ABD ile Türk heyetleri 5-7 Ağustos 2019’da Ankara’da görüştüler ve Güvenli Bölge konusunda anlaşmaya vardırlar. 12 Ağustos günü 6 kişilik öncü ABD personeli Şanlı Urfa’ya kurulacak Güvenli Bölge’nin Müşterek Harekât Merkezi için geldi. 13 Ağustos günü ise ABD’li heyet sınır bölgesinde incelemeler ve TSK personeliyle ise toplantılar yaptı. Bu andan sonra neler beklenmeli, gelişmeler nasıl olacak?
Öncelikle şunu ifade edelim, mutabakatın kamuoyuna açıklanan üç maddesinde iki politik ve bir de teknik madde vardır. İki politik maddenin ilki Türkiye’nin güvenlik endişelerinin giderilmesi, ikincisi ise Barış Koridorunun inşası, yani Suriyeli sığınmacıların yurtlarına dönüşlerinin sağlanması. Teknik konu ise bütün bunları sevk ve idare edecek gerekli mekanizmanın iki ülke tarafından kurulmasıdır. Müşterek Harekât Merkezi’nin asıl görevi politik hedefleri elde etmektir.
Bundan başka şunu söylememiz gerekiyor, gelen ABD personeli Pentagon’un belirtilen vazifeye dayalı çalışacak kişilerinden oluşur. Muhtemeldir ki bölgeyi, Türkiye’yi ve politik mülahazaları bilenlerden seçilmişlerdir. Buna karşılık halen Suriye sınırları içinde görev yapan ABD askerileri CENTCOM personelidir. CENTCOM kendilerine verilen programa göre PKK/YPK teröristleriyle ilişkilerini sürdürmektedir. Şanlı Urfa’ya yeni gelen ABD heyeti ile CENTCOM personelinin kendilerine verilen farklı görevleri vardır. Bakalım bu şartlarda Güvenli Bölge konusu nasıl gelişecek?
Önemli bir noktaya gelelim: Türkiye’nin kaç planı var?
- A planı: ABD ile mutabakat şartlarındaki A planı şeklinde anlaşılabilir. Müttefiklerin bir olup süreci anlayışla sürdürmesidir.
- B planı:ABD’nin mutabakatın amaçları ve hedefleri dışında faaliyet içine girmesi ve anlaşma ruhuna ters davranış göstermesi halinde Türkiye’nin kendi inisiyatifiyle, yine aynı amaç ve hedefleri elde edecek şekilde sürdüreceği hareket tarzıdır. Türkiye B planıyla ilgili hazırlıklarını tamamlamış haldedir. ÖSO da bu plana dahildir.
- C planı:Bu plan Astana Görüşmeleri çerçevesinde, Astana ve Soçi’de Rusya, İran ve Türkiye’nin birkaç kez vurguladığı ve deklare ettiği hususla alakalıdır. Nedir bu? Bu üç ülke Suriye’de, ABD kastedilerek ifade edildiği şekilde, bir üçüncü ülkenin oldubittisini asla kabul etmeyecekleri hususudur. Demek oluyor ki bu üç ülke, yeri geldiğinde ortaklıkla bu bölgede ABD’nin Suriye toprak bütünlüğünü hedef alan tutumu üzerine tavır alabilirler. Hatta Putin Soçi görüşmelerinde Türkiye’ye 1998 tarihli Adana Mutabakatı konusunu hatırlatarak, arkandayım mesajı vermiştir. İşte ABD’den gelen bu heyet konunun politik risklerini ele alırken bu noktayı da aklında tutacaktır.
Bütün bu süreçle alakalı son sözün bağlandığı nokta şöyle ifade edilebilir: Olay sahada çözülür! Neden? Çünkü işin doğası bunu işaret ediyor. Müşterek çaba tehdidi, çözümü, hedeflerin ele geçirilme gerekçelerini, vs. noktaları karşılaştıkça görecek. Türkiye ABD heyetini ve Suriye’deki CENTCOM’un yaptıklarını zamanla ölçüp tartacaktır. Ne kadar samimiler ve ne kadar konuya titizlik göstermekteler? Eğer ABD’nin düşünüldüğü üzere, çünkü Menbiç deneyimi bize böyle olduğunu gösteriyor, yalama yönünde bir hareketi olursa, işte bu durumda Türkiye şöyle adım atma hakkına sahip olacaktır. Türkiye, “Mutabakatın politik amaç ve hedeflerine sadığım, müttefiklik kaidelerine uydum ve inisiyatifle B planını yerine getirme hakkımı kullanıyorum,” diyecektir.
Mesafe çok konuşulan bir konu oldu, açıklayalım. Ankara’daki mutabakat için ABD ve Türk tarafı farklı görev alanları öne sürmüşlerdir. Türkiye, ABD Başkanı Donald Trump’ın da ifade ettiği şekilde 20 NM (32 KM) derinliği esas almaktadır. Ancak bu derinlik Trump dedi diye değil, olması gerekendir. Neden?
- Birincisi, tehdit. Terör örgütünün Türkiye’yi hedef alan silah ve taktiklerinin menzili bu mesafeden gerçekleşir. Mutabakatın politik ilk hedefi olan Türkiye’nin güvenlik risklerini ortadan kaldırmak için bu derinlikte faaliyet yürütmek zorunluluktur.
- İkincisi, kantonlarla alakalıdır. Bu yine Türkiye’nin güvenliği ile alakalıdır. ABD’nin desteğiyle burada bir düzen kurup daha sonra uydu devletçik oluşturma hayaliyle hareket eden teröristlerin işaret ettiği kantonlar bölgesi bu alanı kapsamaktadır.
- Üçüncü konu coğrafi ve sosyo-ekonomik bağlamda açıklanabilir. Neden bu alan? Çünkü burası yaşama elverişli alandır. Türkiye sınırı verimli, ekilebilir alan, yerleşim alanları, karayolu ve onun güneyindeki alanda coğrafya çölleşiyor. Demek ki coğrafi ve sosyo-ekonomik bakımdan da burası operasyonun görev alanına tekabül eden bir alandır.
- Dördüncüsü, M4 karayolunun kontrolü. Yine mutabakatın politik hedefleri gereği, Suriyelileri evlerine getirip yerleştirmek ve bölgede bir Barış Koridoru oluşturmak ve Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçlarını deruhte etmek için; lojistik, güvenlik ve stratejik ihtiyaçlargereği M4 karayolunun kullanılması zorunluluktur. Ayrıca bu yolun emniyeti de Türkiye’de olmalıdır. Bu yolun kendisi stratejiktir. Askeri harekatın başarısı için de elde bulundurulması şarttır.
ABD analizcileri şunu bilmektedir: Türkiye Çekiç Güç veya Kıbrıs Barış Harekâtı döneminden farklı olarak (o dönem diplomatik ve askeri girişimler söz konusuydu), bütün Milli Güç unsurlarını bu konuya seferber ederek Güç Mücadelesi yapma kararlılığını göstermektedir. Milli Güç unsurlarının içinde sosyo-psikolojik, coğrafi, politik ve diplomatik, ekonomik, bilim ve teknolojik, haberleşme ve ulaşım, askeri güç vardır. Bu konuları bir bütün olarak sahaya ve masaya yansıtmaktadır.
O halde Türkiye’nin ABD tarafını er ya da geç ikna etmesi beklenmektedir. Eğer böyle olmazsa sahada gerekli cevap verilecektir.