Bu sorunun cevabını en iyi Türkiye biliyor olmalı, değil mi? Ama öyle görünmüyor. Başat güçlerin etkisi altında kalan ve hatta çıkarına çalışan bazı kesimler her nedense (!) Türkiye’de dahi PKK terör örgütü ile ilgili konularda başka türlü açıklamalar içine giriyorlar. Bazıları kısır iç siyasi tartışmalarla konuyu görmezden getirmenin çabası içindeler. Bana göre bunlar terörün, ama bu kadarla da kalmıyor, ülkenin bölünmesi konusunun destekçisi oluyorlar. Bu kesimler asıl bu işin geri planındaki güçleri ve yönettikleri algıyı ya fark edemiyorlar ya da bilerek aleti oluyorlar. Türkiye böyle! Ya Batı kamuoyu? Bakın bu konu stratejik değerdedir. Burada sadece algı yönetimini değil, başat güçlerin bir aparat olan PKK terör örgütü üzerinden yürüttükleri stratejiyi ve altındaki süreçlerde meydana gelen değişimleri ele alacağım.
Terör örgütü PKK ile algıya dönük bir konuyu ortaya koymamız gerekiyor. Önce şunu ifade edelim. PKK terör örgütü her ne kadar Türkiye’de kuruldu ise de aslında bölgesel amaçlar için kullanılmak üzere geliştirildi. Kim yaptı bunu? Başat güçler; bunlar belli ülkeler ve güçler. Bu terör örgütü etnik temelli bölücü bir karaktere sahiptir. Nereleri bölmeyi hedefliyor? Dört ülke; Irak, Suriye, İran ve Türkiye. Başat güçler tarafından PKK terör örgütüyle ilgili kamuoyunda yaratılan algı ne? PKK sözcüğünü kullandığınızda başat güçler ve yaratılmış algının hedefi olmuş tüm kesimler, “Sorun Türkiye’nin sorunu,” diyorlar.
Böyle olmadığının kanıtları neler? 1) PKK terör örgütünün merkezi Kandil’de. Neden Kandil? Şimdilik bölgesel amaçlara en uygun yer burası. Marksist/Leninist konuların önemsendiği ve örgütün başlangıç aşamasına karşılık gelen dönemde Filistin kampı merkezdi. Soğuk Savaş bitti. Uzun yıllar süren Irak Savaşı zamanında teröristlere asıl çalışacakları yer olarak Kandil tahsis edildi. Kandil Irak-İran sınırında, kaçışa, sığınmaya ve bölgesel amaçları yürütmeye uygun bir yer. Ayrıca Kandil Irak’ta Talabani aşiretine ait KYB bölgesindedir. 2) Kürdistan Toplulukları Birliği (KCK) konusu Kandil’de karar verildi. KCK çok önemlidir, bunu özümsemeyen siyasetçi siyaset yapmasın! KCK, bunu dizayn edenlerin silahlı çatışmanın yanı sıra meşru alanlara sızmak yoluyla mücadeleyi demokratikleştiren temel bir formatıdır. KCK terörist başı Abdullah Öcalan’ın fikriyle gelişti ve hedefi saydığımız ülkedeki bölücülüğü tarif ediyor. 3) Terörist başı Abdullah Öcalan uzun yıllar, bölgeden kaçmasına sebep olan zamana kadar Suriye’de Esad rejiminin himayesinde yaşamıştır. PKK terör örgütü bir dönem Irak, İran ve Türkiye’de eylem yaparken, Kandil’de ana kampı, Irak’ın birçok yerinde üslenme bölgesi, başka kampları varken, Suriye’de de bir komuta noktası vardı. PKK bu dönemde Suriye’de eylem yapmıyordu. Zira Esad rejimi bunları kendi amaçları için de kullanabileceğini düşünüyordu. 4) Terör örgütü içindeki silahlı kadrolar uzun yıllar insan kaynağını bölgedeki ülkelerden ama daha çok Irak, Türkiye ve Suriye’den buldu. Türk kökenli teröristler hem yönetsel hem de beceri nedenleriyle örgütün içinde daha fazla yer aldı. Nüfus dağılımı ve sahaya aktarılması gereken insan gücü hesaplarında da örgüt buna daha fazla gerek duydu.
Bu sıraladığım gerekçeler göstermektedir ki PKK, Türkiye’nin bir iç sorunu değildir, aksine tamamen bölgeseldir. O halde yaratılmış bir algı ile örgütün Türkiye sorunu olmasının söylenmesi dahi aslında kimin ne amaç güttüğünün göstergesidir.
Zaman içinde görüldü ki, Irak’ta olan iki savaş ve sonunda Saddam’ın devrilmesi ile oluşan alanda ABD (ve ortağı diğer ülkelerin) marifetiyle petrol zengini Kuzey Irak topraklarında Barzani aşireti geliştirildi. Aslında Barzani aşiret alanı daha sınırlıyken şimdiki Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) coğrafyasına genişletildi. Amacın petrol olduğu açıktı. Ancak başta Arap ve Türkmen kentleri ve toprakları buradan alınıp Barzani’ye verilmiş oldu. Bunun başka tarifi, Irak fiilen üçe bölünmüştü ve IKBY özerk (yarı-otonom) bir bölge haline dönüştürülmüştü. PKK terör örgütü bu süreç inşa edilirken Kandil’de idi. Barzani-Talabani aşiretlerinin çatışmalarında bir işlev gördü. PKK çoğunlukla Talabani yanında yer aldı, Türkiye ise Barzani’nin. Başat güçlerin planına göre ifade edersek, Türkiye-PKK çatışmasının izdüşümünde Barzani-Talabani çatışması vardı. Sonuçta Irak’ta hükümran olan ABD tarafından Barzani’ye bir Kürt Bölgesel Yönetimi verildi, Talabani bir süre Irak Merkezi Yönetimin Cumhurbaşkanlığını yaptı, ama PKK hiçbir surette bu bölgeden çıkarılmadı, üzerine gidilmedi ve sonraki amaçlar için korundu. İşte şimdi Suriye planı, daha sonra sırada ne var bu planı yapanlar biliyordur herhalde! Ama herhalde denecek bir şey yok, açık, çünkü KCK kararları bunu işaret ediyor.
Gelinen noktada Suriye’de bir iç savaş başladı. Bu savaşa Arap Baharı devamında yayılan ve rejimlerin demokratikleşmesi rüzgârı içinde meydana gelen sivil savaş da diyorlar. Yani zamanında Irak’ta gerçekleşen olay gibi değil, başat güçlerin güncellenmiş stratejilerine dayalı biçimde Arap Baharı devamı bir bölünme savaşı gelişecek idi. Bu iç savaş devam ederken neyi gördük? Kandil yönetimindeki dağ kadrolarının Suriye’ye aktarılarak DAEŞ ile mücadele adı altında Suriye’nin kuzeyinde bir kantonlar bölgesinin inşası süreci yaşandı. Bu kantonlar Irak sınırından ama aslında IKBY bölgesi ucundan Doğu Akdeniz’e çıkışı olan kritik bir coğrafya idi. Peki, bu kantonlar bölgesinin demografisinde Kürtler hâkim mi idi? Hayır. Burada Türkmenler, Araplar ve diğer unsurlar yaşamaktaydı. Bu planı Türkiye gördü ve bozdu. Şu an özellikle Fırat’ın batı kesiminde Menbiç ve doğu kesiminde IKBY bölgesine uzanan alanda PKK terör örgütü temelli bir yapı var. Buna PYD, silahlı kanadı ve PKK’nın geliştirdiği ve sonra örtü olarak içine girdiği YPG isimleri veriliyor. Son noktada ise yine başat güçlerin etkisiyle içine yerel diğer unsurlar da katılarak (özellikle bazı Araplar,) Suriye Demokratik Güçleri (SDG) dendi. Amaç ne? Açık ki, SDG ile Suriye kuzey-doğusunda, yani yine doğalgaz ve petrol bölgesinde bir bölünmeyi sağlamak amaçlanıyor.
Şimdi “PKK bir Türkiye meselesidir” denir mi? Hayır. Baştan beri bölgesel amaçlar için oluşturulmuş bir aparat, vekil (proxy), maşa, taşeron hüviyetindedir. Ancak bunu kuran başat güçler birkaç nesillik süreçleri kapsayan uzun dönemlerde bu işi bir proje şeklinde yönettiklerinden, çoğu zaman yaratılan algının da kolaylıkla yerleşmesini sağlayabilmekteler.
“Hatalar şunlardı, bana ne, ben söylemiştim,” türü konuşmaların ne bugüne ne de yarına yararı var. En azından bugün doğrusu yapılmalı, algı yönetiminin etkisinde kalmadan bu yapılmalı. Çünkü “ben biliyorum, haklıyım,” diyenler de dolaylı olarak başka bir olumsuz algı üretiyorlar. Aman ha! Bu bölünme konusu, sıradan siyaset konusu değil!
Diyarbakır’da anneler, “Evladımı istiyorum!” diyerek HDP kapısına gittiler ve oturma eylemi yapmaya başladılar. Buna göre düşünen terör örgütü Türkiye’ye eylemci aktarma kararı aldı. Birkaç eylem gördük, Kulp olayı ortada. Yakalananlar da var. Bunlar PKK’nın ve size garip gelmesin, DAEŞ’in eylemcileri. DAEŞ’i Türkiye’ye gönderenler de PKK’lılar. Taşeron alt taşeron kullanıyor.
Bir kez daha ifade edeyim, stratejik olarak PKK terör örgütü tüm odaklanmasını Suriye kuzeyine yapmıştı. Özellikle Türkiye’nin sınıra asker yığması ve sürekli “B ve C Planı” demesi üzerine, ABD’nin büyük katkısıyla buralarda eğitimlere ağırlık verdi, tahkimatların inşasını artırdı. Temel amacı Suriye’nin bu kendisine verilmesi için belirlenmiş kesimini kaybetmemekti. Örgüt için bu tarihsel bir fırsattı. Türkiye ile (kendince) bir savaşa hazırlanırken, diğer taraftan ABD (ve Batı, NATO) ile Türkiye’nin arasını adamakıllı açmanın çabası içine girdi. Derken bir de baktı ki, Türkiye içinde gelişmeleri karşılayabilcek yeterince elemanı kalmamıştı. Yazın ormanları yakmak gibi bildiği eylemlerle konuyu yaymak istedi. Bu annelerin eylemi üzerine ciddi şekilde tekrar düşündü ve bir kısım silahlı/bombalı eylemleri yapabilecek unsurları ülkeye soktu. Şimdiki olaylar böyle gelişti. Başka eylemler olabilir mi? Göreceğiz. Ancak Türkiye, Kuzey Suriye’ye kuvvet aktarmadığı sürece onların tedbirleri ile meşgul olmak durumunda kalır. Algısı bozuklar da güya siyaset yaparlar.
Milletçe PKK ile nasıl mücadele edildi ise KCK ile de aynı mücadele şarttır. Bunun için İçişleri ve Adalet Bakanlıklarına büyük iş düşüyor.
Türkiye, başat güçlerin, PKK terör örgütünün, ülkedeki, bölgedeki ve Batı’daki yaratılmış çarpık algıyı düzeltecek bir hareket başlatmalı. Bunu geciktirilecek bir yanı olmasa gerekir. PKK, Türkiye’nin değil, başat güçlerin aparatıdır. Başat güçler aparatlarını alıp gitsinler. Emperyalizmin bu son oyunu ile bölgede daha fazla zulüm çekilmesin. İnsanlık bu mı bu? İçeride dışarıda bunun iyi anlatılması şarttır.