs ve Yunanistan meselelerindeki politikası belli, bir “medeniyet” iddiası içerisinde, bunlar boşuna değildir.

Eğer Türkiye bugün bölgesinde daha etkin ve avantajlı iken, bu büyük mücadelenin içerisindeki dengelerin değişmesi ölçüsünde bazı dezavantajlı şartlara zorlanır ise bunlara karşı direncin olup olmaması, hazırlıklı olunup olunmaması gibi konular öne çıkacaktır. İşte bir sonraki merhaleye geçmek için bugün verilen mücadeledeki risklere karşı sürdürülen çabaların neticeleri çok daha önemli olacaktır. Bir başka ifadeyle, güvenlik adına oluşturulan kurumsal çabaların kararlılığı ve başarısı, yarının habercisi olacaktır. Öyleyse, her bir mücadele merhalesi, kendi şartları içinde aşılması gereken zorlu süreçlerle doludur ve bundan dönüş olduğu taktirde elde edilebilecek güçten veya stratejik avantajdan feragat etmek söz konusu olur.

Benim bugünün kesitinde politikayla, jeopolitikle ve stratejiyle ilgili söyleyebileceklerim açık; ABD’nin ve diğer güçlerin politikalarını ve uygulamalarını bu merkezden bakarak kolaylıkla irdeliyorum. Eğer Türk halkı ve entelektüeli bu kapsamdaki konularda yeterince bilinçli ve kararlı olursa, hatta neyin mücadelesinin verildiğinin farkına varırsa, geleceğin şekillenmesine daha isabetli bir noktadan bakarak katkı sağlayabilir kanaatindeyim. Çünkü hiçbir şey tesadüflerle olmuyor!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

ÖNCEKİ YAZI

Avaza Zirvesi ve Trans Hazar Doğalgaz Boru Hattı

DİĞER YAZI

Zelensky Washington’da, Savaş Ne Durumda?

Politika 'ın son yazıları

80 views

Yerelde Yapısalcılık

Bir olaya bakış yöntemimde felsefe ve tarih olmaz ise ben bunu oldukça eksik görürüm. Hemen herkesin siyaset, seçim, belediye, vs. konuştuğu noktada ben, bu işte temel felsefe ve asıl stratejik açıklama nerede diye arıyorum. Dolayısıyla felsefi yaklaşım ve stratejik bakış tarzı siyaset üstüdür. Benim açıklamalarım bu noktada değerlidir; mevcut yapılanlar gibi değil, başka türlü tartışmaları kapsamaktadır. Açıkça yazayım: Kim kazanacak, iktidar veya muhalefet ne yapacak, türü ifadelerle değil; imar neye göre olmalı, altyapı ve üstyapı nasıl planlanmalı, ülke ekonomisine uyumluluk ne şekilde sağlanmalı, kanunlar ne içerikte olmalı, gibi piramidin üstündeki meseleler önemlidir.
126 views

Emperyalizm

Bugünün anlayışı, küresel imkanlar içinde sahip olunan alanları artırmak ve güçlenmek, değer üretimi rekabetinde gerilerde kalmamak fikri üzerinedir. Ruslar gibi sürekli “kahrolsun emperyalizm” diyeceğinize, “ben hangi değeri üretebiliyorum, hangi büyük pazarda kaça satıyorum,” diye bakın isterim. Bugün ülkeler bazında ABD, İngiltere, Çin, Japonya, Güney Kore, birlik bazında Avrupa Birliği, küresel şirketler bazında sürekli sayısı artan ve yenilik üretenler, esasen bunlar değerleri zorluyorlar ve muhatap alınıyorlar. Daha fazla muhatap alınabilmek için yapılması gerekenler belli! Olan şu: Muhatap alınanların ve değer üreticilerinin daha fazla yayılması fikri!..
137 views

Doku Bozumu

Bu makale Ortadoğu'da kangren olan meseleleri stratejik düzlemde incelemektedir. Mevcut dokuyu bozan yapay düşünceler ile gerçekte olanlar arasındaki farkı bütün çıplaklığıyla dile getirmektedir. Halen bölgede savaş, çatışma, suç, terör, işgal, soykırım, gibi pek çok olumsuzluk yaşanmaktadır. Uluslararası sistem bu olup bitene çare bulamamaktadır. Suriye, Irak, Lübnan, Yemen, Libya, gibi ülkelerin halkları harap ve bitap düşmüş durumdadırlar.
193 views

Devlet-dışı Aktörler

Burada gayet karmaşık, iç içe geçen ve masum insanların istismarına dönük olayları ihtiva eden, bütün gayrimeşru faaliyetleri, politikaları, planları ve operasyonları, terörizmden tutunuz, vekalet savaşlarına, buradan iç savaşlara, gri bölge operasyonlarına, meşru görünse de esasen çıkara hizmet edenlere, meşru siyaset yapmak ve bunu geliştirmek varken, siyaset alanını anti-demokratik yöntemlerle daraltanlara kadar, birçok durumu kısaca da olsa açıklama imkânımız oldu. Meşruluk ile gayrimeşruluk arasındaki perdeyi görmek veya belirlemek çok çok önemlidir. Ben de sizler de hep birlikte bu dünyada birer aktörüz, tıpkı devletler, hükümetler, liderler, şirketler, gibi. Politika, insana has bir yetenek, işlev ve özelliktir. Meşruiyet dahilinde kalabilmek çok önemlidir. İnsanlar, istikrar, barış ve esenlik içinde yaşamayı, gelişmeyi, evlatlarını refah ve güven içinde yetiştirmeyi istemektedir.
127 views

ABD ile Yeni Bir Sayfa mı?

Geleceğe bakıyoruz, öyle değil mi? Mesela NATO’nun genişlemesi yönüyle İsveç’e onay verildi, bunun karşısında F-16 modernizasyonu gerçekleşecek. Hatta şimdiden aradaki başka tıkanıklıkların giderilmesi açısından olumlu açıklamalar yapılıyor, kamuoylarına bilgiler veriliyor, bunların bir anlamı olmalı.
DÖNBAŞA

Okumadan Geçme